Ana içeriğe atla

CHP'li Belediye Başkanları GDO'lu Siyasetin Çaresizliğini Yaşıyorlar!


CHP’li Belediye Başkanları, başta bizim Başkanımız Zeydan Karalar, son olarak Edirne Belediye Başkanı ve benim de dönem arkadaşım Recep Gürkan olmak üzere hepsi, iktidarın kıskacı altında olduklarını, bu gelir gider tablosu altında hizmetleri sürdürmekte zorlandıklarından şikayet ederek ‘işler iyi gitmiyor’ diyorlar.

İstanbul örneği daha dramatik; raylı sistem için buldukları borç parayı yeni bir element keşfetmişler edası ile açıklıyorlar ya, siyasetin, bu toplumdaki insan kalitesi ve çözüm seçeneklerindeki yaratıcılığı nerelere düşürdüğünün en çarpıcı örneklerinden birisi bu olabilir!

Yine dönem arkadaşım Mersin Belediye Başkanı Sayın Vahap Seçer ile Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar’ın çıktıkları Avrupa temaslarından bulabilecekleri para mevcut belediyecilik anlayışına göre hangi yaralarına merhem olacak bilmiyorum?

Şimdiye kadarki bulabildikleri tek çözüm yurtdışından borç aramak.

Bunun adı öğretilmiş çaresizliktir.

Bu mantık ve anlayıştaki belediyecilikte, genel iktidar arayışına nasıl bir katkıda bulunabilecekler onu da çok merak ediyorum.

Bakış açılarını değiştirmek, makul ve mümkün olanın sınırlarını aşarak, yeni bir Belediyecilik, yeni bir siyaset ve toplum inşası yaratmak yerine, Ak Parti Milletvekili Sayın Ömer Çelik’in başka bir konuyu anlatırken kullandığı ‘GDO’lu siyasetin’ labirentleri arasında sıkışıp debelenmek, korkarım ki, kendileri nezdinde ittifaka oy veren on milyonlarca insanın umudunu da 5 yıl sonra çöpe atacakları anlamına geliyor, aman dikkat.

Belediye Başkanlarının başarılı olması gelecek adına yaşamsal öneme sahip. 

Başaramazlarsa, sadece onlar koltuklarından olmayacak, onlara oy veren milyonların umudu belki de sonsuza kadar yok olacak. Hangisi değerli diye tartışmanın ne anlamı var; Onlar, koltuklarında kalmak istiyorlarsa, halkın umudunun gerçekleşmesinin çözüm yolunu bulmalılar.

Yani ‘ben seçildim, bana karışmayın, bildiğim gibi yöneteceğim’ diye düşünüp böyle davransalar da, buna hakları yok.

Ayrıca Sayın Başkanlar unutmamalılar ki partinin bir seçim başarısına ulaşabilmesi sadece politikalarının popüler olmasından geçmiyor. Partinin, iktidarın neden el değiştirmesi gerektiği hikayesini halka iyi anlatmayı başarmış olması da gerekiyor.

Bunun şimdiye kadar bilinen en etkili yöntemi, yerel politikaları hayata geçirmekten geçiyor. Bu aynı zamanda daha ulaşılabilir bir hedefe de tekabül ettiğinden, önce bunu başarmak, size partiniz adına tarihi bir fırsat sunuyor.

Sonuç olarak, partinizin genel iktidara gelmesi için siz öncül bir mevzidesiniz. Zorluklar içinde yaşayan insanlara,  koltukta oturanlar olarak siz, onlara ellerindekinden daha iyi bir yaşamın mümkün olduğuna inandıracak katkıyı yapıp, bunun ilhamını verip veremeyeceğiniz, gelecek seçimlerin anahtarı olacaktır.

Sayın Gürkan’ın ifadesinden anladığımız, böyle bir arayışları var mı bilmiyoruz ama, ‘aslında işler ittifak içinde iyi gitmiyor’ diyebiliriz.

Unutmamalılar ki yerel seçimler, özellikle büyükşehirlerde ittifaklar dinamiğine ‘zamanın ruhunun’ da katkısıyla, seçmenin öfke ve umutlarını bir paratoner olarak çekmesiyle sonuçlanmıştı.

Seçmeni güvensizlikten kurtarıp, gelecek endişesine düşmeden oy kullanmasını sağlayacak, harcama teminatlarına (halk kartlar, vs…önemli ama) ya da daha fazla kişiyi işe alarak ya da işte tutarak bunun seçimlerde sizin hanenize artı yazacağını da düşünüp, bel bağlamayın; daha fazlasını öneren ya da veren mutlaka çıkacaktır!

Elinizdeki imkanlarla, yeni bir toplum inşa etme şansı var. Halk da tatsız bir ihtimal olarak, iktidarın tehlikeli ve kötü politik tercihlerinden dolayı yeni acılar yaşamak zorunda kalacak.
Ama aynı zamanda, (bu gelecek mücadele direncimizi besleyecek ve daha iyi bir dünya umudunu asla elden bırakmadan) birlikte yüzleşmemiz gereken bir deneyim olacak.

Çözüme, bunu göğüsleyecek politik bilinci oluşturabilmek adına yaratıcı düşüncelere ev sahipliği yapmakla ulaşabilirsiniz.

Dolayısıyla ve sonuç olarak Sayın Başkanlar, dokunduğunuzu Karunlaştırdığınız o sihirli değnek aslında hem sizin, hem partinizin hem de oy veren on milyonların geleceğine saplanacak bir Bumerang işlevinde!

Belediyeleri yönetirken kibirden uzak, merak ve kuşkuyu elden bırakmadan; her şeyi ben bilirim zihin tembelliğinden kurtulmak, bilgi yetersizliğini, araştırma eksikliğini kapatmak ve ön yargılardan kurtulmanız gerekmekte.

Bunun için ilk olarak kim ve ne için orada oturduğunuza karar vermeniz gerekiyor!

Not: Bu yazı yağmur felaketinden önce yayınlanmıştır.




Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...