Gezi Parkında mesele nasıl yalnızca birkaç ağacın kesilmesini engellemek değildiyse, elbette Akbelen'de de öyle değil. Olmamalı da zaten... Akbelen işsizlikle, geçinememekle, emeğinin karşılığını alamamakla, talanla, istismarla ve dahi burada bu sütunda saymakla bitiremediğimiz türlü haksızlıklarla karşı karşıya kalanların zihinlerinde biriken öfkenin ortaya çıkardığı bir umut, bir gelecek tahayyülü ve elbetteki siyaseti etkileyecek bir mekanizma kurma arayışıdır. Bu mekanizmayı bazen bir ağacı yok eden balta ya da testerenin sesi, bazen de bir HES inşatına karşı toprağını, suyunu, doğasını savunan köylülerin nasırlı elleri besler, güçlendirir. Bu mücadele bazen inşaattan düşen bir işçinin yerde yatan cansız bedenine yakılan ağıda, bazen de çalıştıkları fabrikada haklarını alamayan, sendikalı oldukları için işten çıkarılan işçilerin kurdukları çadırda söylenen bir türküye ses olur, çoğalır... Akbelen bu arayış ve örgütlenmenin adıdır, aracıdır. Bu görev siyasetindir... Dolayısıyla