Ana içeriğe atla

Soygun Düzeni ve Erdoğan


Bir de şöyle soralım; Ak Parti'nin, eskisi de pek matah olmayan sistemi yıkıp yeni bir rejim inşa ederken, toplumsal bir dirençle karşılaşmamasının nedeni, parlamentoda CHP başta olmak bütün muhalefet partileri ile aynı ekonomi politik programı savunması olabilir mi?

Hiç birisi 12 Eylül darbesinin gerçek nedeni olan 24 Ocak kararlarına, 1994 yılında üreticinin bileklerine kelepçe takan Gümrük Birliği anlaşmasına, 1999 krizinde IMF'nin talimatlarıyla Kemal Derviş'in denetiminde 15 günde çıkarılan 15 yasaya ve dolayısıyla, halen uygulamadaki ekonomi ve siyasi kapitülasyona karşı değiller.

Oysa ülkemizin bu gün yaşadığı temel tüm sorunları doğuran bu yol kavşaklarında uygulamaya koyulan politik tercihlerdir.

Dünden bu güne CHP'nin ekonomi yönetiminde bulunan Kemal Derviş, Hurşit Güneş, Selin Sayek Böke ve Faik Öztrak ve tabi ki Sayın Baykal ve Sayın Kılıçdaroğlu da neoliberal ekonomi programına sadıklar.  Erdoğan da iktidara böyle gelip 2007 yılına kadar bu programı uyguladı. İYİ Parti, HDP aynı model üzerinden siyaset dili konuşmuyorlar mı?

1980, 1994 ve 1999 tarihlerinde ülkemizde uygulanan yeni sermaye birikim süreçleri yenilenmiş, yönetime getirilenlerin uygulamaya soktukları mülksüzleştirme yöntemlerinin sonucu olarak sermaye transferleri gerçekleşebilmiştir. Buna karşı çıkan, başka bir ekonomik model savunan oldu mu? Herkes piyasacı değil mi?.

Muhalefet partileri kendilerinin de savunduğu ve iktidara gelirlerse uygulayacakları, şimdi Erdoğan'ın uyguladığı ekonomik modelin bir sonucu olan işsizlik, yoksulluk ve toplumsal çürüme yaşandığına inanmıyor. Onlar 'sorun' olarak Erdoğan'ın, elinde tuttuğu gücün 'yan etkilerini' kabul ediyor ve eleştiriyorlar.

Evet Erdoğan, Askeri Ak Parti’ye selam durur hale getirip, yeni yapısı ile jandarmayı, polis ve bekçileri, yeni düzenin koruyucuları olarak tam hizada, bunlar da yetmezse özel milis teşkilatı SADAT kenarda bekeltiyor;

Türkiye'nin her yanında, her şehirde eş-valilik sistemi kuruldu; il başkanları eş-vali, ilçe başkanları eş-kaymakam. Güneydoğu'da seçilen belediye başkanları görevden alındı, yerlerine valiler atandı. Yani artık Ak Parti il başkanları fiili belediye başkanı hükmünde. YÖK, rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri sıraya dizildi;

Başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olmak üzere, illerdeki Sanayi ve Ticaret odaları, Esnaf Birlikleri, Kredi Kooperatiflerinin 'yeni' sistemin içinde ; Halk, Vakıf, Ziraat ve bunların katılım bankaları başta olmak üzere bütün değerli kamu şirketleri ve değerli kamu varlıkları kişiye özel kullanım alanı haline getirilerek Varlık Fonu'na devredildi.

Evet, Erdoğan , yasaya ihtiyaç duyduğunda TBMM, zora ihtiyaç duyduğunda silah, kamuoyuna ihtiyaç duyduğunda medya, paraya ihtiyaç duyduğunda hazine, kaynağa ihtiyaç duyduğunda Varlık Fonu'nu elinin altına aldı.

Günde 5 vakit namaz, akşamları on binlerce camiden ve televizyondan tekrarlanan ‘sela’larla sağlanan meşruiyet yetmiyormuş gibi, Diyanet aracılığı ile yayılan özel fetvaları da internet üzerinden 24 saat hazır tutuyor.

Bakanları 'şahsım'ın bakanları, Müsteşarlar, Genel Müdürler ve tüm bürokrasi de hakeza…Şimdi barolar, yakın gelecekte ise meslek odalarının başına gelecekleri biliyoruz. Kimsenin cılız bir kaç ses dışında konuşmayacağını da bildiğimiz gibi.

Vatandaş  şimdilik sosyal medya üzerinden nefes alıyor ya, unuturlar mı sanıyordunuz; Milliyet’ten Ayşegül Kahvecioğlu’nun haberine göre Mahir Ünal yeni yaptırdıkları bir sosyal medya araştırmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunmuş ve Sayın Erdoğan derhal yasalaştırılsın diye talimat vermiş.

Özeti ise şu; 2023 yılına kadar 7 milyon yeni seçmen olacak. Bunlar Z kuşağı olarak adlandırılan gençler. Amiyane tabirle işleri güçleri bilgisayar, internet, dolayısıyla sosyal medya.

Aslında iktidarın ilk stratejisi bu yeni nesil genç seçmenlere sosyal medya aracılığıyla ulaşıp oy alabilmek. Ama bunun yanında bu mecralarda güvenlik, terör vs. gibi, kısaca özetlememiz gerekirse iktidarın beğenmediği içeriklerin 1 saat içerisinde engellenmesi ve yayıncı, paylaşan veya herhangi bir şekilde etkileşime giren herkese ceza verilmesinin de önü açılıyor. Yani gençler yola gelmezse 'bana oy vermeyenin önce internetini sonra da iflahını keserim' stratejisi cepte bekletilecek.

Bu soygun ve vurgun düzeni Erdoğan ile mi başladı? Olsa olsa sadece biraz daha görünür oldu ama sadece 'Erdoğan gidince her şey çok güzel olacak' diyenler bizi kandırmaya çalışmıyorlarsa, kendilerini kandırıyorlar!

Sayın Kılıçdaroğlu 24 Ocak kararlarının mimarı ve uygulayıcısı Turgut Özal'ı övüyor. IMF önermeli 15 günde 15 Yasa çıkaran Kemal Derviş'i savunuyor ve O'nun müsteşarı Sayın Faik Öztrak'ı ekonomiden sorumlu Genel Başkan yardımcısı olarak geldiği günden bu yana yanında tutuyor.

Türkiye'yi yoksullaştıran, gelir uçurumunu derinleştiren, işsizlik ve açlığın nedeni uygulanan bu ekonomik model iken, ülkemizi bu bataklıktan kurtaracak olan tek siyasal parti CHP'nin bu sonuçları yaşamamıza neden olan neoliberal politikaları savunması ve partinin bu kadrolarla yönetilmesi çözülmesi gereken temel bir çelişki değil de nedir?

Bu sorunun yanıtı hiç kuşkusuz toplanacak Kurultay'da değerli Kurultay Delegeleri'nde.

Turgay Develi
24. Dönem Adana Milletvekili.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen