Ana içeriğe atla

Bu İmzalar Niye Atıldı?

Hafıza-i beşer nisyanla malül olmasına malül ama, insanların bazı içgüdüleri genetik kalıtım yoluyla milyonlarca yıldır aktarılarak günümüze gelmeyi başarmıştır. Örneğin hayatında yılan görmediği halde yılanlardan korkan bir insanın bu korkusu, yılanlardan kaçınarak hayatta kalan atalarının bir mirasıdır.

Keza tüm insanlarda az ya da çok bulunan açgözlülük de öyle. Bizler, taş devrinde zorlu koşullar altında bir avcı-toplayıcı olarak bulduğu yiyeceklerin kendine yetecek kadarını alanların değil, hayatta kalma şansını artırabilmek için bolca istifleyenlerin torunlarıyız. Evrimsel psikologların da dediği gibi, insanlık taş devrinden çıktı ama taş devri insanın içinden çıkmıyor.

Bu meşhur atalarımızın insanlığa bıraktığı bir başka miras da, rasyonel düşünceyi öğrenmeye başlamakla beraber, duygusal, dürtüsel, içgüdüsel olarak hareket etme eğilimimiz. Yırtıcı bir hayvanla karşılaşan iki taş devri insanından, hayvanla makul bir orta yol bulmayı hedefleyen bir diyaloga giren değil, hızlı refleks gösterip kaçmayı veya savaşmayı başaranlar hayatta kaldıkları için bize kalan miras da buna göre şekillenmiş.

Tüm eğitim sistemleri duygusal, tepkisel ve içgüdüsel hareketler yerine rasyonel düşünceyi öne çıkarma odaklı olsa da, aynı kas hafızası gibi, insanın taşıdığının dahi farkında olmadığı, zihninde kuluçkaya yatmış olan içgüdüleri baki kalıyor, yeri geldiğinde rasyonel düşünceden dahi önce insan davranışını şekillendiriyor.

İşte insan böyle olunca, hem öznesi hem nesnesi insan olan siyaset de bundan bağımsız olamıyor tabii ki.

İnsan hafızası isimleri, olayları, sebepleri, sonuçları unutsa da, nesillerdir aktarılan siyasi deneyimler toplumun hafızasında bir içgüdü, bir refleks olarak yaşamaya devam ediyor. Neredeyse her seçimde sandık başında yüzeye çıkıveren ve sebebi unutulmaya yüz tutmuş aşağıdaki tabloyu yaratan da işte bu;

Erdal İnönü, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, Salih Sümer, Azimet Köylüoğlu, Mehmet Gülcegün, Aysel Baykal, Ziya Halis, Türkan Akyol, Bahattin Alağöz, İbrahim Tez, Onur Kumbaracıbaşı, Önay Alpago, Erman Şahin, Mehmet Kahraman, Algan Hacaloğlu, Seyfi Oktay, Mehmet Moğoltay, Mümtaz Soysal, Mustafa Yılmaz, Halil Çulhaoğlu, Nihat Matkap, Aydın Güven Gürkan, Tahir Köse, Mehmet Dönen, Hasan Akyol, Timurçin Savaş, Ercan Karakaş, Abdulkadir Ateş, İsmail Cem, Şahin Ulusoy, İrfan Gürpınar.

1991 seçimlerinde 24 milyon seçmenden 5 milyonu, yukarıda isimleri bulunan 'sosyal demokrat' kadroya (SHP) oy vermişti. 25 Haziran 1993 ile 5 Ekim 1995 tarihine kadar, Tansu Çiller'in Başbakanlığı'nda DYP ile birlikte ülkeyi bu kadro yönetmişti. Özal döneminde serbest piyasa ekonomisine geçiş adına atılan adımların yarattığı yıkımı onarmak vaadiyle, 'Çankaya'nın şişmanı işçi düşmanı' sloganları atan milyonlardan oy alarak koalisyon ortağı olmuşlar, ama Özal'ın ekibi tarafından hazırlanan aşağıdaki 'tedbir'leri aynen uygulamışlardı.

O 'tedbirlerin' bir kısmı çerçevesinde, 5 Nisan kararlarıyla Erdemir, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM, Havaş, Ditaş ve Türk Hava Yolları kısmi olarak özelleştirildi, tarımsal sübvansiyonlar kaldırıldı.

Altında 'sosyal demokrat' imzalar olan bu kararlarla ayrıca memur ve işçi maaş zamları bütçe ödenekleri ile sınırlı tutuldu. İşçilerin fazla mesai ücretleri yarı yarıya düşürüldü. Emeklilik için gerekli olan prim gün sayısının kadınlarda 7200, erkeklerde ise 9000 güne çıkartılması için çalışma başlatıldı. SSK'nın emekli aylığındaki katsayı sisteminin değişmesi için çalışma başlatıldı. Vergi mükelleflerinin matrahlarının üzerinde "ek" bir verginin alınması kabul edildi. Özetle, yoğun bir iflas ve işsizlik dalgası ve sonrasında gelir dağılımında ücretliler aleyhine bir değişim yaşandı.

Bunlarla beraber 28 yıldan bu yana süren ve ülkemizin onlarca milyar dolar zararına yol açan, tarımımızla birlikte nice sektörü bitiren Gümrük Birliği anlaşmasının altında da yukarıdaki aynı 'sosyal demokrat' kadronun imzası var;

Bülent Ecevit, Hüsamettin Özkan, Şükrü Sina Gürel, Hikmet Uluğbay, Recep Önal, Tayfun İçli, Zeki Sezer, Mustafa Yılmaz, Mehmet Kocabatmaz, Hasan Gemici, Melda Bayer, Mehmet Ali İrtemçelik, Fikret Ünlü, Erdoğan Toprak, Kemal Derviş, Masum Türker, Tayyibe Gülek, Hikmet Sami Türk, İsmail Cem, Mehmet Bostancıoğlu, Necdet Tekin, İstemihan Talay, Suat Çağlayan, Nami Çağan, Fevzi Aytekin.

28 Mayıs 1999 ile 18 Kasım 2002 arasında ülkeyi yöneten Demokratik Sol kadro da yukarıdaki isimlerden oluşuyordu. Yaşattığı yıkım hala devam eden 'Güçlü Ekonomiye Geçiş' programının altındaki imzalar, aynı isimler tarafından bu kez 'Demokratik Sol' adına atılmıştı.

Mesela bugünlerde emekli maaşlarının düşüklüğünden söz edilip mezarda emeklilikten şikayet edilirken, Sayın Kılıçdaroğlu, bu çalışmaların kendisinin de SSK Genel Müdürlüğü'ne denk gelen, SHP'li Bakanlar döneminde prim ödeme katsayısı değişikliği ve emeklilik yaşlarında yapılan değişikliklerle gerçekleştiğini bilmiyor mu acaba?

Ya da o sözünü çok ettiği, ülkemizin samanı dahi ithal etmesine yol açan tarım yasalarının, hangi tarihte kimler tarafından hazırlanıp çıkarıldığını unutmuş olabilir mi? Unutmadı elbette, hepsi yanında duruyor.

Zaten, dün SHP'deyken 'Çankaya'nın şişmanı işçi düşmanı' diye Özal'ı şikayet ederek ondan kurtulmak için oy isteyip, iktidara gelince onun politikalarını aynen devam ettiren kadrolar, bugün de CHP'de, 2000'li yıllarda Kemal Derviş önderliğinde altında kendi imzalarıyla çıkarılan yasaların yol açtığı tahribatı dile getiriyor ancak bu yasaları değiştireceklerini ya da bu politikalardan vazgeçeceklerine dair tek kelime etmiyorlar.

Son zamanlarda yaşanan Boğaziçi'ne rektör ataması, AYM'nin kapatılması tartışması, amiraller bildirisi, İstanbul Sözleşmesi, Montrö sözleşmesi gibi tartışmalar, keza eski Türkiye'nin başörtüsü krizleri, laiklik tartışmaları, her kesimden insanın yaşadığı çeşitli 'mağduriyet'ler üzerinden yaratılan siyasi fay hatlarının çevresindeki yapay tartışmalar, milyonlarca insanı umutsuzluk girdabına sokup, 'tıpış tıpış' kendi mahallelerine geri döndürüp, aynı partilere, aynı geleneklere oy vermesi için yapılan 'kas hafızası' çalışmalarından fazlası değil.

19 yıldır iktidar erkini kullanan AKP'nin ülkemizde yaşanan yıkımdaki büyük sorumluluğunun yanında, açıkça görülüyor ki, son 40 yılda tek tipleştirilen partiler ve kim gelirse gelsin değişmeyen politik ve ekonomik tercihler nedeniyle seçmen rasyonaliteden uzaklaştırılarak kimlik ve mezhep siyasetine hapsedilmiş, bunun dışında seçim ve seçme fiilen anlamsızlaştırılmış durumda.

Siyaset, seçmene gerçek seçenekler üretmeli. Aksi takdirde on yılların siyasi deneyimi ve öğrenilmiş çaresizlikle şekillenmiş olan toplumsal hafıza, aynı içgüdüsel refleksleri göstermeye devam edecektir.

TURGAY DEVELİ
24. Dönem Adana Milletvekili.












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen