Ana içeriğe atla

Şu Üç Günlük Dünyada Size Minnet Eylemeyeceğiz

Hayat, şaşkın ördek gibi bir yol bulmaya çalışmak yerine, şu üç günlük dünyada kimsenin önünde, hiçbir şey için diz çöküp heba edilemeyecek kadar değerli.


'Başaramayanlar', çaresizleşiyor. Prekerya gecelerinde, en dibi boyluyor.

Çaresizlik, düzen içi bir yok oluş, tükenmedir, sevdadan vazgeçme hali.

Diğer seçenek ise orada duruyor!

Kul Nesimi diye de bilinen İmadeddin Nesimi’nin sözlerini yazdığı, arkadaşım Murat Zöhre’nin tavsiyesiyle dinlemeye başladığım (benim favorim Nurdan İpek’ten), ‘Kula Minnet’ eylememe zamanıdır şimdi.



‘İki Papa’ filminde, sonradan Papa olanın bir öncekine söylediği gibi, 'Ben artık vicdanım rahat bir şekilde kefil olamayacağım ürünü pazarlamayacağım’ demenizi beklemiyorum hemen.

Bir an için bile olsa, bunu bir düşünmenizi de isterdim ama!

Neyse!

Papazın söylediği, ‘düzen’ ve onu ayakta tutan ‘din’sel dayatmalar ile inananlar arasındaki bağa, artık aracılık etmeyeceği beyanı.

Kirli düzeni, vicdanları köreltip, bilinçte yarattığı rıza ayakta tutuyor.

Yani sizin rızanız!

’Minnet eyleme’ düşkünlüğüne itiraz, onlar için sonun başlangıcını getirebilir.

‘Düzenden, verenden, esaret karşılığı bağışlanma, dilenme halinden feragat’ ederek, bir papa bile düzenin meşruiyetini sorgulama cesaretini gösterebiliyorsa, bu düzenin yok sayıp, düşkünleştirdiği herkesin buna hakkı var, cesareti de olmalı!

Uzaktan cesur olmak kolay diyenlerinizi duyuyorum, ama…

Evet başarabiliriz!


Dilenmenin karşıtı direnmektir!

Başaramayan çaresizlerle ’yarışmak’ ve düzene teslim olmak şu anda ‘meşru’ yol!.

‘Ötekisi’, diğer yol, her kişinin yoksulluktan kurtuluş için hakkı olduğuna inanmaya, tüm insanlığı ‘düşkünleştiren’ sistemin kalbine saplanacak hançeri de kapsayan, direnme yolu.
(Burada iç dünyanızda, zihin kıvrımlarında dolaşan öfkenin, sadece vicdanınızda nereye yöneleceğini söylüyorum, elinize hançer almanıza gerek yok!)



Ruhun işitme cihazı yok, biliyorum bu açıdan çaresizim.

Vicdanınıza ve aklınızın yol göstericisi bilincinize sesleniyorum, umutsuzca…

İnandığınız tanrının işaret ettiği yoldan ruhunuzu arındırmak için dua edebilir, günah çıkarabilirsiniz, sakıncası yok; ama sakın ha aklınızı teslim etmeyin onlara!

Aklı teslim etme yöntemlerinin en tehlikelisi ise gururdur.

Muhasebe yeteneğinizi zorlar; başkalarının çektikleri acılara alışmama ve  dünyadaki kötülüklere onay vermemeniz için, gurur ve buna bağlı semptomlara karşı zihninizin bağışıklık sisteminin güçlü olması şart.

Bilincimizi sırf kendimizi düşünmeye yönlendirilmiş, sabun köpükleri içindeki yaşamımızı korumaya dönük kültür bombardımana karşı koyabilecek kayıtsızlık mikrobundan da arındırmalıyız; Bunun ilacı tıpta değil. Tarihin yol göstericiliği ile insan olabilmekte.

Gurur, insan olma, insan kalabilmenin en tehlikeli düşmanıdır, ayrıca.

Yaşadığımız nobranlık, yönetenlerin baskı ve zulüm hoşlarına gittiğinden değil; devasa ekonomik eşitsizliklere yol açan ekonomik ilişkilerin (kapitalizmin) bir sonucu.

Ya düşkünlüğü ya da direnmeyi seçeceğiz; başka seçenek yok. 

Çeneye gelen yumruğa karşı gelmek gibidir direnmek, herkesin hakkı; Bu düzenin dibini boylattığı herkesin, parayı ilahlaştıran, eşitsizliği bilinçlerde idealleştiren sisteme 'yapamayacaksın’ diyerek onu yıkmak her onurlu insanın hakkı.

Onur, eskiden gerçek cesaret sınavından geçebilenlerin hakkıydı ama şimdi tek göstergesi güç ve para!

Çalmak ve aklamak, zenginliğin kısa yolu; para ‘onur’ da getiriyor onların dünyasında

Onları durdurabilecek tek şey, bizi alt edemeyeceklerini bilmeleri.


Şimdi yeni bir yol deniyorlar, halkın öfkesini dindirmek için.

Yaşanılan her şeyin Erdoğan’ın suçu olduğuna ikna olmamızı ve o giderse her şeyin çok güzel olacağı yalanı bombardımanına tutuyorlar bizi.

‘Demokrasinin sahipleri’ ‘demokrasi’ diye yutturdukları ‘açılım’,’ çok kültürlülük’,’ çok renklilik’ ‘mezhepçilik’ ‘çok kimliklilik’ ilacının etkisizleştiğini, milliyetçi bir içe kapanma ve saldırganlaşma süreci başlayınca tedbir almaya çalışıyorlar.

Refah şovenizmi tüm dünyada dikta ve gerici, sağ popülist rejimlere dönüşürken, batı medyası neden sadece Erdoğan’ı diline doladı sanıyorsunuz?

Neden dışarıdaki küresel sermaye ve içerideki komisyoncuları, illa Erdoğan'ın yerine haddini bilen birinin gelmesini istiyorlar?

Erdoğan gidince, her şeyin değişeceğine bizi ikna etmeye çalışarak hedefe sadece Erdoğan’ı oturtanlar, aslında bunu başarabilirlerse, her şeyin eskisi gibi kalacağını, soygun düzenlerinin devam edeceğini sanıyorlar.

Sahi, hangi partiye oy vermiş, neye inanıyorsanız inanın, vicdanınız temiz, bilinciniz ipoteksiz mi?

Mesele bu kadar basit aslinda.


Yorumlar

  1. Sayın develi yazılarınızı okudum bazı konularda haklısiniz ama nedense .biz delegeler sadece oy zamanı akilarina geliyoruz buda beni üzüyor bu partide ben ve eşim bilal YILDIZ olarak kurultay delegeli yapmış bir aileyiz nedense hak ettimiz yere gelemedik partinin nerde oldunu bilmiyenler iki günlük gitmeyle göklere çıkartılıyor zeydan başkana ulaşa bilene aşkolsun bir tane oglum var 6 yıldır üniversiteyi bitirdi.işsiz evde oturuyor 3 tane belediye chp nin elinde ve ben delege olarak bir çocuğumu girdiremiyorum sayın develi beni iyi tanırsın yuregirde beraber çalıştık saygılar

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen