Ana içeriğe atla

Erdoğan'ın Talimatı, CHP'li Belediyeler İçin Ne Anlama Geliyor?

Kırsalda yaşayan ve görece eğitimsiz köylülüğün, sanayi devrimi ile birlikte ucuz ve niteliksiz iş gücü olarak büyük şehirlerde oluşan emek pazarlarına sunulması hikayesi, özelde İngiltere, genelde de Avrupa'da başlamış, Feodalitenin Burjuvazi tarafından tasfiyesi ile kapitalizm lehine yüzyıllar önce dramatik bir şekilde çözülmüştü. 

Bizim için yaklaşık olarak 50 yıl önce görünür olmaya başlayan ve giderek de tırmanan  rant, hırs, para, kirli ilişkileri ile örülü kentsel dönüşüm, yeni yerleşim alanlarının oluşumu için imar afları ve uzlaşmalarını da kapsayan bu hikaye, artık yaşamımızın bir parçasına dönüştü. 

Her bir aile bireyinin, nüfusumuzun iki ya da en fazla üç kuşak öncesi köylü olduğundan, göç hikayelerinin bir çoğu, kültür çatışması ile sonuçlanan travmalara neden oldu.

Ucuz emek transferi ile her geçen gün büyüyen şehirler toplumun aynası ve gören gözler için de sömürünün ete kemiğe büründüğü yerlerdir. Şehri yönetenlerin kararlarıyla oluşan talan mekanizmasının nasıl çalıştığını anlatan hikayelerin bir efsane gibi, o şehrin sınırları da aşarak, dilden dile anlatıldığı bilinir. Bu alanlarda ele geçirilen siyasi gücün kişisel birikime döndürüldüğü bazen geç görünür oluyor, ama bilinmez değil.

İşte, Erdoğan’ın “CHP’li belediyeleri sıkı denetim altında tutun” talimatı, düzen içine sıkışıp kalan ya da tercihini bilinçli olarak bundan yana kullanan, dolayısıyla başka bir tercihi kalmadığını sandığı için hareket yeteneğini de yitiren ve uzlaşmacılık altında ezilen belediyeciliğin, yukarıda da sıraladığımız ilişkilerden (nimetlerinden) beslendiğini, hırsızlık yapacaklarını bildiğine dayalı bir “izleyip, açığa çıkarıp, belediyeler nezdinde CHP’yi çürütün” stratejisi anlamına geliyor.

Bununla, CHP’ye geçen Büyükşehir Belediyelerinde kirli ilişkiler yaşanıp, ortaya saçılmasını umut ediyor ve Ak Parti’ye yönelik mal, mülk, servet biriktirme, kirli ilişkiler suçlamalarını,’ Bakın bunlar da aynı!’ diyerek aşmaya çalışıyor olmalı.

Hırsızlık yapılır da yakalananı deşifre ederlerse, bitirecekler. Yakalayıp açığa çıkarmazlarsa da teslim alacaklar! Bu da başkanlara, partiye, başka bir gelecek hayaline inanarak oy veren milyonların umudunu tüketecekler demektir.


Erdoğan'ın çağrısı belediyeciliği görünür kılacağından, tersini başarmak isteyenler için aslında müthiş bir fırsatı beraberinde getiriyor.

Bu çağrı, “fikri üretim ve paylaşım” eksenli ayda bir buluşan CHP Genel Merkez yöneticileri ile belediye başkanları için zihni çoraklaşmayı yenme, içinde bulundukları muhakeme hatası girdabından kurtulabilme ve dolayısıyla da eşsiz şehircilik örneklerinin yaratıldığı bir geleceğin müjdecisi olabilir.

Başka bir yol her zaman var; açık, dürüst, halkın acil tercihlerinden yana siyaset yapmak.

Bu açıdan, internet ortamında rahatlıkla bulunup okunabilen ve aslında belediye başkanlarının gelecek perspektifini ortaya koyması gereken ama kendilerinin bile dikkatle okumadığına dair açık işaretler bulunan 'stratejik planlarını' daha hedeflenebilir, ölçülebilir hale gelmesine acil ihtiyaç var.

CHP'nin organize edebileceği büyük bir sorundan bahsediyoruz. Ama kendi şehrim için söylemeliyim ki, hazırlanan planın, Başkan' ın ve CHP'nin politikalarıyla uyumlu da olması gerekmiyor mu?

Gelecekte yaşanacaklara ve özelde Ceyhan Belediyesi üzerinde yapılan tartışmalara bu açıdan yaklaşmakta ayrıca fayda var.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...