Ana içeriğe atla

Skandallar İsyankardır...

Bir skandal, genel olarak, kişi veya kişilerle ilgili suçlamalar veya söylentiler dolaştığında toplumda oluşan, öfke, kızgınlık veya şaşkınlık gibi güçlü sosyal tepkiler olarak tanımlanır.

Skandallar yönetilemez çünkü sinsi ve isyankardır.

Bu itibarla 'Seyhan Belediyesi'nde Yaşanmış Kırık Bir Aşk Hikayesi...' başlıklı yazı büyük ilgi çekti. Kulaktan kulağa, dilden dile yayılıyor. Bunun nedenini, bu konuda, herkesin bir tahminin olmasına bağlıyorum.

Elbette yanılmıyorlar. Yazacağım konu, herkesin bildiği, kendi arasında konuştuğu, malum ilişkinin yarattığı sonuçlar.

Ama eğer karşılıksız kalan duygular, karşı tarafı cezalandırmaya dönüşmeseydi, anlatacağım pislik ve bu olay üzerinden akıl almaz bir zenginleşme çarkından kimselerin haberi olmayacaktı.

Sosyal demokratların ihaleye fesat karıştırarak para çaldığına, CHP'li belediyelerde hırsızlık yapıldığına, bu hırsızların çalarak biriktirdikleri servetle toplumda saygın bir edinmeye çalıştıklarına daha önce tanık olmuştuk.

İSKİ'deki gibi.

Yazılarımda, Ergün Göknel'in eşi ile sevgilisi arasında kalmasıyla ortaya çıkan İSKİ skandalından sıkça söz etmemin nedeni CHP'li belediyeleri uyarmak için.

Anlattığım olay ise, CHP'lilerin belki kendisine belki de bir çocuğuna iş, aş umudunu da taşıyan oylarıyla kazanılmış belediyelerde, herkesin, belki sıra bir gün bana gelir umuduyla beklediği günlerde, bir kaç kişinin zengin olabilmek için dibine kadar pisliğe bulaşmasını özetliyor aslında.

İki kişi arasında, tamama ermemiş ilişki ve küllenmiş bir aşkın üzerinde tepinmeyeceğim elbette.

Ama aşk, tutku, rüşvet, iltimas, görevi kötüye kullanma, suçu bildiği halde ihbar ve şikayet etmeyerek suça ortaklık dolu bu vaka da hiç mi komik olmayan bir şey yok diye endişelenmeyin...

Bu platonik aşkın yol açtığı vurgun ile akıl almaz şekilde zenginleşen tarafların sanki her şey vaka-ı adiye miş gibi (hiç bir şey olmamış gibi) hayatlarına devam ediyor olmalarını komik bulur musunuz bilmem, ama;

Tüm bunlar olup biterken seyreden, belki de payını alarak kulağının üstüne yatan CHP'li meclis üyelerinin, sosyal medyada 'en kahraman Rıdvan' pozlarına bürünmelerine çok gülüyorum.

Yine bu olaylara attıkları imzalarla katılanların, iş aş bekleyen garip CHP'lilerin oylarıyla kazanılan belediyelerde, en yetkili bürokrat koltuklarında oturuyor olmaları da gerçekten komik.

Kuşkusuz bu yazı dizisinde anlatılacaklar, en çok da, siyaseti belediye başkanlarının iradesine hapseden CHP yönetimi ile şimdi bunun acı sonuçlarıyla karşı karşıya bulunan CHP'lileri ilgilendiriyor.

Yine, kaldığımız yerden devam edeceğiz...












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...