Ana içeriğe atla

Bizim kendi gündemimiz var

Çukurova batılı ülkelerin çöplük merkezi oldu. Elbistan ovası, miadı dolduğu halde geçici ruhsat adı altında bir belgeyle çalıştırılan termik santralin bacalarından çıkan dumanlarla zehirleniyor. Trakya'da Yıldız dağlarına yakın kaynağından doğan Ergene nehri fabrikaların atıklarıyla zehirleniyor. Karadeniz HES'lerle kurutuluyor. Antalya ve Muğla'da ormanlar mermer ocaklarıyla tahrip ediliyor.

Yukarıda örneklerini verdiğim öldürücü saldırıların yüzlercesi ülkemizin dört bir yanında her gün yaşanıyor.

Çukurova pamuk, buğday, ayçiçeği, zeytin, nar, mısır, narenciye (portakal, turunç, mandalina ve limon), muz, kivi, baklagiller, şekerkamışı, patates, domates, biber, marul, lahana, soğan, pirinç, soya, üzüm, yerfıstığı, bakla, börülce, fasulye, hıyar, badem, karpuz, kavun, yenidünya gibi birçok ürün üretilebilen bir ova iken son yıllarda batılı ülkelerin çöplüğü olarak anılır oldu. (Gerek İngiltere'deki evinin çöpüne takip cihazı atarak çöplerinin Adana'ya yolculuğunu belgeleyen İngiliz gazetecinin, gerek bu konuda Greenpeace'in açıklamaları ilginçtir Türkiye'den çok İngiltere'de gündem oluyor.)

Sadece çöplük de değil, Adana-Yumurtalık'ta kurulu bulunan termik santralin ihtiyacı için alıp/saldığı su, deniz suyu sıcaklığını yükseltti ve bu nedenle deniz canlıları bile bölgeyi terk etti. Bölge için önemli bir gelir kaynağı olan balıkçılık bitmiş durumda.

Elbistan ovası da felaketi yaşayan ovalarımızın başında geliyor. 1984 yılında faaliyete girdiğinde 35 yıllık ömür biçilen ama geçici izinle çalışmasına izin verilen termik santralin püskürttüğü hava nedeniyle başta toprak olmak üzere insanlar, hayvanlar, börtü böcekler ölüyor. Hava kirliliği, dünyada kabul edilebilir eşiğin 18 katı düzeyinde.

Oysa Elbistan Türkiye'nin 4.büyük ovası ve tahıl ürünlerinde, mısır, şekerpancarı ve ay çekirdeği ve kayısı üretiminde Türkiye'de sayılı yerlerden birisi.

Termik santral sadece havayı, toprağı kirletmiyor, aynı zamanda yer altı suyu da ölçüsüzce çekildiğinden Ceyhan Nehri artık daha az su taşıyor ve Ceyhan havzası (Çukurova) kuraklıkla baş başa kalmak üzere.

Greenpeace Akdeniz’in Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi‘ne (CREA) yaptırdığı analize göre Afşin A Santrali’ne eklenecek iki yeni ünite 1900 erken ölüme neden olacak; 500 kilogramı 1500 kilometrelik mesafe içinde olmak üzere, bölgede yılda 960 kilogram cıva birikimi yaratacak. Santralin salacağı PM (parçacık madde) kirliliği Karadeniz Bölgesine kadar yayılacak. Elbistan Sağlık Grup Başkanlığı‘nın kayıtları, Afşin A Santrali’nin açılışını takiben bölgedeki kanser vakalarının sekiz kat arttığını ortaya koyuyor.

Santraller aynı zamanda bölgenin ortalama sıcaklığını artırarak iklim değişikliği de yaratıyor. İki santralin üzerine kurulu olduğu Elbistan Ovası’nda, 1987 yılında ortalama sıcaklık 33 derece iken bu rakam 2010 yılında 38 dereceye yükseldi. Bu da tarımsal ürün yetişmesinde büyük kayıplara sebep oldu.

Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum kapatılan santrallere ilişkin ”Soma Termik Santralinin 6 ünitesinden 4'üne, Kangal Termik Santralinin kapalı olan 2 ünitesine, Çatalağzı Termik Santralinin kapalı olan 2 ünitesine, Seyitömer Termik Santralinin 4 ünitesinden 2'sine, Tunçbilek Termik Santralinin 3 ünitesinden 2'sine, Afşin A Termik Santralinin 4 ünitesinden 2’sine 1 yıl geçici çalışma ruhsatı verilmiştir. Bu üniteler ve bacalar mevzuata uygun hale getirilmiştir" açıklamasında bulunmuştu. Elbistan doğayı ve hayatı koruma platformu üyeleri ise 'Baca gazı arıtma sistemini kurduk diyorlar ama gözle görülür değişiklik yok, kül yağıyor' tespitinde bulunuyor.

Ergene ve çevresinde yapılan ölçümlere göre de bu bölgede sadece suda değil, yetişen marul, yeşil soğan, ayçiçeği, tahıl ürünleri, buğday ve pirinçte kadmiyum, kurşun, bakır, demir ve çinkodan oluşan ağır metal birikimine rastlanıyor.

Sadece Ergene, Çukurova ve Elbistan'da mı felaket yaşanıyor?

Karadeniz de HES'lerle kurutuluyor.

Bölgede aktif olarak 246 hidroelektrik santrali bulunuyor. En büyük hidroelektirik enerji üretim potansiyeline sahip il yüzde 32 değeri ile Giresun. Giresun'u yüzde 26 ile Trabzon, yüzde 18.8 ile Rize ve yüzde 13.3 ile Ordu takip ediyor.

Meralar imara açılıyor, tarım alanları betona gömülüyor. Göçmen kuşların yaşam alanları yok ediliyor. Denizlerde koylar, göllerde kıyılar yağmalanıyor. Mermer ocağı açmak için ormanlar tahrip ediliyor, maden şirketleri Kaz dağlarını, Erzincan'ı zehirliyor.

Tüm bunların nedenini aslında Hasan Hüseyin Korkmazgil Koçero şiirinde anlatmıştı;

"paralar girsin diyedir kalantor kasalara
ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke
karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar
fabrikalar işçi yesin para kussun diyedir
kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin
bankalar yağ bağlasın tekeller et bağlasın
holdingler palazlansın ortaklıklar göbeklensin
bu rüzgar böyle essin
bu değirmen böyle dönsün
bu çuvallar böyle dolsun diyedir"
...

Tüm bunlar birbiriyle bağlantılı ve ilgilidir. Temelinde kapitalizmin yok edici genetiği vardır. 'Sessiz istila' filmi, Özdağ, İmamoğlu'nun Karadeniz gezisi, sonrasında kırdığı 'pot' ve düzeltme çabası ile 6'lı masanın adayının kim olacağı tartışmaları, zihinleri meşgul etmesi için patlatılan mayınlardır.

Bu çarpıklıklara dair tek kelime edemeyen, sömürüye işaret etmeyen, ona karşı mücadeleyi hedefe oturtmayan her söylem sermayeye hizmet ediyor. Bizim kendi gündemimiz var.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...