Ana içeriğe atla

'Vizyon'daki filmi izlemiştik: Soğuk kötülük

CHP'nin 3 Aralık’taki vizyon toplantısı sona erdiğinde, kişisel olmadığı için hissedilmeyen soğuk bir kötülükle karşı karşıya olduğumuz bir filmi izlemişim duygusuna kapıldım.

Üzerinde detaylı olarak konuşulabilecek çok şey var tabii... Ancak bu yazıda, etkinlikte anlatılanları ve anlatanları hatırlatıp bunlar hakkında düşüncelerimi tartışarak bir sonuca ulaşmaya çalışmayacağım.

Yanılmak bir deneyimdir. Zihin bunu daha sonra tecrübe olarak kodluyor ve depoya atıyor. Biz ülke olarak bu tecrübelerden yeteri kadar biriktirdik.

Karşımıza geçip anlatılanları daha önce Turgut Özal da anlatmış ve yapmıştı.

Keza 1 Nisan'da Tansu Çiller ile Murat Karayalçın...

2001'de de yine aynı şeyleri Kemal Derviş ve sonrasında da Tayyip Erdoğan'dan dinlemiştik.

Şimdi, yine, yeniden bir krizle karı karşıya olduğumuz, bunun sebebinin iş başındaki kötü yönetim olduğu, krizden çıkış için yine ve yeniden bedel ödememiz gerektiği söyleniyor.

Ancak bu bedeli ülkece ödedikten sonra sermayenin ülkeye akacağı, uçup kaçan ve müthiş üreten bir ekonomiyi yabancı sermayenin lütuflarıyla kuracağımız, yine ve yeniden bizlere anlatılıyor.

Oysa biz bunu birden çok defa tecrübe ettiğimiz için, sonunda krizlerin bedelinin sadece yoksullar tarafından ödendiğini, zenginlerin daha fazla zenginleştiğini, bize söz verilen üretim ekonomisinin ise bir takım 'yol kazaları' sebebiyle sekteye uğrayacağını biliyoruz.

2001 krizi sonrası yapılan yasal düzenlemelerle ülkenin nasıl talan edildiğini, şimdi kurtulmak istenen Erdoğan'ın iktidara getirilişini, programın kazasız belasız uygulanabilmesi için de yoksullaştırılan milyonların ortaya koyabileceği tepkileri soğurması adına Kemal Derviş ve ekibinin ülkenin en büyük muhalefet partisine komiser olarak atanmasını, 2018 yılında yazdığım "Neoliberaller CHP'yi nasıl ele geçirdi" adlı kitabımda belgeleriyle anlatmıştım.

Şimdi de bu hastalıklı hatıraları silmek ve yeni bir hikaye anlatıyormuş gibi yapmak için, siyasetçilerin kredisi kalmadığından, alanında mahir teknokratlar meydana çıkarılıyor, aynı filmin yeni versiyonu vizyona giriyor.

Yoksulluk, kontrolsüz göç, adaletsizlik ve savaşın pençesinde her gece kabuslar görerek yaşayanlara, anlatılanlara inanmaları karşılığında, seçim günü oylarıyla canavarı yenebilecekleri ve ertesi gün tertemiz bir gökyüzüne uyanabilecekleri vaadediliyor.

Buna, ancak ve sadece, gerçekler karşısında kör olmuş olanlar inanır tabii ki... Zira bu filmin yukarıda sıraladığım önceki versiyonlarının senaryosunu yazan ve oyunculara rol dağıtanlar da aynı.

3 Aralık'ta gerçekleşen etkinliğin, açıklanan vizyonun, verilen mesajların bize, yani normal vatandaşlara değil, sermayeye hitap ettiği çok açık. Teknokrasi ve bağımsız kurumlar konusu olsun, yeşil dönüşüm mesajları olsun, ESG vurguları olsun, küresel sermayenin duymak istediği her şey tam dozunda, net olarak ifade edildi. Dolayısıyla bu konuda dersler iyi çalışılmış. (Yeşil dönüşüm, sürdürülebilirlik, teknoloji gibi konu başlıkları önemsiz değil elbet, ancak bunların hangi amaçla kimlere niye anlatıldığı, bu bakımdan konunun içeriğinin önüne geçiyor.)

Bu filmin yeni versiyonuyla ilgili birkaç naçizane tavsiyem olacak:

Birincisi, sadece sermayeye hitap ederek seçim kazanma devrinin sonuna geldiğimizi defalarca yazdım. Dolayısıyla siyaset yapmadan siyaset yapmaya çalışmak; toplumla bağ kurmadan, oraya buraya göz kırparak seçim kazanmaya çalışmak, tüm Türkiye'nin geleceğini ateşe atmaya eşdeğer. Buna karşı duracak bir siyasi iradenin Türkiye'de hala var olduğunu umuyorum.

İkincisi ise, 'vizyon' toplantısında da söylendiği gibi, evet, dünya değişiyor, ama, hala sermayeye yanlamaya çalışanların düşündüğü yöne doğru değil...

Dolayısıyla, hasbelkader, şartlar sağolsun, bu kadro ve bu vizyonla seçim kazanılsa ve bu ekonomik acı reçete topluma bir kez daha yazılsa dahi, sürekli kriz üreten bu sistem ve bu köhne ezberler tarihe gömülmekten kurtulamayacak.

Ve kaçınılmaz olan gerçekleştiğinde, yani kıblesi sermaye olanlar, başka bir yolu tahayyül dahi edemeyenler tarihin çöplüğüne gömüldüğünde, biz arta kalanlardan yeni bir düzen ve müreffeh bir ülke kurmak için yine burada olacağız.

Bu yeni filmle ilgili dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir konu da şu ki, gözardı edilen ve hafızalardan silinmek istenen sadece geçmiş değil. Bu film, meseleyi ve çözümü çevreleyen daha geniş siyasi güçlerin keşfedilmesini de engellemeyi amaçlıyor. Filmin amacı, sonunda yaşanacak ekonomik yıkımı gözlerden uzak tutarak, bizleri hukuk ve demokrasi gibi değerler üzerinden hülyalarla uyuşturmaktan fazlası değil.

Filmde bize adaletin yerini bulacağı bir gelecek vaat edilse de, toplumsal belleğimiz bizlere, bunun siyasi örgütlenme olmadan asla başarılamadığını hatırlatıyor. 3 Aralık toplantısında alıntılandığını duysa mezarında muhtemelen ters dönecek olan Antonio Gramsci'yi sözde değil özde anmak gerekirse, bu örgütlenmeye giden yolun kitlesel olduğunu, yani kitleyle organik ilişkiler kurarak toplumsal ve politik hegemonyaya yaklaşmak gerektiğini hatırlamalıyız.

Cumhuriyet Halk Partisinin neoliberal 'vizyon'una çerez yapılan Neo-Marksist Gramsci'nin, bu bağlamda en iyi öğrencilerinin Erdoğan liderliğindeki AKP teşkilatları olmasının ironisi bir tarafa, seçim kazanmaya giden yolun sermayeye göz kırpmaktan ziyade kitleler nezdinde sahici ilişkiler ve iletişim kurmaktan geçtiğini bir gün herkes elbet anlayacak...

Detaylar, söylenenler arasından hangi 'vaatlerin' neden ve nasıl başarısızlığa uğrayacağını bilahare tartışırız, tartışılacaktır. Şimdilik fazla 'teknik' detaya gerek yok, maksat safımız belli olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen