Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Böylesi ne görüldü ne de duyuldu; koskoca bir mahalleye çöküyorlar...

Marinaya, otele, koya, bankaya, şirketlere ya da birilerinin servetine çöküldüğünü görüp duymuş olabilirsiniz ama bir şehrin merkezinde binlerce insanın yaşadığı koskoca bir mahalleye çöküldüğüne ilk kez buradan, bu yazıyla tanık olacağınızı düşünüyorum.  27 Aralık 2021 tarihinde 'Bir çökme hikayesi' başlığıyla burada yayınlanan yazıma, "Türkiye'nin dört bir yanında benzeri yaşanan hikayelerden birine, biraz da içinde barındırdığı ironiye binaen yer vereceğim" diye başlamıştım. Kısaca özetleyecek olursam; Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın (Adana'nın Yüreğir ilçe belediyesinin katkılarıyla) hazırlatıp 23.09.2021 tarihinde askıya çıkardığı 'kentsel dönüşüm' uygulama planı, % 43'lere ulaşan  düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi yapılması gibi sebeplerle bölge sakinleri arasında infiale yol açmış ve neredeyse bütün hisse sahipleri buna resmi olarak itiraz etmişti. Adana'nın en değerli lokasyonlarından birinde; bir yanı göl,

Gelecek için üç işaret...

Kapitalizm, hem zirvesini, hem de dibini yaşadığı bugünlere yavaş yavaş geldi. Kendini sürekli yeniden inşa etti, şartlara ayak uydurdu, çok büküldü ama kırılmadı. 19. yüzyılda aristokrat ve toprak sahipleriyle, 20. yüzyılda sanayicilerle çalıştı, onlardan güç alıp onlara güç verdi. Şimdi finansla, teknolojiyle iş tutuyor. Hiçbir kapitalist, şartları olgunlaşmadan monarşiye, aristokrasiye, kendilerini bulundukları yere getiren ulus devletlere, zamanla sırtlarında büyük bir yük haline gelen tekel sanayicilere ya da doğal düşmanları olan sendikalara meydan okumadı. Ama zamanı geldiğinde, imkanını bulduğunda (ya da yarattığında) önündeki bu engelleri yerle bir etmekte bir an bile tereddüt etmedi. Kapitalizm yavaş yavaş, gerektiğinde gereken yerlerle işbirliği yaparak, konsensüse yaslanarak, onu bekleyerek, bazen inşa ederek, küçük adımlarla bugünkü büyük kitlelerin gözünde (kabul etsek de etmesek de, hoşumuza gitse de gitmese de) tartışılamaz olan hegemonyasına geldi. Hal böyleyken, bugün

Belediye Başkanlarımız

Merkezi iktidar ile yerel yönetimlerde farklı partilerin bulunması hizmet üretiminde uyumsuzluğa yol açabiliyor. Hele de Zeydan Karalar için, 20 yıllık iktidarında bir kez dahi olsa kendi adayını çıkarıp seçimi kazanamayan Ak Parti ve ortağı MHP'nin meclis çoğunluğu altında belediyecilik yapmak oldukça kasvetli olsa gerek. Zira Seyhan'da Akif Kemal Akay ile Çukurova'da Soner Çetin, bir yandan asli görevlerini yaparken diğer yandan da kısıtlı bütçeleriyle ilçelerinin ihtiyaçlarına dönük yaratıcı hizmet üretiyorlar. Çukurova'da Soner Çetin'in görevi olmasa da açtığı öğrenci yurdu ile Seyhan'da Akif Kemal Akay'ın gübre ve temizlik malzemeleri üretimleri buna güzel örnek. Yüreğir'de Fatih Kocaispir ile Sarıçam'da Bilal Uludağ'ın partileri, iktidar ortağı, meclislerinde de çoğunluğa sahipler. Dolayısıyla, aday olurken vaat ettikleriyle dönemleri bittiğinde gerçekleştirdikleri arasında bir uyumsuzluk olmaması gerekiyor. Bu itibarla, tartıya çıkacak ola

Üretimin olmadığı yerde adalet olur mu komutanım?

Hatay'ın Kırıkhan ilçesi, Kazkeli köyü.  Jandarmalarla çiftçiler karşı karşıya; ortam gergin, en küçük bir kıvılcım ateşe dönüşebilir. Mesele, tarlasını sulamak isteyen çiftçilerin, yapılan fahiş zamlar nedeniyle, bunun için kullandığı elektrik faturasını ödeyememesi. Elektriği kesmeye gelen şirket (bu olayda bir Sabancı şirketi), dirençle karşılaşınca vatandaşın karşısına jandarmayı dikiyor. Çiftçi komutana soruyor; "Asker bizim sınırımızı, güvenliğimizi korur. Niye şirketin savunuculuğunu yapıyorsunuz?" Jandarma komutanının yanıtı uyarı tonunda; "hakkınızı yasal yollardan arayın". Çiftçiler geri adım atmadan soruyor; "Üretimin olmadığı yerde adalet olur mu komutanım? Ben tarlamı sulamazsam ekinim kurur. Ailemi nasıl geçindireceğim? Aç kalırım o zaman." Bu manzaranın ülkemizin dört bir köşesinde her gün onlarcası yaşanıyor. Kimisi evini, iş yerini aydınlatmak, kimisi küçük atölyesini çalıştırmak, kimisi de tarlasını sulamak için kullanmak zorunda oldu

Ve, 6'lı muhalefetin hüsranı; kaçınılmaz sonuç...

Bir önceki hükümet döneminde yaşananlara duyulan öfke ile iş başına geldikten sonra şimdiye kadar yapılan hiçbir seçimi kaybetmedi. Birçok kez anayasayı, son olarak da seçim kanununu partisi lehine değiştirdi. Bütün mahkemelere partiye sadık olan hizmetkarlarını yığdı. İktidarı süresince zenginleştirdiği medya sahiplerini oyun dışına itti. Ellerindeki medya gücünü kendine katı şekilde sadık kişi ya da kuruluşlara satın aldırıp, medya ekosisteminin içini boşalttırdı. Çoğu batılı siyasi gözlemci tarafından ülkenin bir derebeylik gibi yönetildiği, Avrupa normlarının çiğnendiği yönünde eleştiriler yapılıyor. Avrupa Birliği fonlarını müttefiklerine ve ailesine kanalize etmekle suçlandı. Avrupa Komisyonu da bu iktidarı yolsuzluk, kamu alımlarındaki eksiklikler, çıkar çatışmaları ve yargı bağımsızlığının ihlallerinin yanı sıra kamu varlıklarının yeni oluşturulan özel vakıflara devri konusunda suçladı. Olağanüstü hal ilan etti, süper yetkilerle iktidarını güçlendirdi. Televizyon ve miting konu