Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hastayı entübe etmek...

Türkiye'de toplumun ve seçmenin sosyolojik yapısı ele alınırken yapılan tasnif ve bunu tariflerken kullanılan dil ile TÜİK'in enflasyon rakamlarını ölçme ve açıklama yöntemi arasında müthiş bir benzerlik var. Her ikisinin amacı da var olanı anlamak ve göstermek değil, anlatılan hikayeye kanıt oluşturmak. Biri siyaseti, diğeri halkı manipüle ediyor... Konu TÜİK'e gelince siyaset, sömürüyü gizlemek ve hayat pahalılığını gözlerden uzak tutmak için manipüle edilen rakamlara itiraz ediyor etmesine ama, aynı siyaset, sömürünün ceremesini çekenlerin biriken bilinç ve öfkesini sisteme karşı yönelt(e)memesi için onları Alevi, Sünni, Kürt, Türk diye parçalayarak tepkiyi sönümletip kontrol edilmesini sağlayan sosyolojik tasnif tuzağına sesini çıkar(a)mıyor. Siyasetin buna karşı çıkması, çıkabilmesi gerekirken, bizzat kendisi de bu tuzağın bir aparatı ve kitlelerin kontrol ve manipüle edilmesi sürecinin bir aktörüne, bir ikna ediciye dönüşmüş durumda. Herkes biliyor ki TÜİK, açıkladığı

Zincirleri kırmak

Türkiye'de siyaset trajikomik bir şekilde güldürmeye devam ediyor. Credit Suisse'in küresel servet dağılımı raporunun Türkiye'yle ilgili bölümünün geçtiğimiz hafta haberleştirilmesiyle Türkiye'de en zengin yüzde 5'in servetinin kalan yüzde 95'in toplamından daha fazla olduğunu öğrenen BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'nin, "Aşağıdaki haber doğru ise acilen ve mutlaka gelir dağılımını düzenleyici adımlar atılmalı." diyerek iktidara seslenmesi aslında Türkiye'deki siyasi iklimin de bir özeti niteliğinde... Bir partinin genel başkanı seviyesinde siyaset yapan bir siyasetçinin bu istatistiği bilmiyor olması, bir gazete haberi sonucu öğrenmesi, yine de doğruluğundan emin olamayıp, "doğruysa" iktidarı göreve çağırması, herhangi bir çözüm önerisi dahi sunmaya tenezzül etmemesi derken tek bir cümlede Destici Türkiye siyasetinin vaziyetine ayna tutmayı başarıyor. Cumhur ittifakının küçük ortaklarının arada sırada yaptığı bu tür çıkışların, bir

Nasıl kazanılır?

Erdoğan hükümetinin İngiltere ile imzaladığı yasadışı göçmen anlaşmasının ortaya çıkmasıyla tekrar gündeme gelen kaçak göçmen ve sığınmacı sorunu, bana geçtiğimiz hafta okuduğum başka bir haberi hatırlattı. Malum kaçak göç Türkiye'nin büyük bir problemi olsa da yalnızca Türkiye'nin problemi değil. Kaçak göçmenler dünyanın her köşesinde siyasi denklemleri değiştirmeye devam ederken gündemden de katiyen düşmüyor."Vicdanımız sınırsız olabilir ancak kaynaklarımız değil." Kaçak göçmenlerle ilgili söylenmiş olan bu sözün sahibi olan New York City Belediye başkanı Eric Adams'ın sorun karşısında aldığı tutumla ilgili haberi okurken kendimi, aynı şeyi Türkiye'de CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanları yapabilseydi eğer Türkiye'nin siyasi iklimi değişir, bunun seçimlere etkisiyle de kuvvetle muhtemel Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilebilirdi diye düşünürken buldum... Seçimlerin ardından bütün muhaliflerin karşısındakini zinhar dinlemeden konuşarak yenilgiye mazeret

İntihar etmeyeceğiz...

2011 yılında gerçekleşen G-20 zirvesinde Almanya Şansölyesi Angele Merkel, ABD Başkanı Obama ile Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ın birlikte yer aldığı bir toplantıda, Euro bölgesindeki mali krizin çözümü için Almanya'nın yapması istenenlerle ilgili elden ele dolaştırılan kagıt parçasını okuyunca sinirlerine hakim olamayarak 'Hayır, bu adil değil. İntihar etmeyeceğim.' diyerek ağlamaya başlamıştı. Yukarıdaki olay, Peter Spiegel'in 2011 yılında Euro bölgesini ve hatta Avrupa Birliği'ni dağılma aşamasına getiren krizin üç gününü tanıklarıyla görüşerek kaleme aldığı ve Financial Times'ta 2015 yılında yayınlanan yazı dizisinin giriş paragrafında anlatılıyor. Bu olayı anlatmaktaki amacım, istemediği bir durumla karşılaşan bir liderin kontrolünü kaybedebildiğini hatırlatıp, seçim akşamından bu yana mütemadiyen ağır bir saldırı altında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaşadıklarının karşılaştırmasını yapmak ya da liderlerin kriz anlarında nasıl bir duygusal/insani t