Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İman etmemiz istenen serbest piyasanın sonuçları: Boeing örneği

Yoksulluğun hızla yayılıp şiddetini arttırdığı ülkemizde,  döviz kurlarındaki dalgalanma sonucu döviz, faiz ve merkez bankası çerçevesinde dönen yüzeysel tartışmalarla dolu bir haftayı daha geride bıraktık. İktidara yapılan eleştiriler her zamanki gibi haklı olmakla birlikte, muhalefet cephesinden de faiz arttırmak ve yatırımcılara sevimli görünmek gibi kalkınma bakımından hiçbir gelecek sunmayan modası geçmiş öneriler dışında elle tutulur bir politika vaadi sunana da rastlamak mümkün değil.  Zira defaatle belirttiğim üzere, siyaseti yatırımcıların kölesi haline getiren, her şeyin en iyisini ve doğrusunu bilen, asla ürkütülmemesi ve muntazaman pamuklara sarmalanması gereken serbest piyasa ezberini bozmadan yoksulluğa bir çözüm bulmak mümkün değil. Bu yazı dizisi, neoliberal bir ekonomi politikası doğrultusunda, yani devletin kalkınma odaklı bir planı olmadan, sadece özel sektöre ve piyasalara alan açarak, sadece faiz vb. gibi para politikası araçları kullanarak bir yere neden varılamay

CHP Hırsızları Saklamaz, Saklamamalı...

4 Aralık günü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Mersin'de, ahlak, fazilet, erdemden söz edecek, ülkemizin nasıl yağmalandığını anlatacak ve AKP iktidarından kurtulmak isteyen vatandaşların CHP'ye oy vermelerini isteyecek. Çok da haklı. Ülkemiz soyuluyor. Ben de hem bir CHP üyesi hem de 24. dönemde milletvekilliği görevinde bulunmuş biri ve hem de gazeteci olarak olarak bu talanlara ilişkin tespitlerimi kamuoyu ile paylaşıyorum. Verdiğim örneklerle hırsızın kartvizitinde hangi partili yazdığına bakmayın, alnında ne yazdığına bakın diye uyarıyorum. 'Heey, belediyeler soyuluyor' başlıklı son yazımın ana fikri de; CHP'li Seyhan Belediyesi'nde, Mimar Neşe Çetin'in çizdiği, (şimdilik bildiğimiz ve şikayete de konu olan toplam 5 müteahhitlik şirketinin 12 ayrı dosyasının) imar müdürü ve belediye başkan yardımcısı olarak görev yapan kız kardeşi Neriman Çetiner ile daha sonra belediye başkan yardımcısı ve halen belediye meclis üyesi de olan Ulaş Toros'un yetkili old

Heey, belediyeler soyuluyor...

"Akıllı adam parmağıyla ayı işaret ederken, aptal adam aya değil parmağa bakar." Konfüçyüs'ün bu sözünü bilmeyen yoktur. Yazıya bu sözü hatırlatarak girmemin sebebi ise; benim bu yazı dizisiyle neyi işaret ettiğime değil de, küçük de olsa bazı çevrelerde milletvekilliği yaptığım partiyi yıprattığımın konuşulması. Ben, heey hırsız var belediyeler soyuluyor, diye bağırıyorum. Onlar 'ama bizim partili' diyor! Hırsızın hangi partili olduğu, hırsız olmasının önüne geçmiş durumda... Herkes kendi kafasında yarattığı heyhula ile (Zebullahın beta sürümü!) meşgul. Yazı dizisine başlarken hatırlatmıştım oysa, milletvekilliği yaparken sadece Enerji dağıtım ihalelerinde çalınan 200 milyon dolarlık hırsızlığı açığa çıkarıp geri alınmasını sağlamış ve ardından da bu hırsızlığa dayanak teşkil eden özelleştirme ihale şartnamesini değiştirterek, geride kalan ihalelerde hiç olmazsa o maddeyle yapılan hırsızlığın önüne geçmiştim. Dönemin Enerji bakanı Taner Yıldız ile yine dönemin Ul

Skandallar İsyankardır...

Bir skandal, genel olarak, kişi veya kişilerle ilgili suçlamalar veya söylentiler dolaştığında toplumda oluşan, öfke, kızgınlık veya şaşkınlık gibi güçlü sosyal tepkiler olarak tanımlanır. Skandallar yönetilemez çünkü sinsi ve isyankardır. Bu itibarla 'Seyhan Belediyesi'nde Yaşanmış Kırık Bir Aşk Hikayesi...' başlıklı yazı büyük ilgi çekti. Kulaktan kulağa, dilden dile yayılıyor. Bunun nedenini, bu konuda, herkesin bir tahminin olmasına bağlıyorum. Elbette yanılmıyorlar. Yazacağım konu, herkesin bildiği, kendi arasında konuştuğu, malum ilişkinin yarattığı sonuçlar. Ama eğer karşılıksız kalan duygular, karşı tarafı cezalandırmaya dönüşmeseydi, anlatacağım pislik ve bu olay üzerinden akıl almaz bir zenginleşme çarkından kimselerin haberi olmayacaktı. Sosyal demokratların ihaleye fesat karıştırarak para çaldığına, CHP'li belediyelerde hırsızlık yapıldığına, bu hırsızların çalarak biriktirdikleri servetle toplumda saygın bir edinmeye çalıştıklarına daha önce tanık olmuştuk.

2- Neoliberalizmin Temel Direği: Hissedar Kapitalizmi

Taktiksel siyasi manevralara söyleyecek bir şeyim yok elbette, ancak helalleşme ve demokrasi çağrılarının arkasına saklanarak eşitsizlik yaratan, yoksulluğu yaygınlaştırıp, derinleştiren bu (ekonomik) sistemi dikkatlerden kaçırarak, aklamaya çalışan fırsatçılara da göz açtırmamak gerekiyor. Siyasi manevra yapmak başka, AKP düzenini 'yetmez ama evet' diye savunanların çizgisine girmek başka bir şey. Bu itibarla, çılgınlar gibi akan gündemin peşine takılıp sonuçlar üzerine kalem oynatmaktansa, bunların nedenini, niçinini ve nasılını anlatmaya, kaldığım yerden devam etmeye çalışacağım. Geçtiğimiz hafta bu dizisinin ilk yazısında, birbirinden bağımsızmış gibi görünen birçok problemin kaynağının neoliberalizm olduğundan bahsetmiştim. Dünyanın farklı köşelerinde yaşanan problemleri birbirine bağlayabilmek belki de biraz fazla iddialı bir çaba, ancak kaynağı tespit edebilmek adına batı dünyasında yaşanan akademik, entelektüel ve siyasi tartışmaları takip etmek son derece yol gösterici

*1*Seyhan Belediyesi'nde Yaşanmış Kırık Bir Aşk Hikayesi

Çalarak biriktirdiği servet arşı aştığı halde hala kendisine onurlu ve namuslu muamelesi yapılmasını isteyenlerin, onları çalarken yakalayıp hakkında işlem yapmayanların, bunları bildiği halde susanların, altına imza atarak onaylayanların, belediye meclislerinde parmak kaldırarak suça ortak olanların, kamuoyuyla paylaşmayarak bu kirliliğin parçası olanların şehri Adana'da, belediyelerde yaşananları aktaracağım bir yazı dizisi tasarladım. Bu günkü, ilki. Karşılıksız kalan aşk, kırık kalan kalp, öldürücü sonuçlara yol açabiliyor. Gazete haberleri sonu felaketle biten bu tür hikayelerle dolu. Temeli, Seyhan Belediyesi'nde yaşanmış ve sonu hüsranla bitip, küllenen bir platonik aşk hikayesine dayanan sonuçları kapsıyor. Ama, ilk yazıda, memleketimizde artık milli spor haline gelen, yapanı değil, bunları yazan ve neredeyse yapmayanın ayıplandığı hırsızlık ile ilgili kişisel bir tecrübemi aktararak başlamak istiyorum; 2011-15 tarihleri arasında milletvekili olarak görev yaparken KİT k

Belediyelerde Çalarken Yakalanan Bize Güvenmesin!

Sonu ne oldu bilmiyorum ama, Adana/Seyhan/Gülbahçesi mahallesinde 3. kattaki bir eve giren hırsız, ev sahibinin uyanması ile paniğe kapılıp kaçmaya çalışırken aşağı düşmüştü. Polis gelip, mahalle sakinleri etrafına toplanınca, her halde son bir umutla," Ben zaten yerdeydim, eve girmedim, hırsızlık yapmıyordum" diye de kendini savunmuştu. Gariban vatandaşın zaten boş olan cüzdanından ne çalacaksa?  Yerdeki acıyla kıvranan hırsızın fotoğrafını görünce, gayri ihtiyari olarak yüzümde oluşan müstehzi gülümsemeyle,' keşke siyasete girse, belediye başkanı, meclis üyesi veya hiç bir şey beceremezse bir bürokrat olsaymış' diye düşünmüştüm. Beni böyle düşündürten ise, ülke ve şehrimizde, belediyecilikte servet biriktirmeyene kötü politikacı, kötü bürokrat gözüyle bakılıyor sanıldığından olsa gerek, koltuğa oturan neredeyse herkesin başarılı olması! Bu açıdan, başka illerin başarı oranını bilemiyorum ama, benim son 40 yıla yakın bir süre boyunca izlediğim (daha eskiden farklı mı

CHP'li Belediyeleri Uyarıyorum...

Önümüzdeki günlerde ülke siyasetinin bir numaralı gündem maddesi belediyeler olabilir. Bunun iki önemli göstergesi var: Birincisi, Erdoğan'ın İstanbul gibi dev bir belediyenin başkanlığını yapma tecrübesine sahip olması. İkincisi de, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, açıktan kendi belediye başkanlarını hedef almayan, ancak "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" sözündeki gibi, sık sık yaptığı "Belediyeleri rant dağıtma merkezi olmaktan çıkarmalıyız." uyarıları. Bu iki gösterge aslında her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor. Kılıçdaroğlu'nun uyarısının ne anlama geldiğini (tabii ki her belediye başkanı bunun ne demek olduğunu biliyor!) en iyi bileceklerden birisi, belki de bir numaralı isim de, siyasi hasımı, yani Erdoğan. Önümüzdeki seçimlerin Erdoğan için bir hayat/memat meselesi olacağı, iktidarını sürdürmekten başka bir seçeneği olmadığı da unutulmaz ise, konuşmalarında sıkça vurgulayarak hedefe koyduğu CHP'li belediyelerin dikkati elden bırakmam

Büyük Şehir Belediyesi'nde Akıl Almaz İmar Oyunu

Adana Büyük Şehir Belediyesi'nde, mahkeme kararını uyguluyoruz denilerek, mahkeme kararında yazılmayan bir işlem tesis edilerek yaratılan yüz milyonlarca liralık bir imar rantı dosyası var. Son iki yazımda da Real bölgesinin 1/5000'lik nazım imar plan revizyonu sırasında, 'mahkeme kararını uyguluyoruz' denilerek tezgahlanan akıl almaz bu imar oyununu anlatıyorum. Yazılarımda, belediye başkanı, bürokrat, siyasetçiler arasında sıkça başvurulan bir yöntem olan itibar suikastçılığı gibi aşağılık bir yönteme başvurmadığım, kulaktan duyma, 'demiş, diyor' gibi muğlak ifadelere tevessül etmediğim bilinir. Bu itibarla da anlatılanlar, belgeleri devletin kayıtlarında olan bir konu; Büyükşehir Belediyesi'nin yetkili bürokratlarının hazırladığı ve Meclisi'nin, 12.08.2021 tarih ve 67597785-105-04-199 sayılı kararı ile bahse konu plan içerisinde bulunan, 11534 ada/parsel için yapılan özel muamelenin nedenini öğrenmek istiyorum. Tekrar özetlemek gerekirse; 1- Bahse ko

RTÜK Arazisi ve Küçük Dikili'den sonra Şimdi de Real Bölgesinde İmar Oyunları...

"Adana Büyük Şehir Belediyesi'ne açık mektup" başlığıyla, siyasette, belediyelerde, bürokraside herkesin ahlaklı, erdemli ve dürüst olduğunu düşündüğümü belirttiğim bir yazı yayınlamıştım. Konunun teknik detayına girmeden, başlangıcı 1980'li yılların ortasına dayanan bu işlemi 4 maddede de özetlemiştim. Yapılan nazım imar plan revizyonu sonucu ortaya çıkacak yüz milyonlarca liralık rantı kimlerin paylaşacağı ile ilgilenmediğimi de yazmıştım. Benim dikkatimi yoğunlaştırdığım şey, üyesi olduğum ve kazanılması için emek verdiğim CHP'li bir belediyede sayın Kılıçdaroğlu'nun, hemen her konuşmasında ısrarla altını çizdiği "Belediyeleri rant dağıtma merkezi olmaktan çıkarmalıyız" sözlerinin hilafına işlem tesis edilip edilmediği. Gösterdiğim hassasiyetin nedeni ise, o dönemde yöneticisi olduğum, Ergün Göknel'in eşi ve sevgilisiyle arasında kalan SHP'nin uğradığı hezimeti her CHP'li gibi benim de unutamamam elbette. Milletvekilliğini yapıp, halen

Adana Büyük Şehir Belediyesi'ne Açık Mektup

Siyasette, belediyelerde, bürokraside herkes ahlaklı, erdemli ve dürüst. Bu ön kabulle başlayarak Adana büyük şehir belediyesinde yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Konunun teknik detaylarına şimdilik girmeden söylersem, olayın başlangıcı 1980'li yılların ortasına dayanıyor. Hikayenin gelişimi ise şöyle; 1-Mahkeme, Adana'nın bir bölgesindeki 1/5000 binlik nazım imar planını (tümüyle) bozuyor. 2-Bunun üzerine Adana Büyükşehir Meclisi bu bölgede nazım imar planı revizyonu yaptırıyor. 3-Bu plan, Büyük Şehir Meclisi'nce kabul edilip askıya çıkarılıyor. 4- Meclis kararında, planın, mahkeme kararına istinaden yapıldığı ileri sürülüyor. Bu işlemle kimin kaç yüz milyon lira kazanç elde ettiği benim ilgi alanım dışında. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi seçmeninin 30 yıllık rüyasını gerçekleştirerek oylarıyla iş başına getirdiği belediye yönetimine soralım; CHP Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu'nun mütemadiyen dile getirdiği " Belediyeleri rant dağıtma merkezi olmaktan

RTÜK Arsası Sınavı ve Kılıçdaroğlu'nun Sözlerinin Değeri

Eski Belediye Başkanlarından Aytaç Durak'ın kendisinin bile tutamadığını bildiğim, "Dürüst olmak esastır, önemli olan yetkiliyken dürüst kalabilmektir" sözünü hatırlayanlar olacaktır. Bu söz ahlaki bir standardı tarif eder. Bu sözün muhataplarını şu anda koltukta oturan belediye başkanları, meclis üyeleri ve her dönem hangi parti, hangi başkan olursa olsun koltuğunu koruyan bürokratlar olarak kabul edecek olursak, 'RTÜK arsası' meselesi buna çarpıcı bir örnek. Şehrin merkezinde 3 ortaklı 3.300 metre karelik kamuya tahsisli bir alanın nev'inin değiştirilerek özel sağlık alanına çevrilme meselesi gayet tartışmalı. Bu kararın alınmasında rüşvet ilişkisi olduğunu ne belediye yönetimi ne de meclis üyelerine yakıştıramam. En azından şimdilik ortaya koyulamadı. Ama, bunu yapan, kabul eden ve onaylayanın, kamu yararına tahsisli bir arazinin imarını bir tek kişinin çıkarı için, milyonlarca hemşerimizin soluyacağı havayı daha da kirletecek, trafik çilesini daha da arttı

Bir sabah parlamenter sisteme uyansak...

Bir sabah kalktığımızda, Erdoğan'ın 'artık bu kadar yeter' diye nedamet getirmiş ve Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakmış olduğunu görebiliriz. Hatta ardından başkanlık sisteminden de vazgeçip parlamenter sisteme geri dönmeye karar verse, 'ittifak' muhalefetinin tanıdık simaları, oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi, ağlamakla ağlamamak arasındaki bir yüz ifadesi ve şaşkınlıkla  uzunca bir süre ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilemezler herhalde. Türkiye'nin çok uzunca bir süredir gündemini oluşturan bu iki keyfi tutukluluk hali ile ülkenin hiçbir temel sorunun çözümünü sağlamayacak olan parlamenter demokrasi tartışmalarının yapay ve aynı zamanda komik olduğu ortada. Gerek Kavala'nın, gerek Demirtaş'ın cezaevine attırılmasının sebepleri ile bir zamanlar Erdoğan'la hedef birliği kurmalarını sağlayan sebepler aynı. İşin komik tarafı ise herkesin oynanan bu tiyatroyu (çekirdek çitleyerek iş makinesi seyredenler gibi) seyredip, ke