Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Soylu, Kılıçdaroğlu'nu Neyle Tehdit Ediyor?

Demokratik bir ülkede, ana muhalefet partisi liderinin sağlığının görevini yapamayacak kadar kötü olup bunu gizleyerek koltukta oturuyor olması mı daha kötü, yoksa devletin imkanlarıyla her türlü bilgiye ulaşma imkanı olan bir İçişleri Bakanının, bunu kullanarak siyaseti dizayn etme çabası mı daha kötü sorusuna ben şahsen cevap bulamadım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 'Militan' tartışmaları ile ilgili Twitter üzerinden 26 Ocak tarihinde yaptığı açıklamasının sonunda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yönelik bir mesaj verdi. Söylediği "Sayın Kılıçdaroğlu'nun dostlarına tavsiyem; tedaviye ikna edilmesidir..." cümlesinden beklediği fayda neydi bilemiyoruz ama tatmin olmamış olmalı ki, bir gün sonra bu kez Bolu'da yaptığı konuşmanın sonunda, yaptığı konuşmanın bağlamından çıkıp, sözlerinin üzerindeki sır perdesini de kaldırmamaya dikkat ederek, şöyle dedi:  "Bildiğimi, bunu söyleyenin yakınları da biliyor. Tekraren söylüyorum, dün anlaşılmadı galiba. B

Tek Tarih İki Cinayet: 24 Ocak

Tarihimizin en kara günlerinden birisi 24 Ocak'tır. 24 Ocak 2021, uygulanabilmesi için ardından 12 Eylül darbesinin yolunu açan, ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızın kalbine neoliberal kazıkların çakıldığı 24 Ocak kararlarının 41., CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun anıt önünde 'Kalpaklı kuva-yı milliyeci, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı, yazdıklarıyla hepimizin önünü aydınlatıyor' diye andığı Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün de 28. yıl dönümü. Uğur Mumcu ile 24 Ocak ekonomik kararları arasında muazzam bir karşıtlık vardır. Uğur Mumcu bağımsızlıkçılığın sembolüyken, 24 Ocak kararları ve savunucuları ise siyasi ve ekonomik bağımlılığı içselleştirmişlerdir. Uğur Mumcu aydınlanmacı ve yurtsever; 24 ocak kararlarının savunuculuğunu ve uygulamasını yapan neoliberaller bunun tam tersi değerleri temsil eder. Kısacası 24 Ocak kararları, ülkenin tüm kaynaklarının yerli ve yabancı tekellere peşkeş çekilmesi, kontrolsüz bir finansal liberalizasyona geçiş,  reel ücretlerin eritilmesi,

CHP'deki Zihni Kuşatma

CHP, herkes için, her dönem kadim bir tartışma konusu olmuştur. 'Kapatılmalı mı, vakıf olarak mı yapılandırılmalı yoksa yeni bir parti ile mi devam edilmeli?' temelli bu tartışmalar öteden beri yapılsa da, tartışmanın önemli merkezlerinden biri, Erdal İnönü'nün fikri önderi ve sonradan da 99 numaralı üyesi olduğu TÜSES'tir.  CHP'nin Atatürk ile bağını koparmaması, ulus devlet reflekslerinden vazgeçememesi nedeniyle sosyal demokratlığını yeterli bulmayanların, yeni bir parti kurma tartışmaları da ünlüdür. Bu çalışmalara katılanların büyük çoğunluğu SODEP, SHP, DSP, CHP üst yönetimlerinde çeşitli zaman dilimlerinde görev yapmış veya düşünceleri ile CHP'yi etkilemiş, Fuat Keyman,  Derya Sazak, Hasan Cemal, Erol Kafırcıoğlu, Bülent Eczacıbaşı, Asaf Savaş Akat, Osman Ulagay, Ercan Karakaş, Şahin Alpay, Seyfettin Gürsel'in de aralarında bulunduğu gazeteci, siyasetçi veya iş adamlarından oluşuyor. Çoğunluğu TÜSES kurucusu, üyesi veyahut burada yapılan çalışmaların

Zeydan Karalar'ın İki Büyük Şansı

Adana'da bundan 25 yıl önce, 1996 yılında bir cinayet işlenmiş, bir avuç gazeteci ve mühendis dışında herkes seyretmişti. O cinayetin hikayesi aslında 1988 yılından başlayıp günümüze kadar uzanıyor. Adana'mızın meşhur raylı sistemi, 1988 yılında projelendirilip, 1996 yılında 338 milyon dolara ihalesi yapılarak inşaatına başlanmıştı. Sonrasında ödenek bitti denilerek 194.3 milyon dolar daha borçlanılıp, 13,5 kilometrelik hat ancak tamamlanmıştı. Alınan borç hazine garantili olduğundan, tam 25 yıldan bu yana her ay taksitler halinde belediyenin İller Bankası hesabından kesiliyor. Aylık taksitler, bugünkü rakamlarla ayda 13 ile 15 milyon liraya denk geliyor. Şu anda halen 1 milyar 300 milyon lira borç bulunuyor. Adana'nın bulunduğu coğrafya malum çukurda ve Çukurova olarak da bilinir. Gerçekten de şehrin denizden yüksekliği 20 metre. İçinden geçen Seyhan nehri dolayısıyla da, yer altı su seviyesi en üst marjda. Bu açık verilere rağmen tek hatlı 13 duraktan oluşan raylı sistemi

Korkudan Parmak Ucunda Yürüyen Muhalefet!

Gündeminin baş döndürücü hızına ve tartışmaların hararetine bakılınca sanki Türkiye'de canlı bir siyasi tartışma kültürü varmış gibi düşünülebilir, ancak tartışılan  konulara bakılırsa  aslında aynı havanda su dövüp durduğumuz görülebiliyor. Ciddiye almamız gereken bir takım yazarlar da dahil olmak üzere muhalefetin tamamı, sanki ortada 'normal' olan herhangi bir durum varmış gibi, sanki normal bir demokraside yaşıyormuşuzcasına, geliştirdiği söylemler üzerinden iktidara ciddi ciddi eleştiri yapıyor, tepki gösteriyor.  İktidarın k orku ürettiği, büyük kitlelerin zihnini teslim aldığı, kamuoyunu yanlış yönlendirdiği, meşru fikirlerin ifadesini bile engellediği, terörist ya da darbeci olarak fişlenme korkusu yayarak ilgili ilgisiz her şeyin üstüne örttüğüne yönelik eleştiriler  yazılıp çizilerek gösterilen bir muhalif duruş oluşturulmuş durumda.  Yani aslında iktidara yapılan eleştiriler,  elinde bulundurduğu propaganda makinesi sonucu gündemi ve her tür söylemi kontrol eden

Atatürk'ün CHP'si mi Kemal Derviş'in CHP'si mi?

Ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal tüm yıkımlar, başka bir gelecek tahayyül edemeyecek kadar zihnen kuşatılmış olanların  ürettiği rıza ile gerçekleştiriliyor. Bu zihni tükenmişlik sonlandırılmadan fikri dönüşüm sağlanmas ı ise mümkün de ğ il . Yapmam ız gereken , siyasi cariyeler üreten bu hegomanyayı dağıtacak entelektüel şiddeti arttırmak. Son 26 yılda ithalat/ihracat dengesinde 1 trilyon 54 milyar dolar açık veren, dünya başkentlerinde 'fabrika ülke' olarak anılan Türkiye'nin, bu ekonomik model içinde yıkımdan kurtulması olanaksız. Son 70 yıldan bu yana hep aynı eksi bilanço devam ediyor. Hiçbir iktidar döneminde bu denge artı vermedi, veremedi, veremez. Yani sorun Ak Parti ya da Erdoğan ile özdeşleşmiş değil; daha geriye, daha derinlere giden, uygulanan ekonomi modelin kendisinden kaynaklanan bir yanlışlık, bir problem var. Türkiye ekonomisiyle birlikte pek çok stratejik sektörün de çöküşünün müsebbibi olan bu ekonomi politikalarının da dışına taşan bir güç/