Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

6'lı masanın paralel evreni

Vahşi kapitalizmin, ya da birçok insan adını koyamasa bile onun yarattığı günümüz dünyasının kitleler nezdinde nefretle anılmasının küçük ama baş ağrıtıcı sebeplerinden birisi de yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız her ama her şeyin kalitesinin giderek azalması. Eskiden on yıl giyilebilen kıyafetler altı ayda paramparça oluyor, yirmi yıl kullanılan buzdolapları iki yılda teslim bayrağını çekiyor, hayatımız büyük bir kalitesizlikle doldu taşıyor. Kısılan kaliteyle yaratılan bütçe ise sürekli maruz kaldığımız pazarlama bombardımanını ve reklamları finanse ediyor. Artık günümüz pazarlamanın, marka yaratmanın devri. Tüketicinin kalite istemesi önemli değil, önemli olan satış rakamları ve kalitesiz ama iyi pazarlanmış ürün daha çok gelir demek. 6'lı masanın geçtiğimiz hafta gerçekleşen liderler toplantısı sonrası yapılan ortak açıklama metinini okurken 6'lı masa yerine Millet İttifakı ibaresinin kullanıldığını görünce bu düşüncelerle ister istemez kendi kendime gülümsedim. Masanın t

Kılıçdaroğlu'nun önündeki çıkmaz yol

İnsanların çevresiyle, siyasetin de insanlarla ilişki ve bağ için kullandığı dil ya da yöntem, toplumların bilinçaltına işlenir. Toplumların ve siyasetin derinliklerinde yatan ancak gözle görülemeyen bu sinir ağı, toplumun ve siyasetin tabiatının ve geçirdikleri değişimlerin nabzını tutar, bu değişimlerin kitleselleşmesi, ve en derin köklere kadar yayılmasını sağlar. İçinde bulunulan zamanın ruhu, mevcut siyasi iklim ve yürütülen mühendislik çalışmaları ise, toplumdan gelen ve siyasete yansıması gereken bu değişimlerin geçici olarak da olsa etkisini baskılıyor, sınırını çiziyor. Geçen haftaki yazımda bundan, zamanın, mekanın geçmişini değiştiremese de geleceğini dönüştürücü etkisi olarak bahsetmiştim.  Günümüzde yaşanan güçlü altüstlere rağmen gerek Türkiye'de, gerekse de farklı partilerin parti içi tartışmalarında var olan siyasi iklim ve bu iklimin sınırlarını çizdiği düzleme başka bir içerik kazandırarak boyut atlatacak güçlü bir siyasi iradenin ortaya çık(a)mamasının nedeni, bu

6'lı kıyma makinesi...

'Tüm savaşları bitirecek savaş' olarak adlandırılan Birinci Dünya Savaşının Almanya-Fransa hattında yaşanan en şiddetli muharebelere sahne olan batı cephesi, tepeden bakıldığında yılan gibi kazılmış mevzilerde, birbirine sadece birkaç yüz metre mesafede 4 yıl süren çarpışmalarda milyonlarca gence mezar olmuş, sonuç olarak ne Almanya ne de Fransa kayda değer bir ilerleme sağlayamamıştı. Tarihe 'kıyma makinesi' olarak geçen Verdun muharebesinde 800 bin, sebebiyet verdikleri ve şahit oldukları manzara sebebiyle makineli tüfek kullanan Alman askerlerin sinir krizi geçirdiği söylenen Somme muharebesinde ise tam 1 milyon asker hayatını kaybetti. Savaş sonunda imzalanan anlaşma (Versay) dünya için daha büyük bir yıkımın şartlarının oluşmasına ekonomik ve sosyolojik kuluçkalık yapıp Hitler'in iktidarının yolunu açmıştı. "Batı cephesinde yeni bir şey yok" kitabı ve bu kitaptan uyarlanarak yapılan filmler, anlamsız inatların sebep olduğu bu trajediyi anlatır. Konumu

Şehzade Mustafa ve Ekrem İmamoğlu: İki oğlun hikayesi...

Zamanın akışı Kemal Kılıçdaroğlu'nu iktidara şimdiye kadar hiç bu kadar yakınlaştırmamıştı. Bu seçimleri de kaybetmemesi için, Nasreddin Hoca'nın meşhur hikayesinde olduğu gibi 'testi kırılmadan' üzerime düşeni yerine getirerek aynı uyarıyı yapmaya devam edeceğim. 6'lı masanın adayının kim olacağı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kimin kazanacağı ile parlamentonun geleceğine ilişkin tahminde bulunmak entelektüel bir salgına dönüşmüş olsa da, son sözü kendisinin söyleyeceğini varsayarak, doğru hamleyi yapabilmesi açısından, bu salgından en az etkilenmesi gereken kişinin de Kılıçdaroğlu'nun olması gerekiyor. Tartışmayı doğru bir düzlemde tutabilmek için de, buraya nasıl geldiğimizi unutmamak gerektiğini düşünüyorum: Gün itibariyle bir iktidar değişim enerjisinden söz edilebiliyorsa eğer, CHP Genel Başkanı olarak onu aday gösterdiği için hakkını teslim ederek, bunun 2019'da ortaya çıkışıyla cisimleşmiş haline Ekrem İmamoğlu demek gerekiyor. Elbette ortaya çıkan bu

Erdoğan'ın başındaki en büyük belası

'Tanrının dahi batıramayacağı' meşhur Titanik gemisinin battığı anlarda, bulabilen yolcular filikalara, bulamayanlar da okyanusun soğuk sularına atlarken, yaşanan tüm kaosun ortasında güvertedeki kemancıların şarkılarını çalmaya devam ettiği meşhur bir anektoddur. Türkiye bir kez daha göz göre göre felakete sürüklenirken bu hafta ben de biraz keman çalayım diyorum: Bundan birkaç yıl önce, henüz yeni doğmuş olan ve kendine yuva arayan bir sokak kedisine evimizi açtığımızda, Mesut Özil İngiltere Premier Lig takımlarından Arsenal'de harika maçlar oynuyordu. Biz de, her ikisinin yüzlerinin (bize göre) dikkat çekici benzerliğini göz önünde bulundurarak, sevgimizi paylaşıp çoğaltmak adına ona Mesut ismini vermiştik. Mesut Özil dünya çapında bir yıldızken Fenerbahçe'ye gelince önce futbol oynamayı bıraktı, sonra da iç siyaset mekanizmasının bir aparatına dönüşüp, Başakşehir'e transfer oldu. Onu yeteneklerinin zirvesindeyken yeşil sahalarda izlemek bir zevkti, ancak kendisi