Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şu Üç Günlük Dünyada Size Minnet Eylemeyeceğiz

Hayat, şaşkın ördek gibi bir yol bulmaya çalışmak yerine, şu üç günlük dünyada kimsenin önünde, hiçbir şey için diz çöküp heba edilemeyecek kadar değerli. 'Başaramayanlar', çaresizleşiyor. Prekerya gecelerinde, en dibi boyluyor. Çaresizlik, düzen içi bir yok oluş, tükenmedir, sevdadan vazgeçme hali. Diğer seçenek ise orada duruyor! Kul Nesimi diye de bilinen İmadeddin Nesimi’nin sözlerini yazdığı, arkadaşım Murat Zöhre’nin tavsiyesiyle dinlemeye başladığım (benim favorim Nurdan İpek’ten), ‘Kula Minnet’ eylememe zamanıdır şimdi. … ‘İki Papa’ filminde, sonradan Papa olanın bir öncekine söylediği gibi, 'Ben artık vicdanım rahat bir şekilde kefil olamayacağım ürünü pazarlamayacağım’ demenizi beklemiyorum hemen. Bir an için bile olsa, bunu bir düşünmenizi de isterdim ama! Neyse! Papazın söylediği, ‘düzen’ ve onu ayakta tutan ‘din’sel dayatmalar ile inananlar arasındaki bağa, artık aracılık etmeyeceği beyanı. Kirli düzeni, vicdanları köreltip, bil

Adanalılar, Seçilmiş Belediye Başkanı Karalar ile Vali'sinin Hukukunu Korumasını Bilmeli

Bu şehir, Adanalılar, seçilmiş Sayın Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile şehrin en yüksek devlet memuru olarak Sayın Vali Mahmut Demirtaş’a, Sayın Ömer Çelik tarafından yapılan muameleyi reva görmemeli, kınamalı, onların hak ve hukukunu korumasını bilmeli. Mesele şu; Eski Bakanımız ve eski Milletvekilimiz, arkadaşımız    olarak Sayın Ömer Çelik’e saygıda kusur etmeyiz ama gerçeği ifade etmez isek de kendimize saygımızı yitiririz. Kendisinin,   şimdi bir partinin Genel Başkan Yardımcısı ve sözcüsü sıfatından başka resmi bir sıfatı yok. Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Valimizin olduğu bir ortamda, sel dolayısıyla geldiği şehrimizde 'Afet Koordinasyon toplantısı’ adı altında bir toplantı düzenleyip, masanın da başına oturup kurul toplantısı icra etmesi, bu şehre yapılabilecek en büyük hakaretlerden birisidir. Hakaret diyorum, çünkü bunu hafifletmeye, yok saymaya çalışmamalıyız. Sayın Ömer Çelik tüm Türkiye’nin tanıdığı, siyasi kariyerinden önce bile benim de ta

Selin Tek Sorumlusu Yağmursa O Zaman Gökyüzüne Branda Gerelim!

Şimdi Adana’yı sel basınca, teşhis ve tespit kabiliyeti çok yüksek seviyede bulunan bu ulusun evlatları olarak, kuyuya düşen kurbağanın başını kaldırıp yukarı bakınca hayretler içinde ve Adanaca, 'Abovv dünya ne kadar büyükmüş’ demesi gibi, her hemşerimizden ‘felaketle’ ilgili bir fikir dinliyoruz… Tabi ki en müstesna olanları, sevgili şehrimizi yöneten büyüklerimizin sözlerinde hayat buluyor! Sıcaklardan bunalan şehrimizi serinletmek için gökyüzüne dev pervaneler yerleştirme çözümünü bulan mantık, bugünlerde çözüm olarak seli engellemek için şehrin üzerine devasa bir branda çekmeyi de önerebilir! Yöneticilerce önümüze konulan günübirlik çözümlerin aklımızla dalga geçen hayalciliğini bir tarafa bırakalım da, sorunun köküne inelim isterseniz. Şöyle bir fotoğraf hayal edin; Selahattin Çolak, Aytaç Durak, Zihni Aldırmaz, Hüseyin Sözlü bir sıra olmuş, ayaktalar. Onların hemen arkasındaki sırada ise yine ayakta, Yalçın Akyol, Ahmet Cevdet Yağ, Yıldıray Arıkan, Azim Öztürk ve Zey

CHP'li Belediye Başkanları GDO'lu Siyasetin Çaresizliğini Yaşıyorlar!

CHP’li Belediye Başkanları, başta bizim Başkanımız Zeydan Karalar, son olarak Edirne Belediye Başkanı ve benim de dönem arkadaşım Recep Gürkan olmak üzere hepsi, iktidarın kıskacı altında olduklarını, bu gelir gider tablosu altında hizmetleri sürdürmekte zorlandıklarından şikayet ederek ‘işler iyi gitmiyor’ diyorlar. İstanbul örneği daha dramatik; raylı sistem için buldukları borç parayı yeni bir element keşfetmişler edası ile açıklıyorlar ya, siyasetin, bu toplumdaki insan kalitesi ve çözüm seçeneklerindeki yaratıcılığı nerelere düşürdüğünün en çarpıcı örneklerinden birisi bu olabilir! Yine dönem arkadaşım Mersin Belediye Başkanı Sayın Vahap Seçer ile Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar’ın çıktıkları Avrupa temaslarından bulabilecekleri para mevcut belediyecilik anlayışına göre hangi yaralarına merhem olacak bilmiyorum? Şimdiye kadarki bulabildikleri tek çözüm yurtdışından borç aramak. Bunun adı öğretilmiş çaresizliktir. Bu mantık ve anlayıştaki bel

Ben ne yapabilirim diyenlere; Dünyayı değiştirebiliriz

Bu satırları okurlarının neredeyse tamamına yakını (Benim özel mesajla gönderdiğim 3 bin kişi, yani SİZ) belli bir eğitim düzeyinden geçmiş, işi ve ailesi için en azından orta seviye bir yaşam kalitesini sürdürebilir noktaya taşımış bireylerden oluşuyor. Bunun dışında basılı gazete, haber siteleri ve paylaşım yolu ile okunurluluğun bu rakamın çok çok üzerinde olduğunu ölçebiliyorum. Bugünkü yazıyı sizler için yazdım! Gelin bir casusluk örgütü kuralım.  Nedenini şöyle anlatayım; ... Sizler ülkemizin yetiştirdiği ve sadece işinizin ve ailenizin değil, bu şehir ve ülkemizdeki herkesin sorumluluğunu paylaşması gereken insanlarsınız. Sizin aileniz için sağladığınız olanakların, siyasetçiler tarafından ülkenin bütün yurttaşlarına da sağlanmasını mümkün kılabilecek birikimdesiniz. Aslında kendi aileniz, çocuğunuz ve işinizin geleceği için buna mecbursunuz da! Öyle "ben başardım; ailemi huzur içinde bir arada tutabileceğim iyi bir işim var, çocuklarımı sağlıklı olarak büyütüyorum

Siyaset insanları kirletir mi?

Adana’nın portakal çiçeği kokan sokaklarındaki sıralı rakı sofralarında yılın 365 günü paylaştığımız acıları ve acılarımızı, yüzlerce yıllık tarihimizden imbik imbik damıttık. Paylaşarak da dindiriyoruz. ’Ferman padişahınsa dağlar bizimdir’ diyen başkaldırının ozanı Dadaloğlu'nun torunlarıyız biz.  ‘At koşturup kılıç kuşandık' Torosların yaylalarında, Çukurova'nın düzünde.’. Destansı, pırıl pırıl Türkçesiyle yazdığı  türküleriyle diyarımızın 'oğlu' Karacoğlan’ın yoldaşlarıyız, türkü türkü dolaşırız, Adana sokaklarında...  Umudu yeşertip 'pişirirken' sarı sıcaklarda, platonik aşkımızın kulaklarına fısıldar gibi  mütemadiyen, aralıksız, her akşam 'Torosun karından ak beyaz döşün, uzanıp yanına öpesim gelir’ diyerek aşkımızı ilan ediyoruz baharı müjdeleyen sümbüllere. Kanun gücüyle gelenek yaratabiliriz sanıyorlar rakı içmemizi yasaklayarak. Tarihsiz cemaatler yaratıp, her şeyi kendilerinden başlatabileceklerini sanarak, yeni bir ahl

Yasak meyveyi ısırabilmenin meydan okumasına davet

Aşağıda anlatacaklarım, sizin için, benim gibilerin, yasak olanı, karşılıksız aşkı araması gibi geliyordur ama… Paul Eluard’ın yazdığı, Livaneli’nin harika seslendirmesi ‘Neylersin’deki gibi, romantik kahramanlardan bir ordu kurmaya çalışıyorum; Duygularımız uçsuz bucaksız gökyüzünde, sımsıcak ateşler içinde yanarken, yeryüzünde kahramanları gerçek olan savaşa asker yazıyorum işte… Biliyorum, onların elinde her daim kullanıma hazır tuttukları tanrıları, kanun yapıcıları, devleti, yasaları, gelenekleri var, karşılarında diz çökmemiz için bize dayattıkları; Ama bilmiyorlar ki aslında biz daha güçlüyüz! Çünkü, yasak olanın aslında eril değil dişi; doğurganlığın, vücutların, düşüncelerin, arzuların, tutkuların buluşup dönüştüğü o yakıcı anlara, geleceğe inancımızdır bizim de elimizde olan. Tercihinizi yapın, sümsükler gibi arafta durup kazanandan yana görünmeyin; Aşkın, tutkunun, inancın karanlığa ve tüm günahlara karşı arınmanın; yasak meyveyi ısırabilmenin meydan okumasına dav

Büyükşehir Belediyesi'ni Bitiren Kirli İlişkiler

Belediyecilik; başkan, meclis üyesi ve bürokratları nasıl zenginleştiriyor? Sorunun yanıtını geçtiğimiz günlerde büyükşehir belediye başkanı Zeydan Karalar verdi aslında, yönettiği belediyenin ekonomik durumunu anlatıp felaketi resmederken. Türkiye’deki siyasetçilerin belediyecilikten anladığı (tabii ki istisnalar var)  ka mu malını, kamu erkini kullanarak kendisine ya da yakınlarına kaynak aktarmak üzerinedir. Siyaset motivasyonlarının temelinde de bu var. Belediye Başkanlığı, Meclis üyeliği ya da Belediye’de bürokratlık yapıp da görevi ve ufku çapında zenginleşmeyen yoktur. (Küçük istisnalar ve dürüstlüğüyle efsaneleşen Ege Bağatur örneği hariç) ‘Gerçekten bu kadar kirli mi?’ siyaset - belediye ilişkisi? Durumun vahametini ve tahribatın ölçüsünü Sayın Zeydan Karalar’dan dinleyelim. Meclis toplantısında (9 Aralık 2019) belediyenin gelir gider tablosunu anlatırken kurduğu şu cümlelere dikkatinizi çekiyorum;   “Bir belediye bunu kaldırabilir mi, ben size so

Bu mu yani Akif abi, 50 yıllık mücadelenin sonucu?

Sabahları çorba verme fikri kimden çıkmış ve ikna etmişse,   Seyhan Belediye Başkanı Sayın Akif Kemal Akay öğrencilerin yoğun olarak yaşadığı semt olan Beyazevler bölgesindeki Duygu Kafe yakınında bunu uygulamaya geçirdi. Haberleri yayın organlarında okudum. … Biliyorsunuz dindeki sadaka, zekat dayanışması, mülksüzleştirilip yoksullaştırılan toplumlarda ekonomik bir etkinlik haline dönüştü. 100 yıl önce İngiltere’de kırdan kente göç ile ortaya çıkan kitlesel yoksulluk ve açlık, Kilise öncülüğünde günde bir tas sıcak yemek ve yatacak bir yer verilerek kontrol edilmeye çalışılmış, bunun meşruiyeti de parlamentonun ‘ Düşkünlük yasası’ ile sağlanmıştı. (İngiltere’de) feodalite çözülüp, topraksız kalan köylüler şehirlere göç edince,   herkesi istihdam edecek kapasiteden uzak olan sistem, önce kente gelenleri geri göndermeye çalışmış, olmayınca ‘speenhamland’ adı verilen yasayı çıkarmış ve bu yasa ile sıcak yemek ve yatacak yer bulanlar günde 16 saat çalışan ama aldıkları ücr

Belediyecilikte Ege Bağatur'u kim temsil edecek?

Soruyu en baştan sorup kurtulayım; Bakalım bu dönem, çoğu da arkadaşım  olan Belediye Başkanlarımızdan kim ya da kimler dürüstlük bayrağını rahmetli Ege Bağatur’dan teslim alacak? Bu soruyu bana sorduran ise Ertuğrul Özkök. Bu sorunun nedeni de görev başında bulunan arkadaşlarıma hizmet yapmak için çırpındıkları hemşehrilerinin, hizmetleri unutabildiklerini ama kamu erkini kullanırken dürüst kalanları asla unutmadıklarını hatırlatmak. Her belediye başkanı görev süresince irili ufaklı hizmet yapmasına rağmen, neden hiç biri halkın vicdanında rahmetli Eğe Bağatur gibi ‘Dürüst’ başkan diye anılıp efsaneleşmedi. Halbuki O dürüst kalırken uymakla yükümlü olduğu yasalar, ondan önceki ve sonrakiler için de geçerliydi. Mesele yasal sınırlar, hizmet ya da belediyenin ekonomik durumu ile ilgili değil. Bunun yanıtı çok açık; bu bir tercih. Yani 'ondan önce ve ondan sonra' diye anılıyor Belediyecilik(Adana’da).  Öyle Sayın Durak’ın ‘ Dürüst olmak önemli değil