Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düzenin Hizmetkarlarıyla Yüzleşmek!

Deniz Baykal, zihninde, kaybedilen her seçim sonrası kullandığı iki kelimelik, klasikleşmiş bir savunma refleksi geliştirmişti: “Konjonktür aleyhimizeydi!” derdi. Kızgınlıkla gülerdik ama haklıydı.   Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu, Baykal’ın ‘konjonktür’ dediği, Erdoğan’ı iktidara taşıyan ve uluslararası ilişkileri bozuluncaya kadar ona (ve tabii düzene) hizmet sunanların, bu kez ‘konjonktür’ü kendisi için de ‘hazırlayacağına’ inanıyor ve her seçime de gerçekten kazanılacağına inanarak giriyor. Biz ise bu fikri iklimde CHP’nin iktidar ağacının yeşermeyeceğini görmek için daha kaç kez kaybetmek gerekiyor diye sorarak ona da kızıyoruz. Baykal, iktidar yolunu açacak konjoktörü oluşturacak, entelektüel şiddeti besleyecek kanallarla medcezir yaşardı. Türkiye’nin üzerine geçirilen deli gömleğini göremedi. Kılıçdaroğlu ise CHP’ye iktidar yolunu açacak iklimi yaratacaklarına inandığı, aralarında Türkiye'ye o deli gömleğini giydirenlerin de bulunduğu ekibe partiyi teslim etti ve sonucun değişme

Maskeli Balo

  Anayasa tartışmaları, yargının siyasallaşarak mahkemelerin Erdoğan’ın hesap sorma araçlarına dönüştüğü eleştirileri, ekonomideki yıkım, eğitim ve sağlık sistemlerindeki çöküş ve 18 yıllık iktidar yıpranmışlığı ile Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltilen öfke ‘Gitsin de kim gelirse gelsin’ korosunun güçlenmesine yol açıyor.  Hedefe sadece Erdoğan'ın oturtulması, gerçekte Cumhuriyeti kimin neden yıkmaya çalıştığı sorularına esaslı bir yanıt bulunmasını engelliyor. Bu sorunun gerçek yanıtını arayanların, sivil toplum örgütleri adı altında yapılan örgütlenmelerin ekonomik ve politik kaynağına ve bunların yaptıkları çalışmalara odaklanması gerekiyor. Ancak bu şekilde doğru yanıtı elleriyle koymuş gibi bulabilirler. Yoksa Erdoğan bir sonuç. Çeşitli vakıf, enstitü, dernek ya da kooperatif şeklinde örgütlenen bu yapılar bir yandan insan hakları, demokrasi, barış, özgürlük gibi evrensel değerleri içeriksizleştirip sıradanlaştırırken; panel, anket, arama konferansları, çalıştay, dergi ve kitap

Hayalet Uyanıyor!

 Baroların bir görevi de meslektaşlarının bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırmaktır. Bu kapsamda Türkiye’deki tüm hakim ve savcılara, Nazi dönemine rıza gösterip onun suçunu ‘meşrulaştıran’ yargıçların yargılandığı ‘Nürnberg Mahkemeleri’ filmini göndermeleri, ilk bakışta küçük bir iş, hiçbir işe yaramayacak bir eylem olarak görülebilecek de olsa, zihinlerinde ünlü Rus devrimci Bakunin’nin ‘Hukuk iktidarın fahişesidir’ sözlerinin sağlamasının yapıldığı bir habitat yaratabilir. Film örneğinden yola çıkarsak nihayetinde mahkemeler,  düzenin bir aparatı olup, amaçlarından biri korku, zulüm, ceza ve endişe üreten unsurlar olmalarıdır. Nazi döneminde yargıçların siyah cüppelerine ünlü gamalı haç motifinin dikilmesi, mahkeme kürsülerinde haklıyı, masumu, vicdanı arayanların değil, iktidarın yazıp çıkardığı yasalarla politik cinayetleri meşrulaştıranların oturduğunun resmiydi. Şimdi ülkemizde Ak Parti iktidarı bir genelge ile Baroların Genel Kurullarına yasak getirmeye çalışıyor. Muhtemelen