Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yandaş, Fondaş, Candaş olmayan Yerel Basını Öldürüyorlar...

Türkiye'de artık bilinen bir gerçek var: iktidara yıkama-yağlama yaparsanız, onun denetimindeki bütün kurum ve kuruluşlardan, basılmayan, okunmayan mefkuteler için yüz binlerce abone karşılığı milyonlar alır, basın ilan kurumundan yıllık yüz milyonlarca lira ile taltif edilirsiniz... Ülke düzeninin fikri iklimini oluşturmak için zihninizi kiralar ya da satışa çıkarırsanız da yüz binlerce dolar, euro ya da sterlinle beslenebilirsiniz; hele bir de bunu vakıf, dernek kurucusu olarak yaparsanız, üniversitelerde akademisyen, siyasi partilerde yönetici olarak 'görevlendirilirsiniz'. Bir şekilde cezaevi ile de tanışırsanız, başta AB ve ABD'nin içerideki 'misyonerleri' tarafından 'demokrasi tutsağı' olarak kutsanmanız da garanti... Candaş olmanın da getirisi var; yandaş bir kurum geçen günlerde, CHP'li belediyelerin bir yıl içinde bazı gazete ve internet portallarına aktardığı paranın 50 milyon lirayı açtığını açıklamıştı. Her birinin kamuoyunca bilinmeyen &

Çift Başlı Anahtar

'Misak-ı Milli' ve 'Kuva-yı Milliye', kurtuluş savaşıdır. "Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz" diyerek hedefi ve tehditi, "Milli iradeyi hâkim kılmak temel esastır" diyerek de yolu ve mücadeleyi tarif eder. Cumhuriyete giden yol, bu iki sihirli cümlenin, çift başlı bir anahtar vazifesi görmesi ile açıldı. Biri olmadan diğeri, bu iki ilkenin tehdide karşı mücadele amacıyla bütünleştirildiği ruhu ifade etmez. Öyle anlaşılıyor ki, Kılıçdaroğlu'nun Suriyelileri 2 yıl içinde göndereceğine ilişkin sözlerine Kıbrıs'tan "Ben Atatürk’ün partisiyim’ diyen bu adam, ‘Kuvay-ı Milliye geleneğinden geliyorum’ diyor ama bir defa Kuvay-ı Milliye ruhundan haberi yok" şeklinde cevap veren Erdoğan'ın gelecek tasarımı, "Misak-ı Milli" ve "Kuva-yı Milliye" kavramları üzerine kurulu. Bunun temeli, 2017 yılından bu yana her Atatürkü anma toplantısında tekrarladığı, "Biz Kurtuluş Savaşımıza başlarke

'Milli' Günlerin Ömrü!

Bir savaşı kazanan, zaferini ölümsüzleştirmek adına, o olayı tarihe mal etme çabası içine girer. Bunun sonucunda da ortaya milli günler, milli bayramlar çıkar. İnsanlık tarihi bu şekilde yenenin bayramlarla kutladığı, yenilenin ise boynunun vurulduğu, hapislere tıkıldığı, sürgünlere yollandığı nice savaş, kuşatma ve darbelerle dolu. Çok derin toplumsal kırılmaların ardından oluşan büyük konsensuslar sonucu gerçekleşenler haricinde, genellikle her milli gün ya da bayramın ömrü, onu ilan eden siyasi iradenin hayatı kadar oluyor. Sayısız örnek arasından seçmek gerekirse,  ikinci meşrutiyet in ilanından sonra  İstanbul'da  yönetime karşı gerçekleştirilen,  o n üç gün süren, bir milletvekili, bir nazır, çok sayıda da asker ve sivilin hayatını kaybettiği, 70 kişinin idam edildiği ve yüzlerce kişinin hapsedildiği kanlı  31 Mart Vakası  (1909) örnek verilebilir. Kanlı iktidar mücadeleleri yeryüzünün her köşesinde aynı sonucu doğuruyor: İktidar el değiştirir ve yeni iktidar anıtlarla kutsan

Şehri Yönetenlere Bir Teşekkür Bir Uyarı

ASKİ'nin, Çatalan barajından temin edilip, kontrol ve arıtma işleminden sonra şehir şebekesine verdiği suyu temizleyen filtreler, çok uzun yıllardan sonra nihayet değiştirilince Adanalılar, son yıllardaki en kaliteli suyu tüketmeye başladı. Tükettiğimiz su, yaşam kalitemizi belirleyen temel göstergelerden önde geleni. Bu açıdan, insan yaşamının en temeli olan temiz suya yapılan bu yatırım paha biçilemez bir değerde. Suyun, şehir şebekesi üzerinden kullanıma sunumu halen kamu eliyle yürütüldüğü için kalite ve sağlık güvenliğine dönük kamuoyu her hangi bir endişe taşınmazken, suyun sertlik, bulanıklık, ph, mangan, demir gibi değerlerini yansıtan tartışmalar da genellikle piyasada bulunan markalar üzerinden yapılır.   Bununla beraber, çok yakın ve önemli bir tehlike kapımızda; suyun şebeke borusunda kat ettiği mesafede  kontaminasyon  ve mikroorganizma üremesi ihtimallerini engellemek için, (son kullanıcıya kadar bir miktar kalması için) basılan fazladan klor ölümcül sonuçlara yol aça

Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi suikasti

Bedel ödemeyi göze alamayan politikacıların tutsak alındığı yerde gazetecilik çelik yeleklere ateş etmekten öteye geçmeyi gerektirebiliyor; hal böyleyken, zihni fukaraların köşe ve ekran kapattığı ülkemizde, Deniz Baykal'a düzenlenen suikast üzerinden CHP'ye ve aslında ülkemiz üzerine koyulan ipoteğin kaldırılması zorlaşıyor. Ceza yargılamalarında meselenin aydınlatılması, sanığın alacağı cezanın belirlenebilmesi için sorulan temel soru 'nasıl?' değil, 'neden?'dir. Mahkeme, karar oluşturmak için sanığın hangi saiklerle, kasıtlı mı yoksa taksirle mi hareket ettiğini anlayabilmek için 'neden?' sorusunun yanıtını arar. Durum bu kadar basit ve anlaşılırken, yine Sedat Peker'in bir açıklamasına konu olan Korkmaz Karaca ismiyle gündeme gelen Deniz Baykal'a, kurultaya 10 gün kala, yine bir video yayınlanarak düzenlenen suikastin siyasi neden ve yarattığı sonuçların peşine düşülüp, sonuca ulaşmadan da bırakılmaması gerekirken, magazinsel detayları, yani

Aytaç Durak Şimdiki Yöneticiler Hakkında Ne Düşünüyor?

20 yıldan bu yana iktidarda olan Ak Parti, Adana'da istediği başarıyı bir türlü elde edemedi. Sedat Peker'in deyişi ile 40 yaşından küçükler ile siyasi müsilaj ürünü artıklar hariç herkes bunun sebebinin Aytaç Durak olduğunu bilir. Aytaç Durak, 1984 yılından başlayarak (89'da kaybetti) 2009 yılında aday olup kazandığı son seçime kadar 5 seçim kazanıp, toplamda 25 yıl oturması gereken koltuktan hukuksuzca kaldırıldığı son 4 yılı düşersek, toplam 21 yıl büyükşehir belediye başkanlığını yürüttü. Ak Parti Adana'da ilk ve tek yerel seçimi onu aday yaparak kazandı. Yeniden aday yapılmayınca Durak MHP'ye geçti ve oradan da kazandı. Başarısı, hep güçlü partilerle çalıştı diye küçümsenecek olsa da bu yanlıştır. Zira 1999 seçimlerinde, DSP ve Ecevit'in büyük başarısıyla sonuçlanan genel seçimlere rağmen buradaki adayı Ayhan Sarıoğlu'nu, partisinin aldığı oyun neredeyse yarısından daha aşağıda kalmasını sağlayarak, sadece büyükşehir sınırları içindeki Yüreğir ve Seyha

Darwin'in Cini

Sözcü gazetesinden Başak Kaya'nın CHP Parti Meclisi toplantısına binaen kullandığı "Tablo karanlık ama aydınlık günler için umut var." ifadesini görünce aklım, bizim Adana'da yaşayan bu sivrisineklerden kurtulmanın bir formülü yok herhalde, larvaları mı ölümsüz ola ki diye merakımdan yaptığım araştırmaya gitti. Malum, her Adanalıyı canından bezdirip buralarda yaşamı çekilmez hale getiren sivrisineklerle, canavarlaşmadan önce, henüz larva olduğu aşamada ilaçla mücadele edilmesi gerekiyor. Bunun için, Lokman Hekim Adana'nın ünlü Misis köprüsü üzerinden geçerken rüzgardan uçarak Ceyhan nehrinin azgın sularına düştüğü için yok olan ve bir daha asla yapılamayan ölümsüzlük iksirinin formülüne gerek olmadığı gibi, atomu parçalamaya veya Nobel ödülü alacak bir keşif yapmaya da gerek yok. Larvaları yok edecek formül ve yöntem son derece sıradan ve önemsiz olmakla birlikte 2,5 milyon Adanalının hayat kalitesini arşa değdirecek bir değere sahip.  Bizim CHP'li belediye o