Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir çökme hikayesi...

Bugün bu yazıda Türkiye'nin dört bir yanında benzeri yaşanan hikayelerden birine, biraz da içinde barındırdığı ironiye binaen yer vereceğim. Müslüman oldukları için memleketlerinden sürülüp, “O bizim kavuşmalarımız a yârim mahşere kaldı” sözleriyle anılarını ve yüreklerinin yarısını geride bırakan, 'Bir fırtına tuttu bizi' türküsünü ağlayamadan söyleyemeyen Selanik göçmenlerinin yaşadığı evlerde şimdi bir kez daha sürgün hazırlığı yapılıyor.  1927 yılında Yunanistan'la imzalanan mübadele anlaşması ile 456 bin kişi Türkiye'ye gelmişti.  (Hatırlatmak isterim ki mübadele din temelliydi.)   Bu Selanik göçmenlerinin 8300'ü Adana'ya gönderilmiş, Köprülü Mahallesinde iskan edilmişlerdi.  İşte Adana'nın şehir merkezinde bir yanı göl, bir yanı nehir ve diğer yanı sulama kanalıyla çevrili 29 hektarlık kupon arazi niteliğindeki bu mahalle, hiçbir somut gerekçesi olmadığı halde 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Afet Riskli Alan ilan edildi ve imar yetkisi beled

6- Rüzgar değişiyor

Bir krizde, bir zamanlar düşünülemez olan şeyler birdenbire kaçınılmaz hale gelebilir. Türkiye’nin her zamanki gibi kendine özgü ve bamba şka  dertleri olmakla birlikte, bugün tüm dünya olarak ikinci dünya savaşından bu yana yaşanan en büyük toplumsal ve ekonomik sarsıntıların ortasındayız. Ve artık çözüm üretemeyen neoliberalizm, son nefesini veriyor. Zenginler için daha yüksek vergilerden, ekonominin ve piyasaların kontrolünü eline alan daha güçlü devletlere, sermaye hareketlerinin kısıtlanmasından servetin adil olarak bölüşülmesine, bazıları için sadece aylar önce imkansız görünen fikirler açık açık tartışılıyor, uygulanmaya başlanıyor.   4 Nisan 2020'de İngiliz Financial Times gazetesi, değişim rüzgarlarını adeta gözümüze sokan bir başyazı yayınladı. Dünyanın önde gelen gündelik gazetelerinden ve serbest piyasanın borazanlarından birisi olan Financial Times’ın, küresel siyaset ve finans alanındaki en zengin ve en güçlü oyuncular tarafından okunduğunu ayrıca belirtmeme gerek yok

Basın görevini yaptı; dosyalar mercek altında...

Adana yerel basını bir tarihi sınavdan daha yüzünün akıyla çıktı. Böyle düşünmeme sebep olan şey ise, Belediye Bürokrasisi ile Belediye Meclislerinde aynı içeriğe sahip dosyalar hakkında farklı tutum alıp, farklı kararların altına imza atarak toplum düzenini sarsan, her biri somut belgelere dayalı haber ve yazılarla ilgili yaşanan yeni bir gelişme. Şehrimizde büyük infial yaratan ama muhataplarının kulaklarının üstüne yatıp, yazılanları, duymamış, görmemiş gibi yaptığı bu dosyalarla ilgili, yerel yönetimler konusunda yazdığı kitaplarla konulara hakimiyeti bilinen Sayın Vali Elban'ın belediyelerle ilgili haber ve yazıları çok yakından ve hassasiyetle takip ettiğini öğrendim. *** Şimdiye kadar yaşananları kısaca hatırlatacak olursam; 1- RTÜK arsası olarak da bilinen Atatürk caddesi üzerindeki 3 bin metrekareden fazla bir alanın nev'inin değiştirilmesi suretiyle kamuya tahsisli alandan çıkarılıp özel sağlık alanı tesis edilmesi işleminde; a- Kamu yararı kaldırılan alana eşdeğer ol

5- Ekonominin Finansallaşması ve iPhone örneği...

Neoliberal ekonomik sistemi ve bu sistemin lokomotifi özel sektörün geçirdiği evrimi anlatmaya çalıştığım bu yazı dizisinde bir aylık bir süreyi geride bıraktık. Sona yaklaşırken ortalığı biraz derleyip toparlamak isterim. Dizinin bundan önceki yazılarında, tüm dünyada özel sektörün hissedar kapitalizmi felsefesi gereği sadece daha fazla kâr elde etmek ve hissedarlarına daha fazla kâr dağıtabilmek amacıyla hareket eder hale geldiğinden bahsettim.   Eşzamanlı olarak devletlerin ekonomi ve piyasalar üzerindeki etkilerinin giderek tırpanlanması; piyasaların ve sermayenin hareketlerinin 'kuralsızlaştırılması', sendikaların işlevsizleştirilmesi sonucu iş gücünün taleplerinin baskılanması gibi özel sektör üzerindeki tüm devlet denetimini kaldıran hamleler son 40 yılda organize olarak tüm dünyada yapıldı. Bu dönüşümün çeşitli sonuçlarından bahsettim: 1-     *  Gerçek ücretlerin son 40 yılda tüm dünyada yerinde sayması. Dolayısıyla maaşlı çalışan orta ve alt sınıfların ekonomik büyümed

Vali Süleyman Elban'a açık çağrı

Sayın Vali Süleyman Elban ile ilk görüşmemizden itibaren, bende kendisinin şehrimiz için iyi ve kalıcı hizmetler üretmek için çalışan biri olduğu kanaati yerleşmişti. Göreve geldiği günden bu güne kadarki tavır, davranış ve ilişkilerindeki açıklık, yurttaşlarla kurduğu eşit ve samimi ilişki, yüksek kalitede bir devlet adamı kumaşına sahip olduğu kanaatimi güçlendirdi. Herkesin hukukun önünde eşit ve yurttaşlıktan doğan haklarının kanunlarla korunduğu şehrimizde, yasama, yargı, yürütmeden sonra gelen dördüncü kuvvet olan basın da görevini layıkıyla yerine getirme imkanına sahip. Eski bir milletvekili ve halen aktif bir gazeteci/yazar olarak, toplumun düzeni sarsacak, yıkacak, meşruiyetini sorgulatacak, kitleleri huzursuz edecek, açık haksızlık ve hukuksuzlukları gündeme getiren, her biri somut bulgu ve belgelere dayalı konuları dile getiriyorum. Kirli ilişkilerle örülmüş bu dosyalarda hemşerilerimizin yenen hakları, attıkları ya da atmadıkları imzalar veya kamudaki konumları dolayısıyla

Mehmet Başpınar hikayesindeki günahkar sır...

Hem şehrimizin hem de ülkemizin gündemi bir meseleyi etraflıca anlatmak için ne yazık ki yeterli süreyi vermiyor. Bir konuyu neden sonuç ilişkileri ve zamanın ruhundan koparmadan anlatabilmek bir yazı sınırları içinde her zaman mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle aynı konu hakkında birden fazla yazı yazmak zorunda kaldığımda da araya giren acil gündemler okurun dikkatinin dağılmasına ve konudan uzaklaşma tehlikesini ortaya çıkarıyor. Mehmet Başpınar dizisinde de böyle bir dikkat dağılma örneğinde yaşanmaması için, gözümüzden kaçan ya da ileride ortaya çıkacak gelişmeleri yeniden değerlendirmek koşuluyla yazıyı bugün bağlamak istiyorum. *** Siyaset kurumunu, daha iyi bir yaşam ve dolayısıyla daha mutlu bir geleceğin arayıcısı olarak kabul edecek olursak, aynı hedefte birleşen insanların mücadelesiyle kazanılan belediyeler, ne yazık ki, bu büyük hayalin kalbinde kanserli bir ur haline dönüşmüş durumdalar. Her gelen belediye başkanının ölçüsüzce zenginleştiği, meclis üyeliklerinin bir kaç is

*3* Mehmet Başpınar ve yeni nesil zenginleşme

Mehmet Başpınar başlığıyla yazdığım ilk iki yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren genel olarak iktidar eliyle aktarılan sermaye ile şehrimizde yaratılan zenginlerin servet birikim sürecini anlattım. 1980 sonrasının ise bu ailelerin mülklerinin tasfiyesine dayalı rant düzenine tekabül ettiğini belirtmiştim. Bu yeni dönemin belirleyicisi ise, tarım alanlarının sanayi siteleri inşa edilmesi için imarlı arsalara dönüştürülmesi. Dolayısıyla da belediyelerin yeni nesil zenginleşme araçları haline getirilmesi. Kaldığımız yerden devam edecek olursak, Adana'da kim belediye başkanı olursa olsun, bir başarı timsali olarak, her dönemde karşımıza çıkan tek isim Mehmet Başpınar. İş yapmadığı, dost olmadığı belediye başkanı yok. Hayatı başarı hikayeleriyle dolu biri. Mehmet Başpınar'ın başarılarını anlatmak için manalı kelimeleri yan yana getirmek ve bir eksik, bir yanlış, bir hata yapmamak ve en güzelini, en hoşunu başarabilmek için çırpınıp durdum. İmdadıma ise Youtube'de çocuk

4- Millet İttifakının dilinin altındaki bakla Teknokrat Cumhurbaşkanı mı?

Her şeyin sorumlusu olarak Erdoğan ve tek adam rejiminin gösterildiği ülkemizde, aklım hep farazi senaryolara kayıyor. Başta ekonomi olmak üzere bürokraside 'liyakatlı' kadroların yeniden iş başına getirilerek, mesela Merkez Bankası gibi kuruluşların 'bağımsızlıklarının' yeniden kazandığını, piyasalarla ve yatırımcılarla kör dövüşünün sona erdiğini, bu sayede 2-3 yıllık bir sürenin sonunda yabancı yatırımcının geri döndüğünü, dolar kurunun yumuşadığını, hatta belki de sonrasında demokratik bir anayasayla yeniden parlamenter sisteme dönüldüğünü düşünelim. Vaatler bu yönde. Ancak biliyoruz ki, sistemin doğası gereği Türkiye, sıcak para ve cari açıkla büyümek ve bu modelin tıkandığı noktada krize girmek dışında bir ekonomik politika üretemiyor. Bu senaryo gerçekleşse, yani tek adam rejimi sona erip 2007 model (CHP, İYİP ve HDP'nin övgüler düzdüğü) Türkiye’ye dönülse, aslında Türkiye’nin bu eski ekonomik çıkmaz sokağına da geri dönmüş olacağız. Her şeyin suçunu Erdoğan&

Mehmet Başpınar -2-

Dün ilki yayınlanan, şehrimizdeki zenginleşme serüvenlerini içeren bu yazı dizisinde, sermaye/servet biriktirme yöntemlerini anlatıp örneklendireceğim. Cumhuriyetin ilk yıllarına dayanan bu hikayelerin son 40 yılına bizzat tanıklık etsem de\ sadece şahsi tecrübelerime güvenmek, tek taraflı bir anlatım oluşturmamak için oldukça geniş ve en az benim kadar tecrübeli olan çok değerli isimlerle görüştüm. Kimin, nereden, hangi dönemde, ve nasıl zenginleştiğine dair etraflıca araştırmalar yaptım. Bu itibarla, sanayisi, ticareti, siyaseti ile şehrimizi en iyi bilenlerden birisi hiç kuşku yok ki benim de çok yakın dostum olan Ümit Özgümüş. Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyeliği ile başlayıp, Başkan Vekilliği ve uzun yıllar da Sanayi Odası Başkanlığı yapan Özgümüş'ün, iki dönem Büyükşehir Belediye Başkan Adayı gösterilip ve bir dönem de Milletvekilliği yaptığı göz önünde bulundurulursa, şehrimizdeki sermaye/servet birikimi ilişkilerine dair tanıklığı bulunmaz değerde. Adana'da sanayi

Mehmet Başpınar -1-

Benim patron Özcan Aladağ almış kalemi eline; yerel basına sahip çıkılsın diye, kibar kaynananın, 'kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla' babında dert anlatıyor. Toplumu bilgilendirmek, onların hak ve çıkarlarını savunmak için kendini, ailesini ve birlikte çalıştığı arkadaşlarının yaşamını öğütse de, gazeteciliği sürdürmeye çalışıyor. Barış Gazetesi, ünlü Hollandalı ressam Pieter Bruegel'in el ele tutuşmuş körlerin bir bir uçurumdan yuvarlanışını resmettiği "Körlerin Yürüyüşü" tablosunun günlük versiyonu gibi, yılmadan usanmadan her gün körlere ışık olmaya çalışıyor. Bunun işe yarayıp yaramadığını, şehrimizi yönetenlerin ahlak ve erdem standardına bakarak söyleyecek olursak, başarısız olduğumuz ortada! Bu itibarla, önümüzde tek yol var; daha çok çalışmalıyız. Üzerine çöktükleri şehrimizi talan eden, çaldıkları görülmesin, duyulmasın, konuşulmasın diye gazetelerimizi, radyolarımızı, televizyonlarımızı, internet haber sitelerimizi boğup, sahip ve yöneticilerine d