Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İmamoğlu'nun bagajı...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bir grup gazeteciyle birlikte yaptığı İtalya 'çıkarması' geçtiğimiz hafta çok konuşuldu, ancak işin magazin kısmının yarattığı gürültü arasında gözden kaçan ve bence daha önemli olan ayrıntı, İmamoğlu'nun İGDAŞ'ın özelleştirilmesiyle ilgili söyledikleriydi. Malum, bir İBB bürokratı Bloomberg'e verdiği röportajda İGDAŞ'ı halka arz etmeyi düşündüklerini, İspark, Hamidiye Su ve Halk Ekmek'in de sırada olabileceğini, bir Finans insanı olarak özelleştirmeden yana olduğunu ve Belediyenin nihayetinde yalnızca belediye işlerine dönmesi gerektiğini düşündüğünü söylemişti. Kendisine bu açıklama sorulduğunda İmamoğlu ise kısaca halka arzın tam anlamıyla özelleştirme anlamına gelmediğini, halka arz olarak bu konunun gündemlerinde olduğunu, bunun CHP'nin kamucu politikalarıyla çelişmeyeceğini ve kamuoyunda tartışılabileceğini ifade etti. Tartışalım: Öncelikle usulen bir not düşmek lazım: İmamoğlu'nu eleş...

Kobani kararı: Hem hukuki hem siyasi...

Kimlik temelli Kürt siyaset hattı, yaygın bilinen ismiyle Kobani olayları ile ilgili davada ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükümle ağır bir darbe daha aldı. Bu, İmralı'da varılan mutabakatla başlayan, Kandilin oluru ile Oslo'da batının himayesinde kurulup adına da çözüm süreci denilen 'demokratikleşme' perspektifli masanın, Dolmabahçe'de tekmelenerek devrilmesinin siyasi ve hukuki sonuçlarının yeni bir aşaması olarak olarak değerlendirilebilir. İlk derece mahkemesinin, bu hattın (kimlik temelli siyasetin) Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Ahmet Türk başta olmak üzere birçok tanınan önemli ismine ağır hapis cezaları açıklamasıyla, davanın ve kararın hukuki mi siyasi mi olduğu üzerinden patlayan kakofoni, her zamanki gibi bizi meselenin odağından uzak tutuyor. Bu açıdan, galibinin kimin sesinin daha çok çıktığına bağlı olarak belirlendiği tartışmalara kulak kabartmak yerine politik bir bütünlük içinde aslında ne olduğunun peşine düşülmesinin daha yararl...

Kısır döngü

Merkez medya, merkez siyaset ve bunlara yakın duran iktisatçılar, yani ülke siyasetinin gündemini belirleme gücünü ellerinde bulunduranlar, herkes gibi 31 Mart seçim sonuçlarını etkileyen ana faktörün ekonomik göstergeler olduğu konusunda hemfikir. Ağız birliği etmişçesine bu göstergelerin nasıl düzeleceğine dair düşünce ve ileri sürdükleri oyun planları da aynı… Medyanın ekranları, köşeleri ve sütunları, yaşanan yoksulluk ve çaresizliğin semptomları olan hikayelerle dolu. Ülke bozulan rakamları sıralayan iktisatçılar ve bu rakamların nasıl 'düzeleceğini' anlatan siyasetçilerden oluşan dev bir geçit törenini andırıyor. Ancak bu kadar gürültüye rağmen gündeme gelmeyen, getirilmeyen tek şey, onların tabiriyle 'kötüleşen ekonomik göstergelerin', insancası ise yaşanan derin yoksulluğun altında yatan esas sebep… Madem seçimleri seçmenin yaşadığı ekonomik tablonun sonuçları belirledi, o zaman siyasetin gündemi neden anayasa tartışmalarıyla ya da 'normalleşme' hamleler...

CHP'nin yol haritası...

CHP'nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel'in geçen hafta katıldığı iki yayında kullandığı ifadelerden, yerel seçimlerde elde edilen sonuçlarla ilgili iki tasarımı olduğu anlaşılıyor: Bunlardan birincisi CHP'yi nasıl iktidar yapabileceği, diğeri de CHP iktidarında nasıl bir Türkiye tahayyül ettiği... Özel bu iki tasarımı da, Ali Mahir Başarır'ın bir televizyon programındaki sözlerinin hatırlatıldığı soruya verdiği yanıta sığdırmış. Malum Başarır'ın sözleri, İmamoğlu'nun önünün kesilme çabası olarak algılandığı için sanırım, sıkça tartışıldı. Bu tartışmalara Özel'in verdiği cevabın daha derinlikli incelenmeyi hak ettiğini düşünüyorum: "Partide her şey çok iyi giderken eski bir hastalığı nüksettirmeye çalışıyorlar. Zaten biz geçen sefer o hastalıktan dolayı kaybettik, erken aday tartışması ve sürekli aday tartışması. Zamanı mı şimdi? Şimdi vatandaşın beklentilerini konuşma, iktidara hazırlanma zamanı, politikaları revize etme, iyi bir tüzük yapma, iyi bir pro...

Havanda dövülenler...

31 Mart yerel seçimlerinde seçmenin neredeyse dörtte biri sandığa gitmedi. Gidenlerin sandığa yansıttığı iradeye bakılırsa da dörtte üçü, ülkenin sorunlarını mevcut iktidar veya muhalefet partilerinin çözebileceğine inanmıyor (gerek AKP'nin, gerekse de CHP'nin karşısında, içerikleri farklı olsa da sağlam bir dörtte üçlük blok var). Dolayısıyla (pek çok zafer ilanına rağmen) görülen o ki, mevcut merkez siyasetin seçmen nezdinde pek kredisi kalmış gibi görünmüyor. Siyaset meşruiyet de, rıza da üretemiyor. İşte seçimlerden hemen sonra başlatılan görüşme trafiğini ve anayasa tartışmalarını, yukarıda belirttiğim gerçeği gören siyasetin kendine alan açma girişimi olarak yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. Yirmi yıldan bu yana din, mezhep, etnik kimlik, laiklik tartışmalarıyla kuşatılan seçmenin, tüm bu kuru gürültüye amiyane tabirle orta parmağını gösterip merkez siyasete sırtını döndüğünün, yani bu girdaptan çıkmaya başladığının görülmesi üzerine hemen başımıza bir anayasa tartışmas...