Ana içeriğe atla

Kılıçdaroğlu ve İttifakını Halkın Acil Gündemine Önderlik Etmeye Çağırıyorum!


Elektrik ve doğalgaz şirketleri kışın şu en ağır günlerinde bindirilmiş elektrik ve doğalgaz faturası düzenleyerek kullanmadıkları enerji için bile vatandaştan tahsilat yapmaya çalışmakla suçlanıyor. Belki bir gün mahkemelerde hesap verecekleri günler gelir, ama şu an böyle bir şey olmayacağı kesin. 

Bu esnada ise çaresizleşen yoksul milyonlar faturalarını ödemeyi geciktirmeye, halkı soyan şirketleri zor duruma düşürmeye ve bu konuyu ülkenin gündeminin ortasına yerleştirmeye çağrılsa ne olur? Hep sermaye sahipleri mi piyasaya borcu takıp konkordato ilan ederek tüyecek, biraz da vatandaş nasiplensin!

Şaka bir yana, atılan yumruğa karşı yapılan savunma meşru ise, halkı soyan, sonuçları itibariyle intiharlara ve ölümlere yol açan bu soyguna karşı pasif direniş meşru olmaz mı?

Kimse oturduğu yerden kalkmaksızın, kırmadan, dökmeden bu soygun düzeni temelden sarsılıp bu sistem yoksullaştırdığı milyonlarca vatandaşın haklı talebi karşısında geriletilmez mi?

Düşünün hele bir, milyonlarca vatandaş elektrik, doğal gaz faturasını geciktiriyor ve ne zaman ödeyebileceğine dair bir ışık da yok. Milyonlarca insanın elektriğini ve doğalgazını kesecek halleri yok ya? 


'Bizim paramızla yandaş medya destekleniyor' dediğimiz TRT paylarından, yok şuna yok buna gidiyor dediğimiz kayıp-kaçak bedellerinden, şu kadar vatandaşın ödeyeceği kadar elektriği kullanan ak saraydan durmaksızın şikayet ederek mızmız bir muhalefet yapmak yerine; 

"YETER ARTIK KARDEŞİM, ÖDEYEMİYORUZ, BU MEMLEKETİN BİR ENAYİSİ BİZ MİYİZ?" denilerek geciktirilen faturalar karşısında vatandaşın sırtından inmeyenler ne yapacak bir görsek nasıl olur sahi? 

Bedavadan kullanma niyetimiz de yok, yanlış anlaşılmasın. Faturalarımızı elbet ödeyeceğiz ama ne kullandıysak onu ödeyeceğiz, fazlasını değil. Boynumuza geçirilen ilmeği finanse edecek mecalimiz kalmadı.
...

Toplumcu tarih, hak arama temelli ya da bir haksızlığa karşı başlayan tek bir pasif direnişin dahi, insanlığın önünü açan büyük devrimlere yol açtığını yazıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yürümesini sağlayan ‘Adalet’ arayışı buna, kendi tarihimizden bir örnek.

Peşine yüz binler takılarak yürümüştü. 

Şimdi ise daha dramatik ve acil bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz.

Milyonlarca aile kışın ağır şartlarında doğalgaz ve elektrik faturalarını ödeyemiyor ve biçare durumda. Doğalgazdan kaçış sürüdüğü için de Adana başta olmak üzere büyük kentlerin birçoğunda hava kirliliği ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiş durumda. 

Temel ihtiyaçlardan söz ediyorum. İnsanın evi olacak, ısınacak, suyu akacak, aydınlanacak.

Üstüne eğitim ve sağlığı koyun. Bu temel ihtiyaçları karşılayamayan bir toplumsal sistemden hayır gelir mi?

Bu sisteme boyun eğeceksek, artık ısınamadığımız için hastalanıp ölecek duruma geldiysek, bu nedenle oluşan kirlilik nedeniyle özellikle büyükşehirlerde masum bebekler bile zehir soluyor ve yarın bir teki bile ölse, aslında ölen kar hırsının yarattığı, açgözlülüğün öldürdüğü insanlık olmayacak mı? Ve özellikle soruyorum, Türkiye'nin şu an bundan daha önemli bir gündemi var mı sizce?

Milletvekili olduğum dönemde enerji santralleri ve elektrik dağıtım şirketlerinin kasalarında yüz milyonlarca dolar para, arsa, ekipmanlarla birlikte özel şirketlere özelleştirme adı altında yok pahasına peşkeş çekilmesine karşı yaptığım mücadelenin kanıtı olarak TBMM tutanakları ve Genel Kurul'da yaptığım konuşmalar internet ortamından rahatlıkla bulunabilir.
Kamu bu alandan tamamen çekilmiş olmasa, ya da bugünkü koşullarda bile bu temel ihtiyaçlardan büyük paralar kazanan şirketler devre dışı bırakılsa, halkın ısınma ve aydınlanma giderleri ciddi ölçülerde düşer.

Bütün bugün yaşadıklarımızı daha o günlerde ODA TV’deki yazılarımda da anlatmıştım. Neoliberal sömürünün vatandaşımızın aklını başından alan elektrik ve doğalgaz faturaları olarak tezahür ettiği bu kış günlerinde ise ben, halkın bu sessiz isyanını pozitif bir siyasi enerjiye çevirebilecek bir muhalefet öneriyorum.
Hukukçular ne der, bu yazdıklarımdan ötürü dava edilir miyim bilmiyorum, çok da umurumda değil.

Bunu bir tek vatandaş yapsa (örneğin Sayın Kılıçdaroğlu) ve bunu duyan herkes bu soyguna karşı kendi faturasını geciktirse ve on milyonlarca vatandaş bu pasif eyleme kendi faturasını geciktirerek katılsa?

Ne olacağını ben söyleyeyim: devletten kasasında parayla, ödedikleri paradan fazla arsa değeri olan şirketleri yok pahasına "kapatan"lar paniğe kapılır. Belki de bir tek kişi ile başlayan bu hak arama yolu, bu soygun düzeninin, tekellerin doymak bilmeyen ihtiyaçlarına bir gem vurulmasını sağlar. 

Hiç olmazsa can çekişen vatandaşın sesini duyurmaya aracılık eder, her gün aklımızla dalga geçercesine önümüze atılan suni gündemler yerine vatandaşın somut bir probleminin tartışılmasını sağlamış oluruz. 

Belki o zaman halkın karşısına çıktığımızda, "Bizim için somut olarak ne yaptınız?" sorusuna bir cevabımız, "Halkçı CHP" deyişini kullanacak yüzümüz olur.

Sayın Kılıçdaroğlu çıkıp, ben elektrik faturamı geciktireceğim, vatandaşımın ağır kış koşullarında tekellerin kar hırsına kurban gitmesine izin vermeyeceğim, devlet vatandaşına sahip çıksın der mi, bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum ki, bir kişi topluma önderlik eder ve peşine takılanlar milyonları bulursa hak ve adalet yerini bulur. Sayın Kılıçdaroğlu ve 'ittifakını' halkın bu acil gündemine önderlik etmeye çağırıyorum.

CHP’nin, vatandaşın bu çaresizliğine karşı önerdiğimden daha iyi bir gündemi varsa çıksın ortaya, tam da zamanı, vatandaşın canı burnunda haberleri ola!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...