Ana içeriğe atla

Ak Parti ya da Sosyal Demokrat Belediyecilik Yok; Siyaset Var

Beğenirsiniz beğenmezsiniz; ideolojik bir aygıta dönüşen Ak Parti, Belediyeler eliyle üretilen bütünlüklü bir politikanın sonucu.

31 Mart seçimleri CHP, HDP, İyi Parti ve diğer kesimlerin iradesinin ortaklaşmasıyla iktidar için bir referandum haline gelmişti. 

Seçilenlerin iyi hizmet yapacakları bilindiği için, ya da "kaybeden" Ak Partili Başkanlar yol, bulvar, temizlik yapamadıkları için değil, iktidara karşı biriken öfke belediye yönetimlerini el değiştirtti. Şimdi koltukta oturanların akıbetini belirleyecek olan da bu.

İnşaat ekonomisiyle, imar izniyle, müteahhit-belediye bağlantılarıyla, yani tepeden tırnağa siyasi bir mesele olan belediyeciliği siyasetin dışına taşıma gayreti, belediyeyi siyasetsizleştirmek de tamamen bir siyasi tercih. Belediyecilik siyasetin beşiğidir.

Ak Parti ya da Sosyal Demokrat diye bir belediyecilik yok.

Fatih Yaşlı’nın '(…) Bunların hepsi bize hem her şeyin sınıfsal olduğunu, hem her şeyin politik olduğunu, hem de her şeyin birbiriyle bağlantılı, bütünlüklü olduğunu gösteriyor. Sınıfsal ve bütünlüklü bir politikanın karşısına ise sınıfsal ve bütünlüklü bir politikayla çıkmaktan başka çare görünmüyor’ dediği gibi.

Ya da TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun, 'Dünyada yaşayan yüzde 1'lik kesim zenginleşmeye devam ederken, geriye kalan yüzde 99 daha da fakirleşiyor. Bu sürdürülemez. Kapitalizmin kitabı yeniden yazılmalı' tarifiyle çelişkinin hangi tarafındasınız?

Dolayısıyla, seçmenin siyasi iradesini oluşturarak sizi oraya taşıyan seçenek - tercihler bütünü ve sizin de orada nasıl bir politika izlediğinizin sonuçları, hangi tercihlerde bulunduğunuzun göstergesi olacak.

Vatandaşın tercihler bütününü ifade eden ve siyasi beyan olarak kabul edilen son seçimdeki iradesi, koltuğa oturacak olanın iyi asfalt dökeceği, sağlam boru döşeyeceği, temizliği de iyi ya da kötü yapacağı için oluşmadı. Bunlar seçim kaybettirmez ya da kazandırtmaz. Kazandıran ya da kaybettiren siyasettir.

Seçimlerde siyasi tercihi oluşturan gerekçelerin bütününü de ülkeye ya da şehre hakim olan entelektüel şiddet belirler. Yolu o birikim, o düşünsel iklim oluşturup açar. Büyükşehirlerde hissedilen şiddetin ölçüsü, toplam muhalefetin yönelimini de belirlemiştir.

Diyarbakır seçimindeki tercih ile Erzurum'luların tercihi aynı izdüşümdedir. 

Adana, Mersin, Hatay örnekleri bunun sonucudur. Entelektüel şiddet birikimi aday tercihlerini etkilemiş, kentin politik renk ve dilini hazırlamıştır. Belirleyici olan budur.

Gazeteci, Sinemacı, Milletvekili, Belediye Başkanı hatta Cumhurbaşkanı olmak kolay, bu memlekette her şey olunur.

Geleceği tayin edecek olan, siyaseti kimin için yaptığınız olacaktır. 

Ak Partiyi 'yenen' bu olduğu gibi, bir başka renk ya da cisimle yeniden getirecek olan da sizin tercihiniz olacaktır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...