Ana içeriğe atla

Newton'u Dinleseydik, Başımıza İdilb Düşmezdi!

Bugün için Suriye- İdlib özelinde yaşanan ve hepimizin kalbinde derin acılar bırakan olayları, ortaokul- lise düzeyinde öğrenim görmüş, Newton yasaları veya Einstein'ın özel ve genel görelilik teorilerini (ki bunlar, zaten var olan, gerek gözlem gerek hayal gücünü kullanıp, deneylerle de doğrulayarak ortaya koyulan ama bir bilgi üretimi anlamına gelmeyen yasa ve teorilerdir) şöyle kıyısından duymuş olanlar bile önleyebilirdi!

İdilb’te yaşananlarla, Newton arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki diye düşünmeyin, hemen geliyorum konuya.

Mühendislik/Teknoloji bilgidir ve bu üretilen bilgiye de çoğunlukla know-how denir. Bilginin (Newton ve Einstein burada devreye giriyor) keşfedilmek yerine üretilme nedeni ise bir mühendislik sürecinin sonucunda elde edilmesi ve hepsinden önemlisi bir amacının öyle ya da böyle hedeflenmiş olmasıdır.

Bilgi üretimi ile bilimsel bilgi arasındaki fark “maddenin korunumu, momentumun korunumu ve enerjinin korunumu” ilişkisinde.

Şimdi son model bir spor otomobili gözünüzün önüne getirin. Otomobilin üretiminde kullanılan bütün bilimsel bilgi bu üç kavramın korunumundan ibaret. Yani ihtiyaç duyulan bütün bilimsel bilgi budur. Yerli otomobil yapalım diyor, yapamıyoruz ya, eksik olan şey, geçmişten günümüze (üretmediğimiz) bilgi üretimi.

Artık Newton ile İdilb’in kesiştiği noktaya gelebiliriz.

Bilgi üretimi ve paylaşımına dayalı siyasi bir örgütlenme olmayınca, siyaset bireysel servet birikimi hedeflemesi ile kişiselleşiyor. İktidar erkini de bir şekilde ele geçirenlerde biriken hırs, insani melekelerini kayba uğratıyor ve bir süre sonra, gücün zehrini de içmeleriyle sağlıklı düşünüp karar alma süreçlerini yönetemez oluyorlar.

Liderlerin psikolojisini araştıran ve “politik paranoya”nın kitabını yazan Prof. Dr. Jerrold Post, “Politikacıların korku-öfke sarmalında paranoya içine hapsolduklarını, düşmanların ve komploların varlığına inanıp etrafındaki insanları da bu enerjiyle bir arada tutan liderlere dönüştüğünü anlatır.

Bu şablonun içine kimi yerleştirmek isterseniz isteyin, gözünüzün önüne gelen ister bir Cumhurbaşkanı, ister koltuğunu korumaya çalışan bir Genel Başkan ve avaneleri, isterseniz bir Belediye Başkanı, hepsi makbulümdür.

Bunu başarabilmelerinin yolu/nedeni ise basının ölü olarak ele geçirilmesi ve buna herkesin göz yummasıdır.

Küreselleşmeyle beraber dünyanın hiçbir yerinde gazeteciler artık iktidarları (güç sahiplerini) denetleyemez oldular. Bir Watergate artık olmadığından değil, onu ortaya çıkaracak basın ve bağımsız gazetecilik öldürüldüğünden, daha iyi bir gelecek için, kirli yöneticilerden arınamıyoruz.

Juliana Assange diye bir korkusuz, ABD’nin karanlık yüzünün işlediği bütün suçları görünür kılarak, kapitalizmin kirli kalbine Wikileaks ile hançer gibi saplandı. Adamın başına gelmedik bırakmadılar ama bunun da nedeni yine basını ölü olarak ele geçirmeleri ve ona sahip çıkacak, doğruların yayılmasını sağlayacak kimseyi bırakmamalarından kaynaklı.

Ülkemiz için hadi miladı 1980 alalım; o günden bu yana geçen bütün iktidarlar süresince halka karşı işlenen örtülü ya da örtüsüz suçları ortaya çıkarıp toplumun önüne koyan bir gazeteciye rastlamamanız tesadüf değil elbette.

Hayır. Ülkemizde özellikle Aydın Doğan aracılığı ile basın teslim alındığından bu yana, doğru dürüst hiçbir devlet suçu deşifre edilmedi. Onun gazeteleri başta olmak üzere basın, ülkemizde toplumu çürüten bir araca, onun gazete ve televizyonlarında, fırınlarda fare kovalayarak program yapanlar da halka gazeteci olarak sunuldu.

Dolayısıyla, basının öldürülmesi ile birlikte denetlenebilen demokrasiler çağı kapandı. Paranın gücü, muhalefeti de iktidarın yanına iliştirip (embedded) içeriksizleştirdi ve aynılaştırarak, halkı, (nasıl olsa farkları yok) düşüncesine taşıyıp, maruz kaldığı muameleye katlanmaktan başka çare yok noktasına çekti.

Bu yol karanlığın yoludur. Karanlığı yırtıp atacak, insanlara yeniden umut verecek olan da açık, net iletişim kanalları aracılığı ile bir sınıf savaşı verilmesidir. Ezen ve ezilenler arasındaki bu amansız savaşta, halkın önderliğini yapacak, ne olacağını değil, kendini tanımladığı şeyin faturasını ödeyecek olanların açtığı patikalarda, yoldaş olacak milyonların iradesini temsil edecek siyasetçilere ihtiyaç var.
Bu başarılabilir. Mühendislik/Teknoloji’yi siyasetin temel üretim araçlarından biri haline getirebilmemizden geçiyor.

Nasıl ki ülke olarak geri kalmamızın temel nedenlerinden birisi yeteri kadar sermaye birikimi sağlayamama ile bunun yolunu açacak nitelikli emek üretememekse, ikisini bir araya getirecek ekonomik sistemi oluşturamamak da siyasetin çapsızlığı.

Şimdi özetleyelim;

İktidarı ve demokrasiyi denetlemesi gereken basın ölü olarak ele geçirilip, Aydın Doğan’a teslim edildi. Onun eliyle, fırınlarda fare kovalayanlar “kahraman” gazeteci sayılmaya başlandı. Siyaset de, bunlar tarafından aklı bulandırılan halk aracılığıyla, çapsız ve muhterislerin eline teslim edildi. Aynı kumaştan muhalefeti de onların yanına iliştirince, düzenek tamamlandı ve paronayaklaşıp kişisel servet birikimi yolunda gözlerini karartanlar, şimdi yaşadığımız sorunlarla boğuşmamızı kaçınılmaz kıldılar.

Gelelim Newton ile İdilb arasındaki ilişkiye; Onun başına elma düştü, yer çekimini buldu. İnsanlığın ilerlemesinde büyük buluşlara katkı yaptı. Bizim başımıza daha ne gelmeli ki, doğruyu bulabilelim?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...