Ana içeriğe atla

Bari Bülent Ecevit'i Dinleyin ; 'Kemal Derviş Şeytani Hesaplar İçerisindeydi'

Bir çok kez yazdım, irili ufaklı 'Bu kadar da olmaz ama!' muhalefeti ve çepere yeni eklemlenen Babacan-Davutoğlu ikilisi, 18 yıldan bu yana uygulanan neoliberal politikalar nedeniyle çöken ekonominin tek suçlusu olarak Sarayı- Erdoğan'ı göstererek büyük yalana inanmamızı ve aslında asıl suçluyu saklamak istiyorlar.

Evet 18 yıldan bu yana Erdoğan iktidarda ve bütün siyasi sorumluluk kendisinin omuzlarında.  Ama buradaki tartışmanın öznesi Erdoğan olmadığı için O'nu tartışmayacağım.

Kemal Derviş'in " Ak Parti'yi iktidar yapma oyununu" bir hatırlayalım.
Gecelik faizlerin yüzde 7500 olduğu günlerdi. Ecevit'e, ABD'deki Kemal Derviş'i çağırttılar. Derviş elinde IMF reçetesi ile geldi. Yapısal reformlar adı altında küresel finansın talep ettiği 15 yasa 15 günde çıkarıldı. Dolar muslukları açıldı ve ekonomide çarklar dönmeye başladı.

Ecevit Başbakanlığı' ndaki koalisyon, alınan ekonomik kararlarla büyük riske girmiş, seçmen tabanını kaybettiği anketlerde açıkça görülüyordu. Ekonomik göstergeler tam da yerine oturup hükümet aldığı riskin olumlu sonuçlarını alamadan, Derviş önce,' Önümüzü görebilmemiz için belirsizliğin azalması lazım',  hemen ardından da“Belirsizliğin azalması için de seçim tarihinin belli olması gerekir” diyerek koalisyonu yıkmıştı.

Derviş, ABD'ye gitti, Başbakan Ecevit bile 10 gün ulaşamadı.

Döndüğünde, DSP'den ayrılarak Hüsamettin Özkan-İsmail Cem ikilisinin kurduğu Yeni Türkiye Partisi’ne katılması beklenirken, Deniz Baykal'ın çağrısı ile CHP’ye katıldı.

Böylece DSP’den sonra YTP de Derviş tarafından tasfiye edilmiş oldu. Erken seçim kararının alınmasında, DSP’nin bölünmesinde, Ecevit’in indirilmesinde, YTP’nin tasfiyesinde, Derviş vardı.

Türk solunun efsane ismi Bülent Ecevit Kemal Derviş için" Hayatımın en büyük hatası. O şeytani hesaplar içerisindeydi" demişti.

Derviş, hemen CHP'den milletvekili ve ardından da ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yapıldı. Seçimi kazanan Ak Parti' nin kurucusu Tayyip Erdoğan'ı da Siirt'te yapılan ekstra seçimle önce milletvekili seçtirip sonra da Başbakan koltuğuna oturtan Kemal Derviş'li CHP yönetimiydi.

Son 50 yıldan bu yana dünya ölçeğinde hüküm süren sıcak para hükümranlığı, Kemal Derviş'in ekonomik programı ile iktidara getirdiği Ak Parti'yi, bu kez de sıcak para musluğunu kısarak iktidardan düşürmeye çalışıyor.

Erdoğan 18 yıllık iktidarında bütün siyasi- ekonomik ve kitlesel tabanını sıcak paraya göre şekillendirdi. "Sıcak Para" ile Anadolu'da işini büyüterek "aslan" ve "kaplan"a dönüşen yerel esnaf, kent rantından faydalanan fırsatçı, paranın sağladığı olanaklarla kavuşulan yeni hayat biçimleri ile farklı olana hoşgörülü yeni bir nesil yetişti.

Ak Parti'nin seçmen profilinin neredeyse tamamı sıcak paraya mahkum.Yeni hayat biçimleri ve farklı değerlerle bir araya gelerek geçirgenliğe ulaşmış kitleler, Ak Parti'siz bir yaşama daha kolay adapte olacaklardır.

Ama Ak Parti için en kitlesel seçmen tabanı hiç kuşkusuz sosyal politika araçlarıyla ayakta tutulan yoksul milyonlar. CHP'li Belediyeler bu konuda devreye girince Erdoğan iyice panikledi. Özellikle TOKİ üzerinden milyonlarca yoksulu ev sahibi yapmalarına rağmen, siyasal konjoktörün değişimi ile onların da kendilerini terk edeceklerini, ülkemizin devrimci müktesabatına uzak olduklarından, kendileri de yaşayarak öğrenecekler!

Oysa bizler, 1970'li yıllarda kent yoksulları için gecekondu inşaasını politik bir araç olarak görüp buna öncelik veren devrimcilerin bu alandaki önderliklerinin, çabalarının ve bu yolda ödedikleri bedellerin, 12 Eylül şartlarında ev sahibi yaptıkları açısından hiçbir anlam taşımadığını yaşayarak öğrendik. (İlgilenenlerin Onur Vakfı tarafından yayımlanan ve Ankara - 18 Mayıs Mahallesi deneyimini aktaran akademik çalışmayı okumalarını tavsiye ederim.)

Erdoğan, "zamanında!" kendisini paraya boğan ve 500 milyar dolardan fazla para pompalayanlar için IMF rotasından çıkmasıyla birlikte üzeri çizildi ve anlaşılan artık işlevsel görümüyorlar.

Peki Erdoğan sıcak parasız ne yapacak? Sıcak para bulamazsa ne ekonomiyi ne de seçmen tabanını tutabilecek durumda görünmüyor. Bir huruç harekatı yapabilecek mi, bohçasında başka ne var göreceğiz. 

Yurttaş'ı, nesnel koşullar değişmediği halde tüketebildiği sürece mutlu olan tüketiciye( Birey) dönüştüren sistemin çarkları, elin parasıyla, elin malını tükettirdi. Kazanmadığı parayla ev, araba aldırıp, tatile çıkardı. Tüketici, bayram kredisi kullandırdı. Kazanmadan harcattı.

Yoksullaşanlar tüketemeyince 'birey' olmaktan da çıkıp, düşkünleşti ve omurilikleri ile hareket eden kitlelere dönüştürdü. Erdoğan tehlikeyi görüyor. Kendisinin de önü tıpkı böyle açılmıştı. Ankara'da bir söz vardır; Buraya nasıl geldiysen, öyle gidersin.

"Bu kadar da olmaz ama!" muhalefeti, ülkenin geleceğini yabancının parası ve kararına mahkum eden bağımlılık politikalarını halka anlatmak, iktidarı da neoliberal uygulamalar sonucu sanayiyi, tarımı bitirmekle değil, bütün bunların sorumlusunun sadece uygulayıcı olan Erdoğan'a bağlayarak O'nu yabancı sermayenin güvenini kaybetmekle suçlamak yerine, halkı sömürenleri hedefe oturtup, yeni bir hikaye yaratılabilecek mi?

CHP ekonomi yönetiminin, Kemal Derviş ve neoliberal paradiğmaları aşacak, dünyadaki gelişmeleri okuyabilecek, ülkemizin yoksulluğunu bitirecek siyasi perspektif sıçramalarına ihtiyacı var.

Daha da yönetilemez hale gelecek Türkiye'nin bu hale gelmesi ve getirilmesinde hedefe tek başına" Reis"i koyup, günah bilançosunu da "Saray"ın kapısına asmak, ülkemizi tükenmişliğe götüren yolun önemli bir kavşağında olan Kemal Derviş'i ve ülkemizi "Çapa"ladığı neoliberal düzenin sorumluluğunu göz ardı eden politik seçenekleri savunmak!

Kurultay eninde sonunda yapılacak. Başta Kurultay Delegeleri olmak üzere CHP'nin sahipleri üyeler ve oy veren- vermeyen milyonlar şimdiki CHP yönetimi gibi mi düşünüyor, partinin ekonomi- politik duruşu ne olmalı konusunu tartışmaya devam etmemiz gerekiyor.

Turgay Develi.
24. Dönem Adana Milletvekili.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...