Ana içeriğe atla

CHP'de Sorun Parti İçi Muhalefet

Ak Parti'nin 18 yıllık iktidarını sandıkta yıkacak bir muhalefet oluşamaması tartışılırken hemen herkesin fikir birliğinde uzlaştığı konu, CHP'nin muhalefet üretememesi oluyor. Eleştiri oklarının yöneldiği CHP'deki temel sorun şu ya da bu şekilde parti yönetimine bağlansa da, parti içi muhalefetin düzeysizliği, çapsızlığı ve nihayetinde de parti yönetimi ile fikir ortaklığı sorunları içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Aslında ülkemiz de CHP de son 20 yıldan bu yana muhalefetsiz. 18 yıldan bu yana iktidarda bulunan neoliberal politikalara çapalanmış bulunan CHP'nin iktidarın alternatifi değil, onu düştüğü çukurlardan çıkaran, toplumun girdiği her bunalımda hedefini bulanıklaştırarak düzenin sağ salim bir limana ulaşmasını sağlayan emniyet sübabı vazifesi gördüğü eleştirileri ne kadar haksız?

Buradan çok defa örnekleriyle açıkladım ama kısa bir tekrarın zararı yok;

1- Ülkemiz IMF ve Dünya Bankası tarafından 1999 krizi gerekçe gösterilerek dayatılarak çıkarılan 15 günde 15 yasa ve bunlara ilaveten yapılan iç hukuk düzenlemeleri ile meşhur Karlofça anlaşmasından ve Osmanlının imzalamak zorunda kaldığı kapitülasyonlardan daha ağır şartlara boyun eğdi.
"Neolieraller CHP'yi nasıl ele geçirdi?" kitabımda, o dönemde çıkarılan yasaları ve bunların nasıl bir ekonomik tahribata yol açtığını madde madde aktarmıştım.

2- İşte bugün yaşadığımız bütün kötülüklerin anası diyebileceğimiz, 'bu yasaları çıkarmazsanız IMF para göndermeyecek' diyerek şantaj yapan, bu yasaların çıkarılmasını sağlayan ve Türkiye'yi diz çöktüren Kemal Derviş erken seçimi zorlayarak hükümeti yıkmış, ardından gelen ilk seçimde de CHP'den önce milletvekili seçtirilip sonra da ekonomi politikalarının başına oturtularak, halkın belini kıran ekonomik gelişmeler karşısında CHP'yi halkın sığınacağı bir liman olmaktan çıkararak bir anlamda Ak Parti'nin önünü açmıştı.

3- Kemal Derviş seçimlerden kısa bir süre sonra Genel Başkan Yardımcılığından ayrılarak ABD'ye dönmüştü. Deniz Baykal'lı CHP ve Derviş'in ekonomi politikalarını emanet bıraktığı arkadaşları ise tek bir gün bu politikaları eleştirmeden, "açılan yaralar" üzerine 'tedaviyi biz iyi yaparız' tadında topluma mesajlar verdiler.

4- Kemal Kılıçdaroğlu iş başına geldiği günden bu yana partinin ekonomi politikalarında zerre bir değişiklik olmadı. Kemal Derviş'in ekibinin eskileri korundu ve yenilerle 'güçlendirilerek' yola devam edildi. Partimizin programında kontrolsüz bir serbest piyasacılık kutsanırken Derviş'in çıkardığı, Ak Parti'nin uyguladığı politikalar, CHP'nin yetkili ağızlarınca övülüyor.

Buraya kadar olanları birlikte yaşadık.

Tüm bu veriler ışığında aynı ekonomik modeli savunan kadroların bir kısmının 'iktidarda' bir kısmının da 'muhalefette' olması sonucu hiçbir şeyin değişmediğini de yaşayarak gördük. Aynı fikri akstalar çünkü.

CHP'nin bir türlü iktidar hedefine odaklanamamasının, gerçek iktidar yürüyüşünün başlatılamamasının nedeni de Ak Parti karşısında samimi gelmeyen CHP muhalefeti gibi, CHP'nin bu pozisyondan kurtulup gerçekten iktidara yürümesini engelleyen de parti içi 'iliştirilmiş muhalefet' dersek yanılır mıyız?

Parti içi muhalefet ile parti yönetiminin birbirini tamamladığı, farklı bir ses, farklı bir tona dahi tahammül edilmediği, son kurultay ve yarışın ancak 'ben ne olacağım?' tadında olduğu bir parti  iktidara giden yolu açabilir mi?

Eğer CHP üreten, adil bölüşen bir Türkiye hedefine yürüyecekse önce parti içinde parti yönetimi ile birlikte çalışan, onlara eklemlenmiş ve onlardan tek farkı kimin koltuğa oturacağına dair tartışmaları geride bırakacak bir siyasi iklim yaratılması gerekmiyor  mu?

Deniz Baykal'ın Muharrem İnce'yi kolladığı, Kılıçdaroğlu'nun Derviş'çi Öztrak ve Böke'yi parti yönetiminden uzak tutamadığı, Önder Sav'dan habersiz kuşun uçmadığı, Kılıçdaroğlu'nun Baykal'ı 'kıramadığı' bir CHP yönetimi ve muhalefeti!

Bu düzen sürsün diye de Kemal Bey'in deyişiyle "rant dağıtım merkezi" olan belediyelerin başkanlarına verilen talimatla kontrol edilen delegelerden firesiz alınan oylarla sürdürülen parti içi iktidar ve muhalefet rejimi.

CHP iktidarı için önce CHP'de muhalefetin olması gerekmiyor mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...