Ana içeriğe atla

Korku Taraf Değiştirmeli

Siyaset mi mafyalaştı yoksa mafya mı siyaseti ele geçirdi tartışması anlamsızdır. Erdoğan'ın, Bahçeli'nin yaptığı çıkışın sonrası sessiz kalması ile konuşması arasında bir anlam farklılığı olmadığı gibi. Ya da Bahçeli'nin, Erdoğan üzerindeki ya da asıl olarak siyaset üzerinde 'özgül' bir ağırlığının olup olmaması tartışmasının da anlamı ve önemi yok. Cemil Çiçek'in 'hepimiz tövbe edelim' sözü ile Erdoğan'ın, Bahçeli'nin yüzde 50'lik kemendinden kurtulmak için yeni bir formülle parlamenter sisteme dönüş yapacağı, bunun için de İYİ, CHP, HDP, DEVA ve Gelecek Partisi ile adı konulmamış bir ortaklığın altyapısını kurduğuna ilişkin bütün tartışma ve formüller de gerçeğin üzerindeki örtüyü kaldırmaya yetmiyor. 

Her şey bütün çıplaklığı ile orta yerde serili ve ülkemizde yaşananları Erdoğan üzerinden okuyup, onun iç ve çevre ilişkileri ile anlamlandırmaya çalışmak çıkmaz bir yol. 

Nasıl ki damat bütün dertlerin müsebbibi değildi ve o gidince de her şey yerli yerine oturmadıysa, bugün yaşadıklarımızı da Erdoğan'ı merkeze oturtarak da anlayamaz ve anlatamayız. Erdoğan ya da bu düzene iman etmiş herhangi bir politikacı, hiddetimizi ve öfkemizi yöneltmemiz için elimize tutuşturulan bir resimden öte bir şey ifade etmiyor. 

O resim dün Demirel, Özal, Ecevit, Çiller, Yılmaz, Karayalçın, Türkeş ya da Bahçeli'ydi. Nasıl ki her şeyin sorumlusu olarak görülen bu resimler duvardan inince hiçbir şey değişmediyse, Erdoğan gidince de -inanmamız istendiği gibi- her şey sihirli bir şekilde yoluna girmeyecek. 

Buna inanmamızı isteyenler, aralarındaki farklılıkları anlamlandırmak için, işin içerisine felsefeyi, sosyolojiyi, psikolojiyi katarak ya da bunlara bile gerek duymayarak referanslarını dine, hadi itiraf edelim doğrudan alt kimliklere, mezheplere, kültürlere dayandırabiliyor; partileri, siyasetçileri, medyaları, yazarları, gazetecileri, tv programcıları, youtuber'ları, blogger'ları ile bizi, düzenin değişmez, değiştirilemez olduğuna, ancak kendilerinin belirlediği ölçülerde reforme edilebileceğine ikna etmeye çalışıyorlar. 

İknaya giden yol zihinde başlıyor ve bitiyor. İnsan ile birey (tüketici) arasındaki sınır, rıza ile itiraz, boyun eğme ile başkaldırı, umut ile umutsuzluk, örgütlenme ile çaresizlik gibi zıtlıklar kadar açık ve net.  İnsan ‘birey’e, birey de, üretim ve tüketim cenderesiyle tüketiciye dönüştüğünde zihnin düşkünleşme sürecini de tamamlamış ve artık düzenin değişmez, değiştirilemez olduğuna iman etmiş, meşruiyetini kabullenmiş oluyor. 

Ekonomi ve hukuk alanında 'reform' yapacaklarını söyleyip, Anayasa'yı da değiştireceklerini ifade edenler, şimdi yine ve yeniden, yoksulun omuzuna yükleyecekleri yükü meşrulaştırmak için zihnimizde yer açmaya çalışıyor, tıkanan sistemi açmak adına da yeni mülksüzleştirme politikalarını kabullenmemizi, rıza göstermemizi, sesimizi çıkarmamamızı istiyorlar. 

Daha yakın tarihte verdikleri 'reform' sözlerinin arkasından 24 Ocak ekonomik kararları, 1994 yılında uygulanmaya başlanan Gümrük Birliği Anlaşması, 1999-2000 krizinin ardından IMF ve Dünya Bankası menşeili ekonomi politikalarının geldiğini unutmadık. Bu politikaları sürdürülebilir kılmak için sendikaların işçisiz, emeğin sahipsiz, köylünün topraksız bırakıldığını da unutmadık. 

Kinci değiliz, ama unutmamız da beklenmesin. Bu reformların derdinin fakirliği bitirmek değil, bir savaş ve terör unsuru gibi kullanarak sürekli yeni 'reform'ları meşrulaştırmak olduğunu biliyoruz.

Bu balonun içinde yaşanamaz. İnsanın yeniden, hayatın ve siyasetin öznesi haline gelmesi, yaşama müdahale edebilmesi gerekiyor. Zulme karşı doğum sancısı çeken toplumun damarlarında inat, umut ve sabırla büyüyüp çoğalmalı, insanı yaşamın öznesi olmaktan çıkararak, yaşamı da insansızlaştıran bu düzen, insan aklının duvarlarına çarparak parçalanmalı. 

Korku taraf değiştirmeli, değiştirecek. Çünkü biz biliyoruz, hatırlıyoruz ve anlatacağız.

Turgay Develi

24. dönem Adana Milletvekili.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen