Ana içeriğe atla

'Kozmik' ilişkiler ve Sedat Peker Videoları

Sedat Peker'in artık siyasi olduğu kadar kültürel ve tarihi bir fenomen haline dönüşmüş videolarında birbiriyle iç içe geçmiş kirli isimler ve ilişkiler yumağındaki olayların hangisine kim ne kadar inanıyor, kim ne kadar kanıta ihtiyaç duyuyor bilemem ama, anlatılan olayların özellikle devleti, hukuk ve adalet gibi insanlığın ortak idealleri üzerine inşa edilmiş kutsal bir varlık gibi kabul edenlerin ezberini bozduğu ortada. 

Dolayısıyla Sedat Peker'i, zaman, tarih ve mekan kavramlarını nedensellik zinciri ile birbirine bağlayarak kozmik dengeyi bozmaya çalışan edebiyatın çağdaş bir hikaye anlatıcısı olarak kabul edersek, anlattığı hikayeleri de yeni bir toplumsal konsensüs arayanlar adına iş gören birer saha düzenleme aracı olarak kabul edebiliriz.

Meseleye bu açıdan bakmaya devam edersek, yaşananları da edebiyatın kilometre taşları olan meddahlık, masal, destan, roman anlatıcılığında esas olan "Kelimeler bir fikir, hikayeler ise bir bakış açısı ifade eder" mantığına göre değerlendirmemiz gerekiyor. Kimin neyi niye yaptığı ortaya çıkarılmazsa da eğer ortaya saçılan bu kirli ilişkilerden yayılarak ülkenin üzerine çöken pis kokuları boşuna içimize çektiğimizle kalacağız.

Elbette Sedat Peker'in ortaya saçtıkları önemli ama bunu neden yaptığı, işin ucunun nereye uzandığı ve  neden bu yola girildiğini de anlamamız gerekiyor.

Bu yolda, Peker'in, Binali Yıldırım ile Mehmet Ağar ve oğulları başta olmak üzere uyuşturucu, silah, külah ve ilişkili bütün kir ve suçları iddia ve ifşa ederek muhatap olarak Soylu'yu hedefliyor görünse de, gerçek hedefine, Erdoğan'a ulaşmaya çalıştığı anlaşılıyor. 

Süleyman Soylu, işin mafyadan para alan milletvekili vs. gibi magazinsel yönleri biraz daha çok konuşulsa da iki ateş üzerinde yürümenin imkansızlığını bilerek, kendisini savunmak adına çıktığı televizyon programında çok stratejik olarak tasarlandığı anlaşılan Ahmet Davutoğlu kartını açarak sadece Erdoğan, kendisi ve belki bir kaç kişinin daha bilebileceği 'geçmişi' ve 'operasyonu' münasip bir dille muhatabına hatırlatmış oldu. 

Bu 'münasip' dilin anlatımıyla kozmik ilişkinin gösterdiği isim Ahmet Davutoğlu.

Türkiye'nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil'in de TELE 1 televizyonunda Tuba Emlek ile yaptığı söyleşide, aslında bir başka gerekçeyle seslendirdiği ve bütün bu hengamenin altında yatan sebebi ortaya çıkarma potansiyeli taşıyan, 'Erdoğan ile Davutoğlu ilişkisi Türkiye'nin kozmik odasıdır' tespiti, anlaşılan yeterince magazin soslu olmadığından ilgi çekmedi. 

Oysa sadece son 20 yılında yaşananların müsebbibi olmanın haricinde, gelecekteki uzun yılları da ipotek altına almış olan Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasındaki ilişki, ülkemizin karanlıkta kalan tarihini aydınlatacak en önemli sırları barındırma potansiyeli taşıyor.

Tam da böyle olduğu içindir ki, Süleyman Soylu'nun, Sedat Peker'in, kendisini hedefe oturttuğu videolara yanıt için çıktığı televizyon programında, ısrarlı sorular yerine, konuyla hiç bağlantısı olmadığı halde Ahmet Davutoğlu ismini ortaya atarak onu partiden kazımasını anlatması, açıkça verilen bir 'koltuğunu ben korudum, partiyi ben kurtardım' mesajından fazlası olmalı. 

Buna delalet eden en önemli göstergelerden birisi de Erdoğan'ın, Davutoğlu'na karşı tükenmeyen hiddeti. 20 yıllık iktidarında şimdiye kadar hiç bir muhalifine beslemediği bir kinle onu partiden atıp başbakanlıktan uzaklaştırdığı halde içindeki yangın sönmemiş olacak ki, kurucusu olduğu üniversiteyi kapatmak dahil, toplumda hiç bir karşılık bırakmayacak şekilde hala da kazımaya çalışıyor. 

Dolayısıyla Erdoğan'ın bu zayıf noktasını, bu kozmik ilişkiyi bildiğini ve gereğini yaptığını cümle aleme açıklayan Soylu, muhatabınca, Peker'in videolarıyla anlattıklarının hangisinin ne kadar doğru olduğuna ve halkın bunun ne kadarına inanıp inanmadığına bakılmadan, bir an bile tereddüt edilmeden koruma çemberine alındı. 

Soylu'nun Davutoğlu çıkışı ile Erdoğan'a hatırlattığı, partiyi ve dolayısıyla Başbakanlığı bırakırken topluma sunulan Davutoğlu tercihinin öyle yazıldığı, çizildiği, anlatıldığı gibi onun edilgen, öne çıkmaya çalışmayacak ya da silik bir isim olmasının değil, 1990/95 yıllarını kapsayan ve kamuoyunca da bilinmeyen Malezya'daki yaşamında edindiği, kendisinin bilgisi ve izni ile hızla tırmandırılan 'referanslar'ın katkısının olması daha yüksek olasılık olabilir. 

Yani lafın kısası, ortalıktaki bilgi bombardımanına, kirli ilişkiler yumağına ve bunların magazinsel yönüne kapılmadan bakarsak Türkiye, gelenin gidenin 'yöneticilerini' ve 'devlet aklını' bir piyon gibi bir oraya bir buraya oynattığı bir hal almış durumda.

Hayatı boyunca birileri tarafından kullanılan bir (kime hangi dönemde sorduğunuza bağlı olarak) mafya babası veya iş adamının iyi 'kurgulanmış' 3-5 videoyla iskambil kağıtlarından yapılmış bir ev gibi salladığı siyaset ve bu ilişkilerle kurulan iktidarlar çürümeye ve çürütmeye mahkumdur. 

Bu çürüme kişilerle istisnai değildir. Yoksulu daha yoksul zengini daha zengin yapan ve düzene rıza üreten siyaseti ve bu anlayışı besleyen çürümüşlüğün yerine eşit, adil ve özgür bir geleceği aramaya devam etmeliyiz. Yani, yeniden Cumhuriyet'i. 

TURGAY DEVELİ

24. Dönem Adana Milletvekili.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...