Ana içeriğe atla

Mehmet Başpınar -2-

Dün ilki yayınlanan, şehrimizdeki zenginleşme serüvenlerini içeren bu yazı dizisinde, sermaye/servet biriktirme yöntemlerini anlatıp örneklendireceğim.

Cumhuriyetin ilk yıllarına dayanan bu hikayelerin son 40 yılına bizzat tanıklık etsem de\ sadece şahsi tecrübelerime güvenmek, tek taraflı bir anlatım oluşturmamak için oldukça geniş ve en az benim kadar tecrübeli olan çok değerli isimlerle görüştüm.

Kimin, nereden, hangi dönemde, ve nasıl zenginleştiğine dair etraflıca araştırmalar yaptım.

Bu itibarla, sanayisi, ticareti, siyaseti ile şehrimizi en iyi bilenlerden birisi hiç kuşku yok ki benim de çok yakın dostum olan Ümit Özgümüş.

Adana Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyeliği ile başlayıp, Başkan Vekilliği ve uzun yıllar da Sanayi Odası Başkanlığı yapan Özgümüş'ün, iki dönem Büyükşehir Belediye Başkan Adayı gösterilip ve bir dönem de Milletvekilliği yaptığı göz önünde bulundurulursa, şehrimizdeki sermaye/servet birikimi ilişkilerine dair tanıklığı bulunmaz değerde.

Adana'da sanayi ve ticaret denince Topraklar'ı, Sapmaz'ları, Sabuncu'ları ve elbette Sabancı'ları da anmamak olmaz.

Adlarını andığımız bu ailelerin sermaye ve servet birikim süreçleri içinde çeşitli aşamalar yaşansa da bunları tarihsel koşulları içinde değerlendirecek olursak iki sıçrama döneminden söz etmemiz gerekiyor;

İlki Cumhuriyetin ilk yıllarına dayanır ve (daha eski değil) her birinin hikayesinin içinde atlı, eşekli çerçilik ve hamallık da olan ilksel birikim dönemini kapsar. Çırçırla başlayan makineleşme, her birinin birden fazla dev fabrikalarla üretim süreçlerine katılmalarına dönüştü ve bu 1980'li yıllara kadar devam etti.

Dünya'da, üretime dayalı ticaretin yerini, ekonomik döngünün paranın ve malın serbest dolaşımına terk eden neoliberal düzene geçilmesi ile birlikte Adana'nın da tarihteki rolü yeniden biçimlendi.

Artık zenginleşme için üretim ve ticaret yapmanın 'gereksizleştiği' yeni bir döneme girilmişti. Devletin topladığı vergilerden kaynak aktarıp yarattığı zenginler, arkalarında on binlerce işsiz ve yıkık bir şehir bırakarak, servet ve sermayelerini nakde dönüştürüp finansın başkenti İstanbul'a yerleştiler.

Süreci okuyamayan Sapmaz'lar, Toprak'lar tasfiye olurken, Sabuncu'lar hala direniyor ve adapte olmaya çalışıyor. Sabancı'lar ise bu özelleştirme yoluyla mülksüzleştirme sürecinden aldıkları paylarla zenginleşmeye devam ediyor.

Her biri hakkında sayısız araştırmalar yapılıp, kitaplar yazıldı.

Buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştığım süreç, Adana ile ilgili anlatacaklarıma dayanak teşkil etmesi içindi.

İlksel sermaye ve servet birikimi döneminden sonra yaşanan ikinci etap ise şehrimizdeki, yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığım ailelerin mülklerinin tasfiyesini de kapsayan, 1980 sonrasındaki kent rantı üzerine kurulan zenginleşmeye dayanıyor.

Bu yeni dönem, tarım alanlarının sanayi siteleri için imarlı arsalara dönüştürülmesi ve bu işlemlerin yapıldığı belediyelerin yeni nesil zenginleşme araçları haline getirilmesine tekabül ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen