Ana içeriğe atla

Batının Erdoğan planı değişebilir

Türkiye hızla seçim atmosferine girerken Erdoğancı'larla karşıtlarından oluşan gazeteci, yazar, televizyon programcısı görünümlü koronun yarattığı gürültü kirliliği de artıyor.

Bir taraf her şart altında Erdoğan'ın gideceğini, çünkü ekonomik göstergelerin artık iktidarın ülkeyi yönetemeyeceği bir duruma geldiğini gösterdiğini ileri sürerken, diğer taraf kötüleşen ekonomik tabloyu kabul ve bunu iyileştirmek için çalıştığını beyan edip ücretlerde kısmi iyileştirmeler vaat ederek de 'düzeltirsek de biz düzeltiriz' algısını yerleştirmeye çalışıyor.

Bu durum, aslında, her iki tarafın bir ucunu tuttuğu mengene ile insanları başka bir seçenek olmadığı konusunda sıkıştırmalarından başka bir şey değil.

Bu mengeneden kurtulmak isteyenlere, eğer okumamışlarsa, geçen hafta Sol'da yayınlanan Aydemir Güler'in 'Sosyalist sol nedir, ne yapar?' ve Orhan Gökdemir'in 'Küresel karhanede sıradan bir gün' yazılarını tavsiye ederek devam edelim.

***

Her şeyin seçim ile ilişiklendirildiği günümüzde ben muhalefetin, Erdoğan'ın seçimi geciktirdiği her gün daha da kaybettiği teorisinin doğru ve gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Bütün kurgusunu "Tencere iktidar gönderir" sözünün gerçek olmasına bağlamış görünen muhalefetin bu beklentiye dayalı seçim stratejisinin çökme ihtimalinin de son günlerde çok yükselmiş olabileceğini bile düşünüyorum.

Zira 6'lı masa muhalefetinin, enflasyon ve dövizin kontrolden çıktığını gösteren rakamlara büyük anlam yüklemesinin tersten esen bir rüzgarla yerle bir olabilmesi ihtimali her daim mevcut. Tersten esebilecek rüzgardan kastım ise, batının kendi çıkarlarının Erdoğan'ı göndermekte değil, onunla kendileri için yararlı olacak bir ilişki kurmakta olup olmadığını tartışmaya başlamış olması.

6'lı masa muhalefetinin bu ihtimali düşündüğünü dahi sanmıyorum. Hatta, mevcut ekonomik tablo karşısında onun dayanamayacağını sandıklarından, Erdoğan'ı yenebilecek bir aday çıkarmak ve yarışmak yerine, seçimi kazanacak potansiyel adayları (mesela İmamoğlu'nu) yarıştan düşürmeye çalışarak kendi ayaklarına zincir vuruyor bile olabilirler.

İzlediğimiz gelişmelerin başka bir izahı yoksa eğer, İmamoğlu'nun yarıştan düşürülmesi kolay olabilir, ama onun üzerinde topladığı hasletlerin çoğu bir başkasında, en azından bir arada, olmadığı için seçimi kaybetme ihtimalini güçlendirmeleri nedeniyle ertesi gün için yaptıkları planlar boşa düşebilir.

Bir başka seçenek ise, 6'lı masa muhalefetinin adayı kim olursa olsun, Erdoğan'ın yeniden seçim kazanma olasılığı. Bu ihtimalin artmasının nedeni ise son günlerde batılı başkentleri etkileme kapasitesi olan ciddi gazete ve dergilerde dile getirilen, batının kendi küresel çıkarları için Erdoğan'a ihtiyaç olduğu ve onu karşı tarafa itmenin yanlış olduğu argümanına dayanıyor.

Dünyada yaşananlar bu ihtimali gerçekleşebilir kılıyor. Zira batı ülkelerinin, her ne kadar demokrasi ve özgürlük kelimelerini dilinden düşürmeseler de, bu postun içinde, dünyanın dört bir yanında diktatör diye kodladığı 'güçlü' liderlerle çıkar ittifaklarına/ortaklıklarına girdikleri bir geçmişleri var. Bunu mümkün görmeyenlere, Howard W. French'in 20 Mayıs 2022'de Foreign Policy dergisinde kaleme aldığı "Amerika'nın yurtdışındaki ikiyüzlülüğünün yankıları" makalesini okumalarını öneririm.

Dikkatle incelenmesi gereken bir başka yazı ise Dış Politika Araştırma Enstitüsü Orta Asya araştırmacısı Maximilian Hess tarafından yazılan "Batı neden Erdoğan'la şimdi barışmak zorunda" başlıklı yazı. Hess, Foreign Policy'de yayınlanan yazısında, bunun gerekçelerini anlatıyor.

İlgililerinin, batının Erdoğan'ı yeniden ve acilen daha iyi ilişkilere ihtiyaç duyulan nahoş ortaklar listesinin başına yazmalarının nedeni ise 'yeni bir fırsat' olarak meşrulaştırılıyor. Bunun kendileri açısından da "tatsız" olduğu açık.

Erdoğan'ın Rus oligarklarına kucak açması, Rus Merkez Bankası rezervleri için garanti yasası çıkarması, Putin'in ekonomisini (yaptırımlara katılmayarak) desteklemesi, Rus ödemelerini serbestçe kabul ederek batılı bankacılık yaptırımlarını etkisini azaltmasını dikkatle izledikleri anlaşılıyor ve Türkiye'yi bir takım tavizler verip gemiye alarak yaptırım rejimindeki en büyük deliklerden birinin kapatılabileceği hesaplanıyor.

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı topyekün savaşının, Türkiye'nin jeostratejik satranç tahtasındaki profilini büyük ölçüde yükselttiğinin farkındalar. Ankara'nın, Kiev'e önemli bir insansız hava aracı tedarikçisi olarak ortaya çıkması ve boğazlar üzerinden Karadeniz'e erişimi kontrol etmesinin de değerini biliyorlar.

Böyle düşünmeye başlamalarının bir başka sebebi de hiş kuşkusuz Türkiye'nin, Avrupa enerji kaynaklarının yeniden düzenlenmesinde kilit bir oyuncu olduğu gerçeğini unutmamaları.

Erdoğan'ın ayrıca aktif olarak Türkiye'nin kendi gaz kaynaklarını geliştirmenin ve hatta İsrail ve Kıbrıs açık deniz gaz sahalarını Avrupa boru hattı ağına bağlamanın yollarını araması, batılı ülkeleri, Doğu Akdeniz'in zengin enerji kaynaklarından tam anlamıyla yararlanmanın tek yolunun yeniden canlanan bir Avrupa-Türkiye ortaklığı olabileceği çizgisine taşımış görünüyor.

Enerji konusu ve Ukrayna'daki savaşın ötesinde, Türkiye'yle ittifak yapmanın bir diğer faydasının, Moskova'nın küresel nüfuzunu kısıtlama çabasında daha etkili bir baskı noktası sunabileceği de detaylı olarak yazılıp çiziliyor.

Tüm bu 'fırsatları' değerlendirirken, Erdoğan'ı kaybetmelerinin bilançosunu da yapıyorlar.

Bütün bu tartışma başlıklarının ardından ise, tabii ki, Erdoğan'a 'Moskova'yı terk etmesi için hangi havucun sunulabileceği' sorusuna yanıt arıyorlar. İşte batının sihirli değneğinin ucu da burada görünüyor: Türkiye'nin ekonomik krizi. Umutsuzca yeni yabancı sermaye arayan Erdoğan, bu yolda bölgesel rakibi Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile ilişkilerini bile düzeltti. Dolayısıyla batının Erdoğan'a ekonomik bir can simidi sunmasının, Türkiye'yi Moskova'nın etkisi altında bırakmaktan daha iyi olacağı yönünde yaygın bir kanaat oluşmuş durumda.

Önerilen plan ise basit: "ABD ve Avrupa Merkez Bankaları, Erdoğan'a son yıllarda önemli ölçüde genişlettikleri bir istikrar aracı olan bir para takas hattı teklif etmeyi düşünmelidir. Dolara ve Euroya erişim, Ankara'nın artan ekonomik zorluklarından birçoğunu hafifletebilir ve daha işbirliğine dayalı bir ortaklık için zemin hazırlayabilir."

Bu plan batı başkentlerince devreye sokulur mu?

Doğrusu, şu anda Erdoğan'ı devreye sokma konusunda açık bir tereddüt var. Bir tarafın stratejisinin, Erdoğan'ın (Haziran 2023) seçimlerini kaybetme olasılığına güvenmek olduğu görünüyor. Diğer taraf ise Erdoğan'ın özgür ve adil bir seçime ve potansiyel barışçıl bir iktidar devrine izin vereceğine güvenmenin "en iyi ihtimalle idealist ve en kötü ihtimalle umutsuzca bir saflık" olduğu düşüncesinde.

Batı için Erdoğan tatsız bir karakter ve muhtemelen öyle kalacak.

Ancak Putin'i zayıflatmak, Ukrayna'nın hayatta kalmasını sağlamak ve diğer jeopolitik avantajlardan yararlanmak uğruna Türkiye'nin Rusya'nın yerine batının tarafında olmasının batının çıkarına olduğunu düşünenlerin sayısının ciddi şekilde arttığı görülüyor.

Olur da FED ve Avrupa Merkez Bankası para musluklarını açar ve Erdoğan üzerindeki ekonomik baskı ortadan kalkarsa, tüm yumurtalarını aynı sepete yükleyenlerin stratejisinin ne kadar şiddetli bir şekilde çökeceğini ise zaman gösterecek.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen