Ana içeriğe atla

Kazanan İmamoğlu...

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 5. kez bir araya gelen 6'lı masa mukimlerince önü kesilmezse eğer, bir umuttan fazlası olabilir.

Bunu, onun yolunu da tayin eden siyasi çizginin, ülkemizin sorunlarını çözme kapasitesi için yeterli olduğuna inandığımdan söylemiyorum.

6'lı masanın etrafındaki siyasi partiler her ne kadar yaşanan ekonomik çöküşün sebebi olarak sadece Erdoğan'ı gösterseler de, ben Erdoğan'ın yalnızca bir araç, çöküşün asıl nedeninin ise bir sömürü mekanizması olarak neoliberal ekonomik model olduğuna inanıyorum.

Bu modeli uygulayan kim ya da hangi parti olursa olsun geniş kitleleri yoksullaştırması, dolayısıyla ülkemizin geleceğinin gittikçe daha da kötüleşmesi kaçınılmaz. Esas kurtuluşun ise acilen kamucu, halkçı, planlamacı bir ekonomik modele geçiş ile olanaklı olduğunu düşünüyorum.

Bu görüşümün ve İmamoğlu ile aynı partiye üye olmanın dışında kişisel bir tanışıklığımın olmadığının da altını çizdikten sonra devam edelim;

Erdoğan, bir partinin (Refah Partisi) son 10 seçimde aldığı en düşük oy oranıyla (yüzde 25.19) kazandığı İBB Başkanlığını bir kuluçka merkezi gibi kullanmış ve buradan ördüğü koza ile Türkiye'yi yönetme hedefine ulaşmıştı.

İmamoğlu ise sadece karşısındaki bir adayı geçerek seçimi kazanmadı; onun rakibi, bütün baskı araçlarını sonuna kadar kullanan parti devletti, yani aslında Erdoğan'dı.

İmamoğlu, yüzde 54.21'e ulaşan ve 4 milyon 741 bin oya tekabül eden bu sonuçla, genel seçimlerde Türkiye seçim barajını geçebilecek düzeye ulaşmıştı. Bu İstanbul'da son 35 yıl içinde alınan en büyük oy oranı olarak kayıtlara geçti.

Peki sonuncusuyla birlikte beşinci kez toplanarak istikşafi görüşmeler yapan 6'lı masa mukimleri, Erdoğan'ı İstanbul'da, kendi kalesinde yenmiş ve anketlere göre onu bir kez de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yenecek olan biri halen İBB koltuğunda otururken bir hakkı teslim cesareti gösteremiyorsa, gerçekte ne yapmaya çalışıyorlar?

Bu soru ile birlikte yanıtı verilmesi gereken bir başka can alıcı soru da, ellerinin altında böyle bir fenomen varken ve onu koruyup, kollayıp sonra da aday göstererek seçim almaya çalışmak yerine, onun önce Karadeniz'e gömülüp, sonra da manipüle edilmiş anketlerle kamuoyunun gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmasına (karışmadılarsa) neden karşı çıkmadılar?

Liderlik, vizyon ve cesaret gerektirir.

Bazı sihirbazlar, şapkalarını biraz daha karıştırırlarsa delinecek olduğunun derhal farkına varmalı: Elinizin altında daha iyisi yok.

Öyle ya, eğer tek hedef Erdoğan'ı göndermekse, bırakın İmamoğlu çalışsın.

Ülkemizin karanlık ve ışık arasında tehlikeli bir çizgide olduğu şu günlerde ölümü (Erdoğan'ı) gösteriyor, çareyi (İmamoğlu'nu) perdelerken halkı sıtmaya razı etmeye çalışıyorsanız şunu bilin ki, onu yolunuzdan çekerek ulaşmaya çalıştığınız güç, sizin lanetiniz olabilir.

Daha açık söylemek gerekirse, oynadığınız bu tehlikeli oyun, Erdoğan karşısında kaybedilecek bir başka seçime mal olabilir.

Toparlayacak olursak da; her halükarda, ortada potansiyel iki sonuç var;

Erdoğan'ın seçimi kazanması halinde muhalefet ağır bir darbe alacak ve partiler dağılıp yeni siyasi güç dengeleri oluşacaktır. Bu durumda ülkemizin geleceği, ezilen ve sömürülenlerin örgütlülüğünün gücüne göre şekillenecektir.

İkinci senaryoda ise, Erdoğan'ın kaybetse de (eğer 6'lı masanın adayı kazanacaksa), emekçi yoksullar için yine değişen bir şey olmayacak gibi görünüyor. Krizden çıkış programları adı altında aynı 1980, 1994 ve 1999 yıllarında olduğu gibi bütün yük onların sırtına yüklenecek.

İmamoğlu ile bitirecek olursak;

Eğer Karadeniz gezisi sırasında/sonrasında yaşanabilecekler hesap edilerek bu geziye çıkıldı ve bu facia muhafazakar seçmenin uşağımızı dövüyorlar refleksi ile İmamoğlu'nu sahiplenmesine dönüştürüldüyse, bu dahiyane bir iletişim başarısı. Yok eğer değildi ise, İmamoğlu dört ayağının üstüne düşmüş oldu.

Zira aday olmaması için çalışanların oyunu ters tepti ve milyonlarca Karadenizlinin kendisini sahiplenmesi ile birlikte zaten önde olduğu Cumhurbaşkanlığı adaylığını ve dolayısıyla muhafazakar Karadeniz seçmeninin de açık desteği ile gireceği Cumhurbaşkanlığı seçimindeki şansını arttırarak koruduğu ve 6'lı masanın elinde de daha iyi bir seçenek yok denecek kadar az.

Her halükarda kazanan İmamoğlu oldu ve kaybeden listesi de oldukça uzun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...