Ana içeriğe atla

Şüyuu vukuundan beter...

Son zamanlarda yeniden ekonominin başına geçeceği yönünde spekülasyonlar olan ve kendisine bu yönde teklifler de yapıldığı yazılıp çizilen, eski Ekonomi Bakanlarından ve TBMM 24. dönemden de tanıştığımız Mehmet Şimşek ile uzun zaman sonra havalimanında karşılaşınca biraz sohbet ettik.

Hal hatır sorma faslı bittikten sonra konu tabii ki, yazılıp çizildiği üzere yeniden ekonominin başına geçmesi için kendisine teklif yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa kendisinin bu konuda ne düşündüğü meselesine geldi.

İşin medyaya yansıyan kısmında kendisine bu teklifin yapıldığı söyleniyor ancak kendisinin yanıtının ne olduğu konusunda net bir bilgi yok. Sayın Mehmet Şimsek'le olan sohbetimiz bittiğinde bu konuda benim kafamdaki soru işareti kalmadı. 

Ancak bunu burada gündeme getirmemin sebebi Şimşek'in yapılan teklife ne yanıt verdiği konusunda flaş haber geçmek değil tabii ki... Bana göre esas üzerinde durulması gereken nokta, medyaya sızdırıldığı şekliyle, ona yapıldığı söylenen teklifin anlamı ve bunun medyaya sızdırılarak gündemde tutulması.

Eğer böyle bir teklif yapıldıysa önemli olan teklifi yapanların niyeti de değil, Şimşek'in verdiği yanıt da değil. 

Bu haberi sızdıran ve gündemde tutanların amacının, olan biteni haber vermekten ziyade, her şeyin kontrol altında ve ekonominin rayında olduğunu savunan hükümetin, el altından eskinin güvenilir bir ismine teklif yaparak aslında mevcut ekonomi programında işlerin ters gittiğini ilan etmiş olmasına dikkat çekmek olduğunu düşünüyorum. Hükümet çevreleri de bu haberlere sessiz kalarak aslında ateşe odun atıyor.

İktidarın, 'Değişiklik gerekiyorsa onu da biz yaparız.' benzeri propagandaları sevdiği malum, bu teklif eğer iktidara yakın birileri tarafından sızdırıldıysa amaçlanan da bu olabilir. Ancak bu durumda bu kararı alanların, bu dedikoduların yıkıcı etkilerini hesaplayamayacak kadar panik içinde olduklarını düşünüyorum.

Eskiler, bir olayın konuşulmasının gerçekten olmuş olmasından bile daha kötü sonuçlar doğurabileceğini anlatmak için 'şüyuu vukuundan beter' derlerdi. Az önce de değindiğim gibi, eğer gerçekten Mehmet Şimşek'e bir teklif yapıldıysa bu, ekonominin rayında gitmediğinin birinci ağızdan kabulü anlamına geliyor. İkinci bir seçenek ise haberin muhalefete yakın birileri tarafından sızdırılmış olma ihtimali.

Ekonomi yönetiminin başarısız olduğunu işaret eden bu söylemlerin dolaşımda tutulması aslında  kamuoyunda Bakan Nebati'nin değil, doğrudan Erdoğan'ın başarısızlığının tartışılmasını sağlamaya dönük. 

AKP hükümetlerinde yıllarca Bakanlık yapmış bir isme yeniden teklif yapılmış olmasını gündeme getirmek ve konuşturtmak,  muhalefetten gelen siyasi bir atak değil de masum bir dedikodu olarak karşılanacak oldugundan, bunun yazılıp çizilmesini sağlayanlar mevcut ekonomi yönetimi ve dolayısıyla da Erdogan'a karşı kendi seçmeninde dahi son yıllarda oluşan güvensizlik hissini körüklemeye yönelik gibi görünüyor. 

Ancak sadede gelecek olursak, bu durumda kimin neyi niye yaptığı pek de önemli değil. Mehmet Şimşek'in alanındaki liyakat ve güvenilirliği CHP başta olmak üzere 6lı masanın kalan tüm mukimlerince kabul ediliyor. Yarın muhalefet iktidar olup Mehmet Şimşek'e ekonomiyi emanet etmek istese ben dahil hiç kimse şaşırmaz. 

Esas konu, bu sistem içinde ekonominin başına kim geçerse geçsin bir şey fark etmeyecek olması. Bu sistemden kastım yalnızca tüm yetkilerin tek bir kişide toplandığı Cumhurbaşkanlığı sistemi değil. Parlamenter sisteme de dönülse, ekonominin başına A kişisi de geçse, B kişisi de geçse Türkiye'nin kronik problemlerinin çözülmesi mümkün değil.

Ekonomide ya da bir bütün olarak ülke yönetiminde, 6lı masa liderlerinin iddialarının aksine, uygulanan politikaların başarı ya da başarısızlığının sadece kişilerin liyakatine ya da kişisel kapasitelerine bağlı olduğunu düşünmüyorum. 

Dolayısıyla mesele Nebati - Şimşek meselesi değil, politika meselesidir. Aynı politika uygulandığı sürece parlamenter sistem Türkiye'deki on problemin üçünü, liyakati tartışma dahi kabul etmeyen bir Ekonomi Bakanı ise on sorunun birini çözebilir. Onlarca yıldır her hükümet ile defalarca görülen bir durum için boş vaatler vermeye gerek yok.

Bu oyun oynanmaya devam ettiği sürece kazanan, kuralları da koyan, oyuncuları da seçen kasa olmaya devam edecek. 

Yapılması gereken, bıkmadan tekrar ettiğim üzere, iktidara kim gelirse gelsin bu oyun ve bu kurallar geçerli olduğu sürece sonucun değişmeyeceğini kabullenmek, yoksulluğu yaratan ve sömürü mekanizmasını kalıcı hale getiren bu çürümüş oyunu bozmak. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...