Ana içeriğe atla

İmamoğlu, CHP ve gelecek

Türkiye'de yaşananlara, CHP'de olup bitenlere şaşıran kaldı mı bilmiyorum. Her şey o kadar apaçık ve kör göze parmak şeklinde yapılıyor ki, ben de artık aynı şekilde değerlendirmekte bir sakınca görmüyorum. Öncelikle, Ekrem İmamoğlu'na siyasi yasak getiren cezayı ve sonrasında yaşananları, aşağıdaki paragrafı okuduktan sonra bir kez daha düşünüp, değerlendirmenizi isterim.

"Sayın Kılıçdaroğlu'nun şişen/şişirilen Cumhurbaşkanlığı talebi üzerinden yeni bir taktik hamleyi görüp görmediğini ve dolayısıyla da (6'lı masa ve CHP Genel Merkezi'nde) kişisel talebi üzerinden yapıldığını düşündüğüm kuşatmayı yarıp yar(a)mayacağını görmek için beklememiz gerekecek. Tabii ki harekete geçmesini belirleyecek temel dinamik, kendisinin de durumun böyle olduğunu düşünüp düşünmediğine bağlı. Eğer böyle düşünmüyorsa bu kalıbın dışına çık(a)maz. Kılıçdaroğlu, hareket alanının iyice daralmasına, daraltılmasına (Akşener tarafından) daha fazla sessiz kalacak olur ve bunu yeni bir hamleyle karşılamaz ise, CHP'lilerin iktidar hayali yine, bir kez daha işaretçisinin yanlış hamleleri ile bir başka bahara kalabilir."

Yukarıdaki değerlendirmeyi, iki buçuk ay kadar önce 3 Ekim'de bu sütunda yayınlanan "6'lı masada dama oyunu" başlıklı yazımda yapmış ve bugün karşılaştığımız gündemi boğan gelişmelerin nedenini de anlatmıştım. Devamla da, eğer dikkat edilmez ise bu gelişmelerin ülkeyi bir kez daha AKP/Erdoğan iktidarına mahkum edebilecek sonuçlar yaratabileceğini, eğer böyle olursa da bunun bir numaralı sorumlusunun, ülkenin en kitlesel partisi olan ana muhalefet lideri koltuğunda oturması sebebiyle, Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın ekibi olacağını söylemiştim.

Cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki görüş, eleştiri ve önerilerimi "Erdoğan seçimin anahtarını muhalefete verdi" (14.11.2022), "İmamoğlu'nun sökülen dişleri" (16.05.2022), "Ver İstanbul'u al Türkiye'yi" (23.05.2022) ve "Kazanan İmamoğlu" (04.07.2022) tarihli yazılarımda uzun uzun anlattığım için bunları tekrarlamayacağım.

İmamoğlu'na verilen ceza ve iktidarın bundaki rolü, duruşma gününde Kılıçdaroğlu'nun Almanya'da olması, Almanya heyetinin apar topar geri dönmesi... Akşener'in İmamoğlu ile birlikte otobüsün üstüne çıkarak Cumhurbaşkanlığı adaylığında onu desteklediği şeklinde yorumlanan konuşması... İmamoğlu ile Kaftancıoğlu arasında yaşandığı ileri sürülen tartışmalar... Bahçeli'nin Kılıçdaroğlu'nu savunduğu fantastik açıklamalar zinciri...

İşin magazinini konuşmak, "Şunu şunu duydum, kaynaklarım bunu söylediler" tarzı yazılar yazıp, televizyon programlarında reyting peşinde koşanların uzmanlık alanına giriyor.

Ben ise meselenin aslından uzaklaşmadan, yaklaştığını düşündüğüm büyük hezimete karşı, ilgililerini bir kez daha uyarma ihtiyacı hissediyorum:

Türkiye sanki iki farklı seçime gidiyor gibi... Bir tarafta CHP'nin vizyon açıklamaları, janjanlı (ancak içi çürük) politika vaatleri, fiyakalı danışmanlar var. Diğer tarafta ise sahada olanlar, siyasetin gerçekleri ve herhangi bir şey yapmak isteyen bir siyasi iradenin seçim kazanmak zorunda olduğu gerçeği var.

Muhalif seçmen, milyonlarca insan, koca bir ülke; ana muhalefet partisi ve muhalif bloğun en büyük partisi olan CHP'yi yönetenleri, kendi ajandalarını ve kişisel çıkarlarını bir kenara koyup doğru politikalar ve doğru adayla seçim kazanmaya aylardır ikna etmeye çalışıyor.

İmamoğlu'na gelen ceza sonrası yaşananlar, yakın çalışma ekibi dışındaki partilileriyle, tabanıyla ve seçmeniyle arası gittikçe açılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı yanlış hamleler serisinin son halkası oldu...

Daha önce Kılıçdaroğlu'nun, aday olmak istese de, 6'lı masanın dağılmaması için bu isteğinden vazgeçebileceğini düşündüğümü yazmıştım. Bugün gelinen noktada ise önümüzde, yapılan yanlış hamleler sonucu 6'lı masada oluşan çatlak, olanları kıs kıs gülerek izleyen bir iktidar cephesi, oylarını arttırmayı bırakın, seçmeniyle arası gittikçe açılan bir CHP ve adaylıkta ısrar ettiği bir duruş sergilediği için yönettiği partisinin politik manevra alanını bloke ettiği eleştirileri yapılan bir Kılıçdaroğlu duruyor.

(Kılıçdaroğlu’nun aday olup seçimi de kazanabileceği bir senaryoyu nasıl inşa edebileceğine dair düşüncelerimi de 14.11.2022 tarihli yazımda paylaştığım için tekrar etmeye gerek duymuyorum.)

Burada esas sorulması gereken soru, bu kadar açık bir hatada bu kadar şiddetli bir ısrarın sebebi nedir? İnsanlar, seçmenler bu soruyu soruyor, cevabını da biliyor, gizlisi saklısı kalmadı...

Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki hakimiyetlerini kaybetmek istemeyenlerin, kendi ajandaları dışında bir dertleri olmadığı, bu uğurda Cumhurbaşkanlığı seçimini bile isteye kaybetmeye razı olabilecekleri artık bir şüphe değil, sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek haline geldi.

Seçim kazanmak için hala geç değil. Doğru hamleler yapılırsa bu iktidar hak ettiği yere, tarihin çöplüğüne gömülebilir. Ancak bu bağlamda bazı şeyleri hatırlamak gerektiğini düşünüyorum:

Türkiye siyasetinde hizipçilik, iktidar yolunda yapana pek fayda sağlamaz, yapanın yanına da genellikle kâr kalmamıştır. Türkiye sağının çok iyi yaptığı (ender) şeylerden birisi, kazanacak siyasetçiyi parlatma ve arkasında birleşme yetenekleridir.

AKP iktidarının en güçlü zamanlarını hem parti içinde, hem de merkez ve sağda kurduğu büyük koalisyonla yaşadığını, siyasi çöküşünün ise bu koalisyonun çeşitli sebeplerle çözülmeye başlamasıyla başladığını da unutmamak lazım.

Bu tarz koalisyonları kendi partisi içinde dahi kurmaya yanaşmayan ya da kuramayan, dolayısıyla AKP artıklarına mecbur kalan CHP yönetiminin bu haliyle ülke yönetimine gerçekçi bir şekilde talip olması açıkçası pek mümkün görünmüyor.

CHP yönetiminin, (yönetimi demeye de dilim varmıyor ama, yönetim içerisinde yer alan ve artık herkesin ismini cismini bildiği grubun), önümüzdeki seçime artık küçük siyasi hesaplarının perspektifinden bakmayı bırakması gerekiyor. Ancak kendilerini gördükleri dev aynasından yansıyan ışık gözlerini kamaştırdığından olsa gerek, olacakları sezemedikleri için buna pek niyetli görünmüyorlar.

Aksine, alınan işaretler, otobüs üzerinde Akşener'le verdiği manzara sonrası İmamoğlu'nun, CHP'deki diğer parti içi muhaliflerin akibetine uğrayacağını gösteriyor. (Bu durumda İmamoğlu'na ne olacağı da kendisine bağlı: Doğru hamlelerle önümüzdeki 20 yılın en etkili siyasi figürü olabileceği gibi, Erdoğan'ın da kendisine karşı duyduğu nefreti hesaba katarsak, yapacağı birkaç hata siyasi hayatını da hızla bitirebilir, ancak bu yazının konusu bu değil.)

Partiyi yönetenler hatalarından ders çıkarırlar mı bilmiyorum ama bu tarihi sorumluluğu taşıdıklarını, durumun lamının ciminin pek kalmadığının derhal hatırlanmasını umuyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun görevi bu akıntının önünde durmak değil, önünü açmaktır. Akıntının önüne set çekmeye çalışanlara katıldığı takdirde çok büyük dirençlerle karşılaşacak olan da, bunun sonuçlarının sorumlusu olarak ileride ismi anılacak olan tek kişi de kendisi olacaktır.

Aksi takdirde, yani CHP yönetimi bu şekilde kırıp dökerek, ayak kaydırarak, kendi çıkarları için ülkeyi ateşe atarak yoluna devam etmeyi seçerse, işlerin hiç de tahmin ettikleri gibi sonuçlanmayacağını ifade etmem gerekiyor.

Gelinen durumda CHP seçmeninin tabanıyla arasında o kadar büyük bir boşluk var ki, siyaseti bilenler için CHP seçmeni bugün ağa takılmış balık kümeleri gibi, tekneye çekilip paylaşılmayı bekliyor.

CHP yönetiminin üst üste hataları sonucu, kartlarını doğru oynamayı başarabilirlerse gerek Akşener'in, gerek İmamoğlu'nun ellerinde çok büyük fırsatlar var.

Dolayısıyla istedikleri gibi at koşturabileceklerini zannedenler Dimyat'a pirince giderken bu işin sonunda ellerindeki bulgurdan da olarak tabanlarının büyük bölümünü, belki de partinin büyük bir parçasını kaybederek, her kurultayda yaşanan demokrasi şöleni sonucu kendilerini yeniden seçmek için kullandıkları delegeleriyle kendilerini baş başa bulabilirler.














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen