Ana içeriğe atla

Adana da Sedat Peker'in Diline Düştü

Başka hangi şehrin sokaklarında '(uyuşturucu sattırmak üzere) Torbacı Aranıyor', 'Torbacı 100 metre İleride' veya' Torbacı Bilmemkimin Yeri' gibi yer ve yön belirleyen duvar yazıları ve tabelalar var bilemiyorum ama, Adana ile iş ve ilişkisi bilinen Sedat Peker'in, Adana'nın Türkiye'nin en çok uyuşturucu satılan ikinci ili olduğuna yönelik iddiasının doğru olma olasılığı çok yüksek.

Hukuksuzluğun, gayri meşruluğun, insan hayatının hiçe sayıldığı bu fotoğrafın nedeni, Adana'nın, Türkiye ile birlikte, ekonomik ve sosyal olarak çöken şehirlerin en başında gelmesi. 

Adana eski Yeşilçam filmlerinde dünyaya zenginliğin ve bereketin yüzü olarak gösterilirken, tarımın ve sanayinin yok edilmesine yol açan neoliberal ekonomik uygulamalar nedeniyle on binlerce işçinin çalıştığı fabrikalar kapandı, tarım birlikleri tasfiye edildi, Çukobirlik'in kapısına kilit vuruldu. 

Doğu ve Güneydoğu'dan her geçen yıl artarak aldığı iç göç ile oluşan gecekondu mahallelerinde yaşayanlar, Adana'yı işsizlik ve gelir dağılımı uçurumu açısından Türkiye'de birinci sıraya oturtmakla kalmadı, şehrin sosyal dokusunun tahrip edilmesinde de rol sahibi olarak kirli siyaset ve mafyanın kentin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesinin önünü açtı. 

Genel ve yerel yönetimlerin şehirdeki bu işsiz ve mutsuz yüz binlerce kişiyi topluma kazandırma temelli hiçbir üretim ve sosyal projesi görülmezken, her ikisinin de yaptığı 'hizmet' olarak ancak, açlık ve yoksulluğu yönetme temelli uygulanan, yardım kolisi dağıtmak başta olmak üzere yapılan ayni ve nakdi yardımlar oluyor.

Türkiye'nin en çok uyuşturucu satılan ikinci ili Adana, aynı zamanda kentin talan edilmesi temelli bir anlayışla yönetildiği için de kentin kaynakları başta şehir yöneticileri ve bunlarla ilişki içindeki çeteler tarafından peşkeş ediliyor. Kirli ve şaibeli iş ve işlemlerde uzmanlaşmış ve her dönem aynı isimlerden oluşan şehir bürokrasisi, siyasete ve onun arkasını dayadığı mafyaya hizmet ediyor.

Bu 'hizmete' sadece iki örnek verecek olursak; büyük ölçeklerde değerli hazine arazileri ile belediye arsalarına el konulması ile yüzlerce milyon dolarlık raylı sistem skandalı orta yerde duruyor. Bu iki örnekte olduğu gibi, onyıllar boyunca şehrin değerli kaynakları yok edildi ve gelirleri ipotek altına alındı.

'Bu iki örnek' ve daha onlarca iş ve işlemin, sonradan seçilenler tarafından da hiç sorgulanmaması, bu kadroların bildikleri, uyguladıkları ve sonuç aldıkları yolun, yeni sermaye birikimleri için kullanılmasında meşruiyet sağlıyor. 

Açık konuşmak gerekirse, bu anlattıklarım hiç de öyle gizli saklı şeyler değil. Bilinmeyen tek şey, niyesi ve nasılı.

İşte Sedat Peker'in, içinde Adana örneğinin de olduğu videoları ile ülkenin bir numaralı Youtube fenomeni olmasını sağlayan şey, aktarıcısının önündeki sıfattan ari olarak, kendi talebini yaratıp, hedefine ulaşan bu detayları veriyor olması.

Bu açıdan bakıldığında, bir pazarlama aracı olarak gazetelerin, televizyon haber programlarının ya da şimdiki moda haliyle Youtube kanallarının izleyici ve etkisinin gücü, haber ya da bilgi olarak aktarılanın ve sunulanın değerine verilen toplumsal bir yanıttan fazlası değil. Bu yanıtın kimler tarafından verildiği ayrı bir değerlendirme konusu elbette ama yediden yetmişe herkesin ilgisini çekip izlenmesinden dolayı, Peker örneği bilinen tüm parametreleri sarsan bir sonuca tekabül ediyor.

Mevcut siyaset ve gazetecilik anlayışı, tüm bu yaşananları ve çürümüşlüğü aydınlatarak sorunlara çözüm arayan bir çerçeveye oturmak yerine, bunları halının altına süpürme, yok sayma anlayışı üzerine kurulmuş durumda.

Siyasetçiler ve gazeteciler (en azından büyük çoğunluğu), çelişkiyi ayırt edici şekilde topluma göstermek ve sorunu çözmek yerine bunu düzen içinde sönümletecek bir mekanizmanın aparatlarına dönüşünce, ülkeyi yerinden oynatan mafya babası 'Youtuber' örneğinde olduğu gibi, bilginin önüne çekilen bentleri yıkıp aşacak yeni seçenekler ortaya çıkıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun da tanınan bir internet yayıncısının yayınına katılıp, aldığı 300.000 izlenmenin CHP'lileri mutlu ettiği, Sedat Peker'in ise saatler içerisinde milyonlar tarafından izlenerek ana muhalefet liderini katlayarak bıraktığı bu ortamda herkesin aklında tutması gereken şey şu ki, kaç kişi tarafından izlendiğinizi direkt olarak etkileyen faktör, ne anlattığınızdır. Aksi takdirde tüm medyayı elinde bulunduran iktidarın hiçbir problem yaşamaması gerekirdi.

Yani mesele kimin ne kadar kirli olduğu ve kimden hesap sorulması gerektiği değil; bu ilişkileri ortaya çıkarıp besleyen mekanizmada. Bunun parçalanması gerekiyor. Gerisi laf-ü güzaf.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen