Ana içeriğe atla

Çalıya Vuranlara Dikkat

Mevsimi gelip de avcılar kuş avına çıktıklarında, ellerindeki uzun sopalarla çalıya vurur ve kuşların havalanmasını sağlarlar. Kuşlar korkup havalanınca kolay hedef ve dolayısıyla av haline gelirler. Tüfeği ateşleyince ileri atılan av köpekleri de yaralanan ya da ölen kuşları bulup getirerek avcının önüne bırakır. 

Gezilerini arttıran siyasetçilerin, etraflarına toplanan kalabalıklara sorduğu "Nasılsınız, halinizden memnun musunuz?", "Çarşı pazarın durumu ne?" gibi sorular da vatandaşta, avcının çalıya vurma etkisi yaratıyor. Öfkeyi köpürtüyorlar.

Elindeki elektrik, doğal gaz faturasını gösterip feveran edenlere, çarşı pazara çıkıp bir önceki haftaki fiyat etiketlerine rahmet okutan rakamları görenlere, insanların bunları anlatırken bile göz bebeklerinin sinirden büyümesine tanıklık ediyoruz. 

Aldığı emekli maaşına yapılan üç kuruşluk artışın daha maaşına yansımadan erimesine kızan, verip veriştiriyor. 3600 ek gösterge sözü verildiği halde yerine getirilmeyen memur da, prim gün sayısı dolduğu halde emekli olamayan EYT'li de, emekli olup da 805 lira maaşa bağlanan da kızgın.

Ve en çok da Tik Tok, İnstagram, Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarını yaygın olarak kullanmaları sebebiyle gençlerin sesi çıkıyor. Üniversite bitirmiş olmalarına rağmen iş bulamayanların, yıllardır atanamayanların, bulduğu işte kazandığı üç kuruş enflasyon karşısında kuşa dönenlerin hayal kırıklığı her geçen gün derinleşiyor. Ülkesinden umudu keserek yurt dışına gitmenin yollarını arayanlar hızla artıyor. 

Çiftçi kızıyor, işçi kızıyor, memur kızıyor, emekli kızıyor, yurt bulamayan öğrenci kızıyor, pazarda filesini dolduramayan ev hanımı kızıyor, iş bulamayan kızıyor. Herkes de haklı.

Hepimizin bildiği bu gerçekleri yeniden sıralamamın nedeni, 19 yıldan bu yana iktidar olan Erdoğan vatandaşın bu haklı talepleri niye karşılanmıyor sorusuna cevap aramamdan değil. Erdoğan istiyor olsa tüm bu sorunları bıçak gibi keserek bitirebilir, ama bunu yapmıyor, yapmayacak. İktidarı zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptı, amaç da buydu zaten.

Dolayısıyla bunda bir gariplik yok.

Buradan daha büyük bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Biriken ve iktidara yönelen haklı öfke, yukarıda tekrar tekrar sıraladığım sorunların başımıza sarılmasında iktidar kadar meclisteki muhalefet partilerin de sorumluluğu olduğu gerçeğini karartıyor.  

Mesela, milyonlarca insanı ilgilendiren EYT'li meselesinden başlayalım. Bir vatandaş emekli olması için ödediği prim yeterli olsa da emeklilik için bir de yaş sınırı getirildiği için yaşı dolmadan emekli olamıyor. 19 yıldan bu yana AKP iktidarda olduğu için vatandaş haklı olarak Erdoğan'ı suçluyor. 

Ancak soruna sebep olan 4447 sayılı bu yasa 1999 tarihli, yasalaşmasına önayak olan da şimdi çalıya vuranların da içinde olduğu Bülent Ecevit hükümetiydi. Mesut Yılmaz ile Devlet Bahçeli de yardımcıları. Bu yasayı IMF'ye verdikleri niyet mektubu ile önce söz verip sonra da çıkardılar. Bu yasa çıktığında Erdoğan daha AKP'nin kuruluşu için çalışıyordu. Erdoğan pekala Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu yasayı değiştirebilirdi elbette, ancak yapmadı, yapmasını da beklemiyoruz.  Bunu yapmadığı için sandıkta bunun cezasını da çekiyor, çekecek, burada anormal bir durum yok.

Esas tehlike, şimdi çalılara vurup öfke köpürtenlerin, vatandaşta oluşan tepki dalgasının üzerine çıkmış sörf yapanların, bu yasayı çıkaranların ta kendileri olması. Üstüne üstlük, verdikleri yuvarlak vaatlerin satır araları okunduğunda sorunu kökünden çözecek adımları atmayı tahayyül dahi edemedikleri de açıkça görülebiliyor.

Bir başka örnek olarak, bugün çarşı pazardaki yangının en önemli sebeplerinden biri çiftçinin üretim maliyetlerini arttıran gübredeki fahiş fiyat artışlarıysa, bu meselenin ortaya çıkışı, gübre fabrikalarının özelleştirilmesi ile başladı. Talan kanunu 1998 yılında IMF talimatıyla çıkarılmıştı. Bu kanun kapsamında oluşturulan satış dosyası 2003 tarihinde Rekabet Kurumuna gönderildi ve 08.01.2004 tarihinde onaylandı. Satış kararı alındığı tarihte Türkiye'de kompoze ve azotlu gübre üretiminin tamamını, hepsi yerli olan 4 kuruluş yapıyordu.

Bunlar;

1- Toros Gübre ve Kimya Endüstrisi A.Ş. (Toros Gübre), 

2- Bandırma Gübre Fabrikaları A.Ş. (Bagfaş) ve Ege Gübre Sanayii A.Ş.

3- Gübre Fabrikaları T.A.Ş. (Gübretaş). 

4- Türkiye Gübre Sanayii A.Ş. (Tügsaş)’nin bağlı kuruluşları olan; - İstanbul Gübre Sanayii A.Ş. (İgsaş), - Gemlik Gübre Sanayii A.Ş. - Samsun Gübre Sanayii A.Ş. - Kütahya Gübre Sanayii A.Ş.

Hiç geriye gitmeden bir başka örnek; daha yeni açıklanan rakamlara göre, sadece son bir yılda elli binin üzerinde çiftçi tarlasını ekmekten vazgeçti. Toprağını terk edip büyükşehirlere göçtü ve ucuz işçi kervanına katıldı. Bunun sebeplerini de fazla uzakta aramaya gerek yok.

Birçok üründe dünyanın önde gelen üreticilerinin başında gelen ülkemizin şimdi her yıl milyarlarca dolarlık tarım ürünü ithal etmesinin de en büyük nedeni, milli tarımı tasfiye eden tarım politikalarının daha Erdoğan öncesi dönemden itibaren kabul edilmesi. Bunun bir sonucu örneğin, Güney ve Güneydoğu dahil olmak üzere ülkemizin yarısında örgütlü olan, çiftçinin bütün üretici girdisini karşılayan, ürettiği ürününe de alım garantisi verip, kendi tesislerinde entegre olarak işleyen başta Çukobirlik olmak üzere bir ikisi hariç bütün birliklerinin tasfiye edilmesi oldu. (16.06.2000 tarih ve 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun)

Bir başka can acıtıcı örnek de durmadan şişen elektrik faturalarıyla ilgili. Vatandaş haklı olarak Erdoğan'a kızıyor. Erdoğan isterse bu şirketleri kamulaştırarak piyasanın elinden kurtarır, vatandaşın cüzdanındaki yangını hafifletebilir. Ama dediğim gibi yapmıyor, yapmaz, bunda da anormal bir durum yok. 

Gözden kaçırılmaması gereken nokta, elektrik dağıtım şirketlerinin talan edilmesine yol açan yasaları Erdoğan çıkarmadı. Erdoğan o yasaların verdiği dayanarak bu talanı icra etti. (03.03.2001 Tarih ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4694 sayılı Elektrik Piyasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun)

Gübre fabrikalarının satılması, tarım birliklerinin tasfiye edilmesi, taban fiyat uygulamasının kaldırılması, Ziraat Bankası ile Halkbank'ın üreticilere verdiği desteğin kesilmesi gibi bugün yaşadığınız bir çok sorunun anası, aynı hükümet döneminde IMF'ye verilen taahhütler ve bu doğrultuda çıkarılan yasalardır. (13 Mart 2001) 

Yine bu yasaları da değiştirmediği ve uyguladığı için Erdoğan'a kızabilir, eleştirebilir ve yerden yere vurabiliriz. Ama bu yasayı Erdoğan değil de CHP de iktidara gelse o uygulayacaktı. Çünkü bu yasalar neoliberal ekonomi politikalarının yerleştirilmesi için IMF talimatıyla çıkarıldı. Hatta Kemal Derviş belki CHP iktidara gelir diye CHP'den milletvekili bile yapılmıştı. 

Özellikle tekrar etmek isterim ki, asıl tehlike, içini dışını artık herkesin çok iyi bildiği ve vatandaş tarafından sandıkta cezası kesilecek olan Erdoğan ve iktidar partisi değil. 

Bugün asıl tehlike bu yıkım sürecini başlatan ve sürdüren hükümetlerde bürokrat ve bakan olan birçok kişinin, hiçbir pişmanlık ve değişim belirtisi göstermeden, kendi çıkardıkları yasalarla yoksullaşan milyonlarca insanın bundan kaynaklanan öfkesini yöneterek CHP, İYİP, DEVA, Saadet veya Gelecek partisinde iktidar hedefliyor olması.

Bugün çalıya vurulunca bütün öfkesini Erdoğan'a yöneltenlere, çalıya vuranların bazılarının da bizi ensemizden yakalayıp, ölü ya da diri, sermayenin dizinin dibine taşıyanlarla aynı kişiler olduğunu göstermek zorundayız.

Aksi takdirde yoksulluk da, yolsuzluk da, haksızlık da baki kalacak.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen