Yerelden
genele yollarına bir militan olarak başlayan politikacılar, geçirdikleri evreler sonrasında
sıklıkla güç kullanan bir lidere dönüşüyor.
Son durakları ise, tartışmasız, klancılık.
Son
durağa(klancılık) kadar kat edilmesi
gereken uzun yolu tarif edebilmek için gücü kimin ele geçirip kullandığını örneklendirmemiz,
son tahlilde de ‘para ve yasal otorite’yi ( güç) kimin kullandığına bakmamız
gerekiyor.
Hırs
ve ego yönetiminde başarısız, zayıf kişilikli bir sefil bile, parayı ve şiddeti
kullanma (yasal otorite) erişim kapasitesine ulaştığı aşamada, iktidarını
mutlaklaştırmak için para ve otoritersini kullanmaktan çekinmiyor. Bunların çoğundan iç politika tartışmalarında
ve dünyanın her hangi bir yerinde ‘kudretli bir lider’ olarak da bahsedilebiliyor.
Kim
bunlar diye merak edeniniz çıkarsa eğer, sıralama yapmaya dünyadaki
liderlerden, ülkemizdeki yöneticilerden, şehrinizdeki Belediye Başkanlarından
keyfe keder isim yazabilirsiniz, listeniz bayağı uzun olacaktır.
Neden
buraya geldik, neden bunları anlatıyorum?
Halkın
sorunlarını çözme temelli sözler vererek siyasi irade devri alan siyasetçilerin
paradigma değişikliği yapmadan başarılı olmaları mümkün değil; Çünkü yoksulluk,
onların iyi ya da kötü ekonomik kararlarının değil, daha fazla kar daha fazla
sömürü için kendi kendini bile yok eden eşitsiz gelişimin, yani tekelci kapitalizmin
bir sonucu.
Bu
sistem içinde kalındığı sürece eşitsizlik süreklidir; bir yanda ezen diğer
yanda ezilen olacak ve aradaki uçurum giderek artacaktır.
İstatistik
rakamlarını her gün gözümüze sokan koltuk peşindeki, ‘O yönetemiyor biz
gelelim’ diyen siyasetçilerin aktardığı rakamlara göre, on milyonlarca kişi
yakın zamanda taksitini ödeyemeyeceği için atılacağı evinde oturuyor. Bankalar borcu ödenmeyen yüz binlerce
otomobile el koydu, koymaya devam ediyor ve vatandaşın bankalara olan borcu(
büyük çoğunluk için) ödenemez limitlere ulaşmış durumda.
Artık
temel gıda maddelerini üretemediğimiz için ithal ediyoruz. Açlık sınırında
yaşayanların sayısı 18 milyona ulaştı. Sistem her yıl 1 milyon yeni işsiz
üretiyor. Bunun çoğu da genç. İş aramaktan yorulup vazgeçenler büyük rakamlara
ulaştı. Bunlar zaten herkesin bildiği, yaşadığı gerçekler.
Halk
şimdilik bu sonuçların oluşmasına yol açan kararların hepsinin altında aynı ekonomik
düzeni benimseyen, neoliberal politikacıların imzalarının olduğunu bilse de
ezici çoğunluk yarınını aydınlatacak, gerçeğin peşine düşecek soruları sormaya
başlamadı.
Neden
buralara geldik?
Tekeller
zamanının siyasetidir yaşadıklarımız.
24
Ocak ekonomi kararları olarak bilinen ve liberal yasaları uygulamak için
gerçekleştirilen 1980 askeri darbesinin ardından hükümeti Dünya Bankası’nın
adamı Turgut Özal kurmuştu.( Partisinin 4 eğilimi birleştirmesiyle övünürdü), Ardından
ülkenin iki büyük kitle partisinin koalisyonunda( DYP-SHP) Gümrük Birliği
anlaşması imzalandı (1994). Bu anlaşma
ile tarımda büyük bir tasfiye başladı. Köyler boşaldı, çiftçiler ucuz işgücü
olarak gecekondulara akın etti.
1999 krizi ile ülkemiz IMF sopası ile çıkarılan, Dünya
Bankası menşeli Kemal Derviş yasalarıyla finans kapitale ‘çapalandı’. Bu
yasaların altında da neredeyse ülkenin bütün siyasi partilerinin imzası var. O
Kemal Derviş ki daha sonra düzenin mağdurlarından oy alarak iktidara gelmesi
beklenen CHP’ye de ekonomiden sorumlu Genel Başkan yardımcısı yapıldı. Daha
sonra da O’nun mirası ile hep devam edildi…
Vatandaş köşeye sıkışmıştı yani; oyu ile iktidarı
değiştirse bile düzenin değişmeyeceği gösterilmişti.
Ekonomik alanlarda gerçekleşen tekelleşme
siyasete de bu şekilde yansıdı. Partiler arasındaki temel çelişkiler neredeyse yok denecek kadar azaldı. Partiler
birkaç tekelin denetiminde, farklı sosyal katmanlarda alıcı bulunan değişik
ürünlere benziyor. Üretim ve pazarda tekelleşme ile paralel olarak partilerde
de tek tipleşme, tekellerin denetimindeki organizasyonlara dönüştü.
Felaket
reçetesi tamamlanmış, halk ‘ yönetilebilir hale getirilmek için ’yeteri kadar da
yoksullaştırılmıştır.
Oysa
vatandaşı yoksullaştırmak aptalca ve bir o kadar da kendileri için tehlikeye
davetiye çıkarmak aslında.
Neden?
Yoksulluk,
ortak bir dile dönüşüyor ve çoğalıyor. Umutsuz şekilde fakirleşenlerin
kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadı ve bu nedenle ölmeye ve kendilerini öldürmeye
başladılar. Birkaç gün içinde bu haberler gündemden düşer ve nedenlerinin
sorgulanması artık yapılmaz ama biliyoruz ki bu sorun devam ediyor ve yoksullar
çoğalıyorlar.
Militan
olarak yola çıkanların, iktidarlarını mutlaklaştırdıktan sonra klanlaşması ile
çıkmıştık yola; Paradigma değişikliği yapmadan yapabilecek şeyler temel
sorunları çözemediği için, iktidarı devretmek yerine, klanlaşma yoluna girerek
mutlak iktidara ulaşmaya çalışıyorlar.
Buradaki
örnek olarak Erdoğan’ı görenler olabilir ama sadece O mu acaba oturduğu
koltuktan kalkmamak için klanlaşma yoluna giren ve sonsuza kadar orada kalmaya
çalışan.
Bakın
şöyle bir çevrenize; Siyasi parti liderinden tutun da at arabacılar dernek
başkanına kadar kim oturduğu koltuktan kalkıyor ki? Sanmayalım ki bu
koltuktakinin kişisel iradesine bağlı; hayır siyasi partiler yasası ile bu
onların da boyunu aşan bir tercih.
Halk
yoksullaştıkça korkusuzlaşıyor, ölüme meydan okuyor, ölüyor, kendini öldürüyor;
Onlar( Koltuktakiler) ise yalnızlaşıyor.
Tek
tipleşen, tekellerin propaganda makinalarına dönüşen parti ve politikacılar
kalpleri, vicdanları ve beyinleri yerine karar alma değerleri manipüle edilmiş
vatandaşlarla yapılan anketleri takip ediyor ve etraflarındaki küçük bir
gurubun çıkarını halkın çıkarlarının önüne koyuyorlar.
Ülkemiz
içindekilerin nefes alamayacakları bir labirente dönüşüyor.
TURGAY DEVELİ
Yorumlar
Yorum Gönder