Ana içeriğe atla

CHP'lileri Sırtına Binilecek Eşek mi Sanıyorlar?!


Türk siyasetinin ana omurgasını oluşturan Ak Parti ve CHP, açık bir saldırı altında.

Ak Parti’den ikiz parti doğurtmaya çalışanlar, CHP’nin siyasi iradesine de medya müdahaleleri ile yol çizmeye çalışıyor!

"Erdoğan gitsin, CHP de gelmek istiyorsa bizim çıkarlarımıza dokunamayacak durumda olsun" diyerek iki ayrı saldırı başlatanlar, aslında tek merkezli.

Amaçları açık, “başka” türlü engelleyemedikleri Erdoğan’ın partisine, Davutoğlu ve Babacan’la ikiz doğum yaptırarak güçsüzleştirmek. Yerine de, Hasan Cemal’in Çarşamba günü T24 sitesindeki yazısında açıkça belirttiği gibi, siyasi iradesini yeniden formüle ederek kuşattıkları CHP yoluyla kendilerinin hep iktidarda kalmasını sağlayacak bir iklimi yaratmak.

Ak Parti, dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın liderliğine karşı yapılan saldırı, şimdiye kadar olanların en güçlüsü ve en kapsamlısı. Çünkü önceki denemeleri işe yaramadı ve bu kez 'yenilen ordular çabuk öğrenir’ saptamasındaki gibi daha bilgili, deneyimli ve daha örtülü davranıyorlar.

Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan’ı partileşmesi için sahaya sürenlerin yaşattığı sıkıntının boyutlarını tam olarak ölçemeyen 17 yıllık iktidar partisi telaş içerisinde, karşı karşıya bulunduğu ‘ikiz’ sancısının, gebeliğin gerçek mi yalancı mı olduğunu anlayamadığından çaresizce kıvranıyor.

Gerek Erdoğan tarafı, gerekse de operasyoncular endişeli: çünkü birbirlerini iyi tanıyorlar.

Erdoğan, Davutoğlu ve Babacan’ın müktesabatını iyi bildiğinden (Kendisine bu iki ismi kimlerin önerdiğini, bunlar eliyle iktidarının önündeki hangi sorunları aştığı, gözlerinin önünden film şeridi gibi akıyordur!) nasıl bir güç ile karşı karşıya olduğunu az çok biliyor.

Davutoğlu ve Babacan da 2008’den bu yana 'yoldan çıktığı’ için(!) ‘terbiye’ edilmeye çalışılan Erdoğan’ın tahtı kolay teslim etmeyeceğini, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerinde tecrübe ettiklerinden, şimdiki zamanın ruhunu kavramaya çalışıyorlar.

Şimdi iktidar karşıtı medyanın, Ak Parti'ye karşı olan güçlerin kudretini göstermek için özenle bu iki girişimi gündeme getirmeleri ile, Hasan Cemal’in Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP üzerinden formüle etmeye çalıştığı ‘yeni düzen’ mühendisliği birbirine paralel.

Gözlerine kestirdikleri, daha düne kadar “Statükocu, Ergenekoncu, Katil “ diye her gün televizyonlardan, gazete manşet ve köşelerinden CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na demediklerini bırakmayanlar hem de!

Sürecin tamamı, aynı ekonomik ve siyasi düzene itaat edilmesini isteyen, bu ülkede yaşayan herkesin yoksullaşması temelli sömürü zincirini kuran sermayenin gelgit formülasyonudur.

Onların, önce Ak Parti'de bulup 2008 sonrası Erdoğan’ın şahsında yitirdikleri güveni ve çıkarları doğrultusunda yaptıkları işbirliğini CHP çatısı altında yedekleme arayışları gerçekleşirse, bu ülkenin geleceğinde mutsuz ve umutsuz milyonlar için değişen hiçbir şey olmayacak.

Onların sorunu "çizgiyi” aşan Erdoğan gönderip, iktidarı, Hasan Cemal’in yazdığı şekliyle, CHP’ye teslim etmek.

Diyorlar ki yani, "Ak Parti ile işimiz bitti, şimdi CHP’nin, sizin, sırtınıza binerek yolumuza devam edeceğiz!"

Yolları da Ak Partili, CHP’li, MHP’li, İYİ Partili, HDP’li ve hepsinden de umudunu kesmiş yoksul 80 milyonluk halkımızı daha da sömürecek formüllerle soymaya devam etmek.

Erdoğan'ın yönetimini beğenmemek, yaptıklarını eleştirmek ve ülkemizin daha iyisine layık olduğuna inanarak siyaset yaparız ama Erdoğan gitsin de her şeye razıyız demeyiz.

Bu sizin oyununuz, sizin planınız.

Bizim temel siyasi hedefimiz, sömürü çarkınızı kırarak asıl sizden kurtulmak. Sizin olmadığınız bir siyasi gelecek, zaten Erdoğanlar üretemeyecek 

CHP’lileri sırtına binilecek eşek mi sanıyorsunuz?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...

Yeni gerçeklikler...

Eger barış süreci akamete uğramaz, uğratılmaz, yani alt kimlik milliyetçiliğinin siyaset üzerinde yaptığı serap etkisi dağılırsa ortaya çıkacak sosyolojik iklim, siyasetteki tıkanıklığı açacak seçeneklerin oluşmasının önünü açabilir. Aslında barış sürecinin de siyasi, ekonomik ve jeopolitik tıkanmaların bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Eski hikayeler albenisini kaybettikçe anlatıcılarının özgül ağırlığı da ortadan kayboluyor, farklı yollar aranması kaçınılmaz oluyor. Aynı emareler muhafazakar-laik çatışmasını kaşımanın ekonomik resmin üzerini örtmeye yetmemesi gerçeğinin ayyuka çıkması konusunda da görülebilir. Ama oralara şimdi girmeyelim... Alt kimlik tartışmalarının olmadığı bir Türkiye, siyasetin elle tutulur konular tartışılarak yapılmasını gerektiren bir ortama zemin hazırlayacaktır, en azından umudumuz o yönde. Böyle bir Türkiye'nin siyasi haritası nasıl görünür diye merak edenler varsa, son Almanya seçimlerine bir göz atmalarını öneririm. Sosyal Demokrasi'nin, anavat...

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...