Ana içeriğe atla

Oturduğunuz Koltuklar Yaşayanların Gençliği, Düşenlerin Yadigarıdır

Belediye Başkanları, canla, kanla, terle, inancın ve ideallerin tarihsel birikimi ile kazanılmış "Yaşayanların geçmişi, düşenlerin yadiğarı" her biri siyasi mevzi olan koltuklarda oturduklarını unutmamalı.  O koltuklar milyonlarca insanın eşit, adil ve ve kardeşçe yeni bir gelecek umudunun da simgesidir aynı zamanda. 

Terli, sıcak mı sıcak bir Ağustos'tan kaçarak Torosların yamaçlarındaki serinliğe ulaşıp, içimizde gürgen ağacının dibine açılmış bir yörük çadırı yaratırdık. Dadaloğlu türküleri çığırır, nehrin sularını arkamıza alarak dolana dolana ovaya inerdik. Sazın mızrabı göğsümüzü döverken, zihnimizde mendillerini sallayarak halaya durmuş kızlar uçuşurdu.

"Koşullar tarafından kuşatılmış insanın nasıl düşüneceği, maddi yaşamının, toplumsal ilişkilerinin bir sonucu olarak şekillenir. Koşulları değiştiren öznenin ta kendisidir. Aklın sadece basit bir aydınlanma aracı değil, gerçekliğin bir parçası olduğunu kavradığımızda, çok şey yeniden değişecektir...." diye tartışırdık geceler boyu.

İçimizde özlemin tohumunu yeşerttiğimizde yüreğimiz tomurcuğa dururdu. Umudun türküleri dudaklarımızın arasında ıslık ıslık çoğalırken duvarların rengi değişir, gökyüzü genişlerdi.

İnsanın izlediği yol önünden silinince, suskunluktan yapacaklarının hepsini dünde bırakır, içi sözcük kuyusuna döner. Karşısına ayrıntıları bol bir yaşam çıkınca veya gözleri ayrıntıları görmeyi öğrenince, geneli gözden kaçırarak, günlük yaşamın hiçbir yere çıkmayan daracık sokaklarında, kendini yitirip dilsizleşir.

Bu insanların çoğu şimdi aklaşmış saçlarıyla, ıssız park köşelerinde gençliklerini arıyor. Ölümü göze almışlar, kimi 6 kimisi 12 yıl yatıp çıkmıştı. Sadece annelerinin değil hepimizin gözlerinde türküleşen kimileri de girdikleri hücrelerinden hiç çıkamamıştı. Geçmiş kokan mırıltıları, içlerine yalnızlıklarını dolduruyor. Gecikmişliğin kokusu içlerini yakıp kavuruyor.

İçlerinin en derinlerindeki uçurumun kenarında asılı kalmış son isyan tohumu şimdi daha da derinlere yuvarlanıyor. 40-50 yıldan fazla zamanı birkaç dakika içinde yüreklerinin en kuytu yerinde pamuk ipliği gibi didikleyip harmanlıyorlar.

Her adımları, diz boyu kara batmış gibi yavaş ve yorgunluğu anlatır... Zihinlerinde en çok umudu yitirmenin ağırlığı ile sırtlarında taşıdıkları geçmişlerinin yükü birleşir.

Çaydan çok anılarımı demlediğim gecelerde, onların hüznü benim de yüzüme yapışıp asılı kalır, gerdek kapısından giren gelin gibi nazlı nazlı salınır, içimin en ağır mahkemesinde hep kendi kendimi yargılarken bulurum kendimi.

Bu sadece 78'lilerin değil, 68'lilerin de hikayesidir aynı zamanda.

Hatta bir nesle devrim diye yutturulan 27 Mayıs öncesinin, daha da geriye gidersek Sabahattin Ali'nin, Nazım Hikmet'in ve daha nice isimsiz devrimcinin hikayesidir anlatılan.

Başkanlar, canla, kanla, terle, inancın ve ideallerin tarihsel birikimi ile oturdukları o  koltuklarda, Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'Yerel yönetimler rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkarılmalı, yapılandırılmalı' uyarısına yol açan ilişkilerden geri durmalı. "Ölü taklidi" yapmamalılar.


Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik mücadelesi yolunda yoksulluğun kökünü kazıyacak yeni bir yaşam biçimi örgütlemek, yeni bir gelecek kurmaya çalışmak ise yaşayanlara, Vedat Türkali'nin ünlü şiirindeki gibi "Boşuna çekilmedi bunca acılar" dedirtebilir ki, zaten bundan daha fazlasını beklediklerini de sanmam.

Düşenlerin anısı ve yaşayanların geçmişi bu kadarını bile hak etmiyor mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...