Küreselleşme dediğimiz fenomen ve günümüzün hakim ekonomik düzeni neo-liberalizm şunun şurasında 30-40 yıllık bir geçmişe sahipken, bize sürekli olarak bunun öncesinin de var olduğu gerçeği unutturulmaya çalışılıyor.
İktidarın alternatif bir gerçeklik, alternatif bir tarih yaratmak için kurgulanan ve dünya çapında yıllardır uygulanan bir stratejiyi -farkında olarak ya da olmadan- arakladığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Erdoğan'ın, 'Ak Parti'nin kaderi Türkiye'nin kaderiyle bütünleşmiştir.' demesi gibi, sürekli kafamıza kafamıza vurulan bir "bizden (veya bu düzenden) öncesi yoktu, bizsiz bir gelecek olamaz" mesajı ile varmak istedikleri nokta, tarım birlikleriyle, kooperatifleriyle, yerli tohumlarıyla tarımda kendine yetip üstüne ihracat geliri elde eden bir Türkiye sanki hiç olmamışcasına, çiftçilere 'dünya böyle, halinize şükredin' diyorlar.
Bölgelerindeki sendikalı fabrikaların üretimi, sendika gibi 'problemlerin' olmadığı Çin'e kaydırılana kadar insani standartlarda çalıştıkları bir işleri yokmuşçasına, işsiz kalan Amerikalı otomotiv işçilerine 'dünya böyle, ayakta kalmak isteyenler 50 yaşından sonra da olsa yeni meslek öğrenmeli' dendiği gibi. (Sonra aklımızla dalga geçer gibi yıllarca 'Yahu bu insanlar neden Trump'a oy veriyor?' diye tartışıyorlar.)
Dönüp dünyanın diğer ucundaki modern çalışma kamplarında adeta hapis tutularak Amerikalı şirketler için günde 20 saat çalışarak akıllı telefon üreten Çinli işçilere, Çin'in üstlendiği dünyanın üretim lokomotifi rolünü anlattıkları, hatta ona bile zahmet etmeden sırtlarında devletin sopasıyla çalıştırmaları gibi.
Eskinin Doğu Almanya'sından (Demokratik Alman Cumhuriyeti) 'özgürleştirildikten' sonra ancak sosyal yardımlarla ayakta kalabilen, parasının yettiği tavuğun içinde tavuktan çok antibiyotik olan güya refah ülkesi Almanya'nın vatandaşlarına, 'düşük gelir gruplarının ucuz gıdaya erişimi için böylesi gerekli' masalları anlatmaları gibi. (Sonra aklımızla dalga geçer gibi yıllarca 'Yahu bu insanlar neden ırkçı AfD'ye oy veriyor?' diye tartışıyorlar.)
En iyi şartlarda yetişip en iyi eğitimi alarak işe girdiği küresel şirkete bir ev, bir araba ve yılda bir yurtdışı tatili için ömrünü vermek zorunda olduğuna inandırdıkları beyaz yakalıları, denetim raporlarında 'insani sermaye' olarak adlandırdıkları gibi. (Bir insana 'mal' demenin daha kibarca bir yöntemini araştırsak bulamayız muhtemelen.)
Oysa biz biliyoruz ki, Türkiye'nin kaderi ne Ak Parti'yle ne de onunla aynı ekonomik modeli benimseyen ülkemizdeki ya da dünyanın herhangi bir köşesindeki partilerle bütünleşik olmadığı gibi, bu dünyanın geleceği de şimdiki yerleşik düzenle bütünleşmiş değildir. Bizim başka bir tarihimiz var.
Başka bir gelecek de mümkün. Bu bilinç, uzun zamandır mevzi kaybetmekte olduğumuz bu savaşta elimizde kalan en değerli cephane, geçilemez bir direniş hattıdır. Biz bunu biliyoruz, bu bilginin elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz.
Bu bilinç, milyonlarca harf ile dizilmiş kelimelerle ifade ettiğimiz hayatın ya da suyu almış çeliğin, insan zihnindeki suretidir. İnsanlık olarak yenile yenile öğrendiğimiz savaşların bir bakiyesidir.
Çeşitli bireylere, gruplara, meslek mensuplarına, değişik milletlere değil, insanlığa ait kolektif bir bilinçtir.
Yorumlar
Yorum Gönder