Ana içeriğe atla

Kılıç ve Düğüm

Büyük İskender'e atfedilen Gordion düğümü söylencesi meşhurdur. Efsaneye göre bundan 25 yüzyıl kadar önce, Frigya kralı Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios tapınağına adar ve arabayı kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlar. Ankara- Polatlı yakınlarında, şimdiki adıyla Yassıhüyük'de bulunan bdüğümü çözecek kişinin Asya'nın ve dünyanın hakimi olacağı söylentisi ünlenir. Kimsenin çözemediği bu düğümü açmak isteyen Büyük İskender, bunu başaramayınca düğümü kılıcıyla keser. 

Türkiye'de siyaset alanı, bir Gordion düğümüyle düğümlenmiş durumda. İktidar ve muhalefet partilerinin, temel ekonomik konularda iktidar ve muhalefet diye bir ayrıma dahi tabi tutulamayacak kadar benzeştiği bir siyasi ortam var. Düğümü açılamadığı için kapalı kalan siyasetin, dolayısıyla da ülkenin önünü açacak bir Büyük İskender hamlesine ihtiyaç var.

Yeniden hatırlatarak başlamamız gerekirse, Türkiye, 41 yıl önce 24 Ocak ekonomi kararlarıyla başlayan süreçte tek bir ekonomik programa çapalandı. O günden bu güne görev yapan bütün siyasi partiler gibi, 2002 seçimleriyle iktidara gelen Ak Parti de aynı programa sadakatle bağlı kaldı. 

IMF tarafından dayatılan ve uygulamasını DSP-ANAP-MHP koalisyonunun başlattığı, birlikleri kapatarak tohum, gübre ve ilaç zincirini kıran, çiftçinin Ziraat Bankası, esnafın Halk Bankası eliyle desteklenmesine son veren, emeklilik yaşını arttırıp prim ödeme katsayısını değiştiren mülksüzleştirme yöntemleri AKP iktidarı süresince de kesintisiz olarak uyguladı. Çiftçiyi tefeciye teslim eden, çalışanı mezarda emekliliğe ve güvencesiz istihdam yöntemler topluma 'reform' olarak sunuldu. Tek parti iktidarlarının değişmez ekonomi bakanı Ali Babacan'ın desteği, uygulanan programın asli sahibi Kemal Derviş'in ise alternatifi araması gereken CHP yönetimine taşınmasıyla birlikte bu ekonomik politika tamamen meşrulaştırılarak oluşabilecek geniş toplumsal tepkiler bertaraf edildi. 

Siyaset alanı, sadece benzer ekonomik yaklaşımlarıyla değil, yaşamın her alanında yaşanan ve özgürlük alanlarını daraltan müdahalelere neredeyse aynı reaksiyonu vermeleriyle dikkat çeken; bir anlamda 1980 darbesi ile oluşturulan zihni habitatın korunup kollanması hedefli siyasi organizasyonlardan oluşan kümeciklerin bütününe dönüştü.

Hiç kuşkusuz, bu siyaset anlayışının ivme kazandığı en önemli kavşaklarından birisi de ' yetmez ama evet' korosunun sağladığı hegemonya ile 'kolaylanan' 2010 tarihli Anayasa referandumudur. Açılan o karanlık yolun rehberlerinden birisi olan Oya Baydar, şimdi, o zaman koroya katılışının yükünü hafifletme amaçlı olsa gerek, o dönemde 'gerçeği göremediğini, yanıldığını' söylüyor. Ama, bu söylediklerine yeterince ikna olmamış olmalı ki, epey konuştuğu halde zihni iki dudağının arasından 'özür' kelimesinin çıkmasına izin bile ver(e)memiş!

Bu ve benzeri 'klikler', oluşturdukları hegemonya ile etkili oldukları referandumla yapılan değişikliklerin, bugün hayatımızı nasıl etkilediğinin sonuçlarını yazacak kadar bile sorumluluk almıyor, alamıyorlar. Zavallılar.

O süreçte, bilinçleri körelterek kendi ajandalarını uygulayanlarla, bunların açtığı yoldan yürüyenlerin cumhuriyeti yıktıklarını beyanları anlamına gelen 'yeniden kuruluş anayasası' için saha etüdü yapanların zihinsel kodları aynı;  

Gelir dağılımı uçurumu başta olmak üzere işsizlik, güvencesiz istihdam, neresinden tutsak elimizde kalan bir sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi, her bakımdan dışa bağımlılık, tarımın ve hayvancılığın bitmesi, sanayinin gelişememesi, her meslek grubunun aynı anda kan ağlaması gibi meselelerin temelinde yatan aynı ekonomik programı savunuyorlar.

Ülkenin tüm siyasi partileri içerisinden farklı bir ekonomi programını savunabilen kimse çıkamadığından, iktidara kim gelirse gelsin, ekonominin dümenindeki isimler aynı politikayı uygulayan teknokratlardan fazlası olamıyor.

En önemli konu olan ekonomi konusunda aynılaşan bu siyasi aktörler ve partiler, seçmene gerçekten bir seçim yaptığı illüzyonunu yaratabilmek için ise yapay 'farklılıklar' üretmeye başlıyor. 

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, çevre duyarlılığı, kadına şiddet, lgbt hakları, insan hakları, hayvan hakları vb. gibi doğru bir siyasi çizgi ile zaten daha baştan engellenebilecek, tartışılmaya bile değmeyecek kadar bariz çözümleri olan, çoğu modern dünyada çözülmüş olan sorunlar, sanki bu sorunların her biri ayrı ayrı gökten zembille inmiş de sistemin yarattığı sorunlar değilmiş gibi ayrı ayrı önümüze getirilip duruyor. 

Bunun adı bilinç karartma, hedefi bulanıklaştırma, toplumu örgütsüzleştirme, örgütlülüğü hedeften uzak tutmaktır.

Ülkemizdeki siyasi alan işgalini belki de en iyi anlatacak örnek, bir okulda müdür değişse de, ders müfredatının değişmediği gerçeği. Verilen derslerin, okutulan kitapların, ders veren öğretmenlerin, fiziki ve mental ortamın değişmediği; aynı sınav soruları, aynı not değerlendirme yöntemleri ile devam eden bir okulda, öğrenciler için bir müdürün gidip başka bir müdürün gelmesi hiçbir şey ifade etmeyecektir.

Aynı şekilde, aynı yöntemleri kullanarak, içinde yaşanılan sorunları ve bunlara yol açan nedenleri tespit ve tasfiye edecek ne mecali ne de isteği gösteremeyen, hiçbir farklı arayış içine gir(e)meyenlerin oluşturduğu teknokrat partiler ya da teknokrat bir siyaset anlayışı, yaşadığımız hiçbir sorunu çözmüyor, çözemez, çözemeyecek. 

Hal böyleyken, şart ve koşulları değiştirme hedefi taşımayan hiç bir politik seçenek,Türkiye siyasetinin ve ülkenin problemlerinin önünü tıkayan düğümü çözeme iradesi oluşturamaz. Bu Gordion düğümü sadece o cüreti taşıyan bir bilinç ve iradeyle çözülebilir. Mevcut paradigmayı parçalayabilmek için onu sorgulayabilen, eleştirebilen, zihni hareket alanını daraltabilen, dayanağını Anayasadan alan her mücadeleyi meşru gören siyasi aksı güçlendirmeliyiz.

TURGAY DEVELİ

24. Dönem Adana Milletvekili.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen