Ana içeriğe atla

Üretilen Hikayeler, Unutulmayan Fotoğraflar

Bir çok kişi geçmişinden kurtulmak istiyor ve ihtiyacına göre bir yöntem bulup uyguluyor. Bazıları bedenlerine yaptırdıkları dövmeyi sildiriyor, bazıları da resim albümlerinden artık istemedikleri resimleri yırtıyor. Kimisi sosyal medya geçmişinden bir fotoğraf ya da beğeniyi siliyor veya birilerini engelleyerek kurtulmak istiyor. Bazıları için ise mahkemeler, uzaklaştırma kararları, erişime engelleme talepleri,  utanılan bu geçmişlerden kurtarılmanın tek yöntemidir. 

Oysa siyasetçi ya da bir şekilde kamuoyunun önüne çıkmış biriyseniz, bazen hiçbir uygulama ya da yöntem sizi toplumun ortak hafızasından silmeye yetmiyor. O anları, öyle bir resmi ortasından ikiye ayırıp çöp kutusuna atmak gibi silemiyorsunuz.

Geçmiş, en çok da 'geleceği kurma' iddiasındaki siyasetçilerin unutmak, unutulmak veya unutturmak istediği anları ihtiva ediyor. Yeni bir 'hikayeye' muhtaç olanlar, 'ah keşke!' serzenişleri arasında geçmişlerinden kurtulabilmek için nelere katlanmıyorlar ki... 

27 Şubat tarihli SOL'da, Erdoğan ile el sıkışırken fotoğrafının altında Gare'de şehit olan askerin ailesine hediye ettiği ev ile ilgili haberi yayınlanan Zeynel Abidin Erdem, bu sorunun cevaplarından biri olabilir mesela. Unutmak, unutturmak istediği geçmişi, ona 32 askerin şehit olduğu İspanyol CASA uçaklarının 5.7 milyon dolarlık fiyatına rağmen 9.6 milyon dolara alınmasının arkasındaki isimlerden biri olduğu iddia edilen zamanları hatırlatıyor olmalı. 

Keza, Hikmetyar'ın dizinin dibinde oturduğu, Kaddafi'den aldığı barış ödülü, Amerikan Yahudi Kongresinden aldığı cesaret nişanı ve Beşar Esad ile çekilen aile fotoğrafları da Erdoğan için başka bir maziyi anlatıyor elbette. 

Bir de 'üretilen' fotoğraflar var elbette. Üretilen fotoğrafları 'şak diye' tanıyabilme kabiliyeti, üretenlerin niyetini ve ulaşmak istediği amacı da 'şak diye' çıkarabilme yeteneğiyle birlikte geliyor. Bu 'üretilen' fotoğrafların yakın tarihte en meşhur olanlarından birisi, 'Saddam'ın ordularının Kuveyt'te yaktığı petrol kuyularından çevreye yayılan petrolün öldürdüğü karabatak' fotoğraflarıydı. İnsanın bakmaya içinin elvermediği bu fotoğraf, dünyayı savaşa ikna etmek için CNN tarafından binlerce kez gösterilmiş, insanlığın kolektif hafızasında yerini almıştı. Fotoğrafın hikayesinin yalan olduğu ve Fransa sahillerinde çekildiği sonradan ortaya çıkarıldı.

Kara propaganda, televizyon, gazete ya da sosyal medyada sıkça uygulanan bir yöntem. Amaç, yukarıdaki örnekteki gibi, kitleleri bir şeye ikna etmek! Aranan meşruiyet, üretilen bir haber ya da fotoğrafta bulunuyor ve rıza bu yolla üretiliyor. Bunu en iyi anlatan örneklerden birisi, yine Saddam ile ilgili. Hatırlayanlar olacaktır, sonradan Kuveyt'in ABD'nin büyükelçisinin kızı olduğu ortaya çıkan bir 'tanık', ABD kongresinde, Irak'lı askerlerin küvözdeki 300'den fazla bebeğin ölümüne sebep olduklarını iddia ettiği yalan bir ifade vermiş, bu yalan ifade o dönem Uluslararası Af Örgütü'nün raporlarıyla da desteklenmişti. Şıracının şahidi Bozacı' ydı yani. Birinci Körfez savaşına girmeyi kafasına koymuş olan baba Bush yönetimi, bugün 'Nayirah Tanıklığı' olarak bilinen bu ifadeyi savaş için rıza üretmekte kullanmıştı. Gerçek çok sonra ortaya çıktığında ise Saddam öldürülmüş, Irak yerle bir edilmiş, ülke parçalanmıştı. Kısacası Irak'lılar çoktan 'özgürleşmişti'...

Bu yönteme ülkemizden de örnekler yok mu? Var tabii ki. Ben en iyisi geçmişten örnek vereyim de, basın özgürlüğünün sınırlarının bir kez de bu köşe üzerinden sınanmasına yol açmayayım! Yine hatırlanacaktır, ülkemizde basının 'özgür' olduğu o parlak yıllarda, gazetelerde, emniyetin pencerelerinden 'atlayan', polislerin mesailerini boşa harcadığı için üzüntüden kafasını duvarlara çarparak ya da kendini merdivenden aşağı atarak ölmeyi 'seçen' yüzlerce gencin haberleri yayınlanırdı.

Parlamenter demokrasimizin olduğu, basın özgürlüğünün sınırlarının tartışılmadığı yıllardı...  Bu 'normal' haberlerin iç sayfalarda kullanıldığı gazetelerin "Güzel sarışın kadın" manşetleri ise bir klasiktir... 

Tarih unutmuyor. İlki Tansu Çiller, ikincisi Selin Sayek Böke için atıldı. Mazrufa değil zarfa bak haberleriydi.

Bana bütün bunları hatırlatan ise, Canan Kaftancıoğlu'nun, arkadaşının evinin penceresinin kenarında, dışarıda kar yağarken, ünlü kırmızı kazağı ile çektirdiği fotoğraf. Sayın Kaftancıoğlu, TIME dergisinin son sayısında yayınlanması için söylediği sözlerinin, partisi ve ülkemiz için kendisinin nasıl bir rol modele dönüştürülmek istendiğini bilmeden söylemiş olamaz. 

Yine bir ABD medya devi Bloomberg'in, Sayın Kaftancıoğlu ile Meral Akşener'i dünyaya tanıtma ve ülkemizin geleceğinde nerede konumlanmaları gerektiğine ilişkin 22 Aralık 2020'de yayınlanan haberin ne anlama geldiğini bilmiyor olabilirler mi? Dahası, bunların anlamını bizim de bildiğimizi bilmiyor olabilirler mi? Daha partisi bile kurulmayan Tayyip Erdoğan'ı başkentlerinde ağırlayıp, bize yaşatacaklarını, onun gelecek perspektifinin içine yerleştirirken, yapılanların aynısının şu an başka isimler için yapıldığını görmüyor muyuz sanıyorlar gerçekten?

TIME, Bloomberg, Economist gibi dünyaca ünlü gazete, televizyon ve dergiler, büyük sermaye sınıfının denetiminde, dünyanın düzeninin insanların zihninde rıza ve meşruiyet üretmesi için tasarlanır ve yayınlanır. Bu nedenle sermaye düzenine tehdit içerebilecek bir tek haber, bir tek fotoğraf karesi ya da bir tek satıra yer verilmez. Bunu biz de, siz de biliyorsunuz.

Sayın Kaftancıoğlu'nun 'Türk siyasetinde alışılmadık ve yeni şeyleri temsil ettiğini' yazan dergi, bu 'alışılmadık ve yeni şeyler'in ne olduğunu belirtmemiş ama, 'partisindeki eski nizama karşı çıkmaktan veya ülkesinde ötekileştirilen insanların yanında durmaktan korkmayan solcu bir kadın" diyerek, partideki mevzisini, 'bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist CHP' karşıtı olarak sınıflandırmış. 

Kaftancıoğlu kendisi ifade etmemiş ise eğer, TIME,  ülkemizi yıkıma götüren neoliberal ekonomi politikalarına karşı sessiz kalması, Maraş katliamının yıl dönümünde Alparslan Türkeş'in evine yapılan ziyaretteki heyetin içinde bulunması ve çıkışta, 'acıları ortaklaştıracak her siyaseti yaparım' sözleri üzerinden sınıf konumlanışını tespit ve tahlil ederek onun, ülkesinin değil, kendi kişisel kariyerinin peşinde olan birisi olduğunu anlamış.

Kimin ne düşündüğü, neyi hesapladığı ve kimlerle neyi inşa etmeye çalıştığı ise bizim için tali bir sorun. Kaftancıoğlu'nun önünde ise iki seçenek var; Ya TIME'de yayınlanarak batılı başkentler için görücüye çıkarıldığı 'fotoğrafı' kendisi yırtıp atacak ya da zamanı geldiğinde bu işi, siyaseten yargılayıp, mahkum ederek tarihin çöplüğüne gönderecek yoksul halk yapacak. 

O gün gelene kadar herkesin hatırlaması gereken tek gerçek ise şu: sermaye tarafından rıza üretmek için parlatılan hikayeler elbet bir gün tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkıyor. Ülkelerin tarihleri, sermaye tarafından kullanılıp atılan isimlerle dolu. Sermayenin gücüyle iktidara gelip halkın çıkarlarını savunabilen, bağımsız bir yönetim sergileyebilen birisi ise tarihte yok. 

Sorumluluğumuz, meseleleri neden/sonuç ve zaman/mekan ilişkisinden koparmadan, şimdilik, teşhir etmek ve gerçeğe ışık tutmaktır.

TURGAY DEVELİ
24. Dönem Adana Milletvekili.







 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...