Ana içeriğe atla

Kılıçdaroğlu'nun Yanıtlaması Gereken Asıl Soru

İktidar partisinin ardından şu anda en çok oy alan ikinci partinin lideri ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşturulan Millet İttifakı'nın üyesi olarak, ülke sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin düşüncelerini T24 haber sitesinde Murat Sabuncu'ya açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ülkemizdeki herkesin dinlemesini isterdim.

Sayın Kılıçdaroğlu ülkenin neden bu hale geldiği, hangi sorunları yaşadığı ve neler yapılırsa sorunların çözülüp hangi durumda çözümsüzlüklerin devam edeceği gibi her gün yüzlerce, binlerce kişinin okuyup, araştırıp, yazıp, çizerek anlatmaya çalıştığı konularda, AKP ve Erdoğan karşısında, neden CHP ve Millet İttifakı'nın iktidara gelmesi gerektiğini anlattı.

Programda, mafya-siyaset ilişkisinden başlayıp, adam kayırmalar, suistimaller, rüşvetçi kişi ile birlikte çantacısının dahi büyükelçi yapılması gibi örneklerle kirlenen siyaset, vergilendirme, şeffaflık, sosyal politikalarla yönetim anlayışı ile mağduriyetlerin telafi edilmesi ve geçmişe dönük devri sabık yaratılmayacağına ilişkin güvence veren bir yaklaşım ortaya koydu.

Olası bir CHP iktidarında inanç özgürlüğü ve başörtüsü meselesi konusunda oluşabilecek endişeleri gidermek için de Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ile İYİ Parti'yi bir anlamda teminat verip, 'Onlara da mı güvenmiyorsunuz?' dedi.

Anayasa taslağı çalışmaları, HDP meselesi ve güçlendirilmiş parlamenter sistem meselelerinde nasıl pozisyon alacakları konusunda detaylı olarak çalıştıklarının da altını çizdi.

İlginçtir, Sayın Kılıçdaroğlu'nun, 'pudra şekeri' kullanan AKP'li gençlerle ilgili sorulan soruda, bu gençleri suçlamak yerine onların önüne bunları koyanların ortaya çıkarılması, yani sorunun temeline inilmesi gerektiği yönündeki cevabı ise mantıksal bakımdan diğerlerinden ayrılıyor. 

Bu cevap, ilk defa bir sorunun yarattığı sonuçların değil, o sorunun ortaya çıkmasının nedenini sorgulamayı vaadediyor.

Türkiye'de siyaset, çok uzun zamandır olgular üzerinden değil, şahıslar ve olaylar üzerinden yapılıyor. Havasından geçilmeyen onlarca köşe yazarının, gazetecinin, akademisyenin, siyasetçinin ülkenin sorunları üzerine bildirdiği görüşlere bakıldığında, çoğunun sorunların kökenine inmekten uzak durduğu, yalnızca ortaya çıkan sonuçlar üzerinden havanda su dövdüğünü görmek mümkün. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu'nun az önce bahsettiğim ifadesi, bana bir an şaşkınlıkla acaba dedirtti. 

Acaba Türkiye'nin sorunlarını çözmeye talip olan parti, sonunda sorunların kaynağına inecek cesareti mi gösteriyordu yoksa? Murat Sabuncu'nun yoksulluk temalı sorusunda Sayın Kılıçdaroğlu'nun verdiği cevap ise yeşeren umutlarımı hızlıca yeniden soldurmaya yetti. Sorunun içeriği bile Kılıçdaroğlu'nun yanıtından daha derinlikli ve meseleyi anlatıyordu. Alıntılamak gerekirse:

"Derin yoksulluk yaşanıyor. AKP yoksulluğu sonlandırmak için çalışmıyor, yönetiyor. Yoksulluğu bağımlılık olarak yönetiyor"
...
"Yoksullukla mücadelede, yoksulluğu yok etmemiz için uluslararası çalışma örgütünün (İLO) 1971 yılında TBMM'de kabul edilen 102 sayılı sözleşmedeki sosyal güvenliğin asgari normlarını uygulamak gerekiyor. Geliri olmayana gelir vereceğiz. AKP yoksulluğu sonlandırmaya değil yönetmeye çalışıyor. Bir yerde yoksulluk varsa buna müdahale edeceğiz.

Sağlıklı bir vergi politikası uygulayacak ve doğru kullanacağız. Asgari 10 milyon işsiz var. Güçlü bir sosyal devlet yaratacağız. Para ve vergi politikalarını kullanmalıyız. Para artı maliye politikasını doğru kullanarak istihdam yaratır, sorunu aşarız. 5 yıl içinde bu sorunları aşarız. Üreticinin, öğrencilerin kredi faizlerini sileceğiz."

Sayın Kılıçdaroğlu, kokain meselesini anlatırken kullandığı sebep-sonuç ilişkisi mantığını, Türkiye'nin en büyük problemi olan ekonomi ve yoksullukla ilgili soruda rafa kaldırıyor. Çözüm olarak sosyal devleti, para politikalarını, ne olduğunu ülkenin %99'una sorsanız cevap alamayacağınız ILO sözleşmesini işaret ediyor. Ancak asla ve kat'a gerçekten fark yaratacak olarak soruları sormuyor, cevaplarını aramıyor. 

Evet AKP yoksulluğu sonlandırmak için çalışmıyor, aksine sadece yönetiyor da, çözüm olarak CHP'nin vaat ettiği sosyal devlet bundan farklı tam olarak ne yapacak? %35'i halihazırda sosyal yardım alan bir ülkede yoksulluk sorununun çözümü daha fazla sosyal devlet midir? Bu insanlar neden yoksul? Yoksulluğun  nedenini  sorgulamadan, yalnızca yara bandı çözümlerle, para politikasıyla, maliye politikasıyla, çok beğendiğiniz Ali Babacan'ın 10 yıl boyunca uyguladığı, yine çok beğendiğiniz para politikalarıyla Türkiye'de yoksulluk bitti mi ki CHP iktidarında bitsin?

Bu büyük çelişki elbette sebepsiz değil. CHP'nin de AKP ve diğer meclis partileri gibi, yoksulluğun asıl sebebi olan ekonomik modele bağımlılığından sürekli bahsediyoruz. Yoksulluğu yaratan yasaların altında CHP dahil, meclisteki bütün partilerin imzası var. 

CHP parti programında ve seçim beyannamelerinde, iktidara geldiklerinde de aynı ekonomik modelin uygulanacağı beyan ediliyor.

Onlara göre sorun, Erdoğan'ın demokrasiyi askıya alması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, bu sebeplerle Türkiye'nin dışarıda itibar kaybetmesi, yüksek faizle dahi zorlukla borçlanabilmemiz ve benzeri neoliberal masallar.

Gerçek ise bambaşka: uygulanan ekonomik model eliyle yapılan mülksüzleştirme, özelleştirme ve mülkiyet transferlerinin tükettiği kaynaklar, bu ekonomik modelin gelişmekte olan ülkelere kendi çıkarları doğrultusunda değil, ancak sermaye çıkarları doğrultusunda ürettirme anlayışı; tükenen kaynaklar sonucu ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk ve açlığın kontrolden çıkışı... Kontrolü kaybetmemek adına kitleleri baskılamak ve demokrasiyi askıya almak kaçınılmaz olduğu için rejim değiştiriliyor, gazeteciler, yazarlar, aydınlar cezaevlerine dolduruluyor. Bu anlamda parti yönetimi ülkemizin en temel meselesinde bile doğru tesbit yapamamakta, mücadeleyi doğru bir aksa oturtamamakta.

Ülkemizdeki sorunların en önemli kaynağı, sorun çözmesi gereken siyasetin doğru, yararlı ve ihtiyaca yanıt verecek çözümler üretememesi, bunun için gerekli zihni birikimin siyasette bir türlü oluşturulamamasıdır. 

Bunun sonucu olarak CHP de, devlet kurmuş bilinci ve genetiği ile soyulan ve sömürülen milyonlarca yurttaşının hak ve çıkarları için halkçı, kamucu, planlamacı bir ekonomik modeli savunması ve uygulamak için de yetki istemek yerine, bütün yaşanılan sonuçların müsebbibi olan ve temeli sermayeye hizmete dayanan ekonomik anlayışa teslim olmuş bir kadronun yönetiminde. Bu itibarla, önce parti içinde sonra da ülkede bu anlayışı reddeden bir mücadele aksı oluşturulmalıdır.

TURGAY DEVELİ
24. Dönem Adana Milletvekili.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHP'de nasıl kurultay delegesi olunuyor?

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'deki tüm il kongrelerini, 4-5 Kasım tarihleri arasında yapılacak kurultaya giden yolun taşlarını döşemeleri sebebiyle yakından izliyor, kimlerin başkan, kimlerin kurultay delegesi yapıldığını isim isim takip ediyorum. Bu ilgim, illerde oluşturulan kurultay delegasyonunun zihni kolonlarını inceleyerek bu inşa sürecinin sonucunda ortaya çıkacak yapının kurultayda nasıl bir irade ortaya koyacağını ve dolayısıyla oluşacak iradenin partinin iktidar olamama sorununa çözüm üretip üret(e)meyeceğini anlamaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Adana kongresi henüz yapılmadığı için kimin il başkanı ve kimlerin de kurultay delegesi olacağı henüz listelenmemiş durumda. Buraya (Adana'ya) ilişkin söz hakkımız baki kalmak kaydıyla merak edenler için ifade etmeliyim ki, tüm Türkiye'de, öteden beri hep olduğu gibi, kongrelerde maalesef çok az siyaset konuşuluyor. İllerdeki kongrelerde temel motivasyon, kalemi elinde bulunduranların aldıkları temsil vekâletinin

Kalıp

Herhalde dünyadaki, ülkemiz, bölgemiz ve hatta şehrimizdeki bütün zenginliği paylaşan bir avuç kişinin en büyük korkusu, bir gün, neyi nasıl düşüneceğimizi, neye nasıl tepki vereceğimizi; neyin ahlaki, neyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğuna dair zihnimize çizdikleri sınırları aşmaya cüret edebileceğimiz olmalı...   Korkularının bir gün gerçeğe dönüşmemesi için ise, yerelden başlayarak bütün yerküreye yayılmış televizyonları, gazeteleri, sosyal medyaları, haberleri ile her saniye neye gülmemiz, neye üzülmemiz ve hatta nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair alt metinlerle dolu filmler, belgeseller, diziler çekip yayınlıyorlar. Bu sınırları zorlayanları terörist, farklı düşünenleri 'aşırı uç' olarak ilan edecek kanaat önderleri yaratıp besliyorlar. Kendilerine muhalif olanların bir kısmını deli olarak damgalayıp toplum dışına, kanun diye yazdıkları talimnamelere uymayanları da çıkarlarını korumak için tesis edilmiş mahkemeler eliyle cezaevlerine atıyorlar. Bütün bu işleyiş

Deli gömleği...

Yerel seçimler, bir çoğunu yakından tanıdığım çok sayıda ismin yeniden yahut ilk kez seçilerek belediye başkanlığı koltuğuna oturmasıyla, benim de üyesi olduğum CHP'nin 'zaferiyle' sonuçlandı. Bu vesileyle seçilen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum. ... Yerel seçimlerde yurttaşların tercihlerini belirleyen temel dinamiğin, emekli maaşlarının ve asgari ücretin enflasyona yenik düşmesi sonucu iyice hissedilir hale gelen yoksulluk olduğu görülüyor. Seçilen belediye başkanlarının ücret artışları noktasında ellerinden bir şey gelmeyeceği bilinerek yapılan bu tercihi ise biriken öfkenin bir sonucu olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu durumda bu öfke patlamasının sofralara tek etkisi (o da olursa), yoksulluğun etkilerini ancak hafifletebilecek olan sosyal yardımların muhalif belediyeler kanalıyla arttırılması olabilecektir. Yerel seçim sonuçlarını, bir yönüyle ve kısmen, genel iktidara yürümesi için CHP'ye verilen bir avans olarak görmek mümkün. Milli görüş’ün yerelden gen