Ana içeriğe atla

CHP'lilerin duygu analizi

Bu sefer lafa ortasından başlayalım: 'Muhalif' basın organları bir yandan, CHP içinden isimler diğer yandan, her gün Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını methederken, başta parti tabanının buluştuğu mecralar olmak üzere, sosyal medya ve fısıltı gazetesi ise daha farklı düşüncelerle çalkalanıyor.

Methiyecilerin kendi yankı odaları vasıtasıyla parti içinde alan boşaltmayı amaçladıkları bilindiği için, ben de bu tepkinin şiddetini ve içeriğini kendi imkanlarım doğrultusunda ölçme, eldeki verilere biraz daha geniş açıdan alıcı gözle bakma ihtiyacı hissettim. CHP yönetiminin vizyondan, dijitalleşmeden, yapay zekadan bahsetmeyi çok sevdikleri için, içinde bulunulan durumu da rasyonel olarak ortaya koyması açısından, yapay zeka kullanılarak yapılan bu araştırmadan yararlanacaklardır diye umuyorum.

Dijital pazarlamada yaygın olarak kullanılan bir yöntem vardır: Yapay zeka yardımıyla kullanıcı/müşteri yorumları otomatik olarak taranarak herhangi bir konuda veya ürün hakkında ne düşündükleri analiz edilir. Sentiment analysis (duygu analizi) adı verilen bu yöntem, kullanıcıya sunulacak ürünün belirlenmesi, geliştirilmesi, pazarlanması aşamalarında büyük önem sahibidir. Yaptığım çalışmalar kapsamında, siyasi gelişmeler ve siyasetçilerin demeçleri hakkında ya da herhangi bir konuda farklı cenahlardan sosyal medya kullanıcılarının ortalama eğilimlerini incelemek adına ben de bu yöntemin kullanıldığı araştırmaları zaman zaman yapıyorum.

İmamoğlu'na verilen hapis cezası ve siyasi yasak kararı, ardından Saraçhane'de yaşananlar ve sonraki günlerde gelen açıklamalar ve gelişmelerle ilgili Twitter'da atılan yüzbinlerce tweet, İnstagram, Ekşi Sözlük, Facebook ve diğer sosyal medya kanallarında yapılan yüzbinlerce yoruma bu duygu analizi tekniğini uyguladığımızda, içinde Kılıçdaroğlu kelimesi geçen mesajların ve Kılıçdaroğlu kelimesinin kullanımının ciddi oranda negatif içerikli, İmamoğlu ismi geçen mesajların ve kelimenin kullanımının ise ciddi manada pozitif içerikli olduğunu gördük.

Yaptığımız çalışmanın fazla detayına girmeye gerek dahi olmadan herkes bunun ne anlama geldiğini anlayacaktır diye düşünüyorum:

KUŞKU

İmamoğlu, Saraçhane'nin rövanşı olarak grup toplantısına çağırılsa da kürsünün ondan esirgenişi, hemen ardından ise cepteki 'gazeteci'lerden oluşan bir koronun meseleyi adaylık tartışmasına evriltip bunu da Kılıçdaroğlu lehine sonlandırması, güçlü görünen 'İmamoğlu bizim' sahiplenişini silikleştirmiş durumda. Seçmende ise buna reaksiyon olarak güçlü bir karşı duruş eğilimi geliştiği görülebiliyor. Sözü edilen mecra ölçümlerinde ortaya çıkan kırılmanın şiddetini göz önünde bulundurursak, bu eğilimin nedeni olarak vatandaşların, İmamoğlu'nun Ankara'ya davetini partinin onu sahiplenmek için değil, davetin gerçek nedenin onu 'ezmek' amaçlı olduğu sonucu çıkarması olabilir. İşte bu kuşku yüklü cümle, CHP'lilerin duygu analizinin iki kolonlu temelinin ilkini oluşturuyor.

KORKU

İkinci kolon ise korku temelli. Bunu da, açık başarısızlık göstergelerine rağmen, parti içi mücadelede rasyonel olun(a)mayacağına ve yaşanan akıl tutulmasının sona ermeyeceğine delalet eden gelişmeler besliyor.

Bu sütunda her hafta yazdığım yazıların ardından, Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde yer alan ya da geçmişte partiye emeği geçmiş insanlardan çok sayıda telefon ve mesaj alıyorum. İl ve İlçe Başkanları ve Delegeleri, Kurultay Delegeleri, yerel yönetimler ve örgütlerin farklı kademelerinden eski ve aktif çok sayıda partiliyle konuşma, partinin ve tabanın nabzını tutma imkanım oluyor.

Aslında bu köşede genel olarak günlük siyasi meselelerden uzak durarak Türkiye'nin problemlerine daha geniş bir açıdan bakmak gibi bir amaç ve isteğim olsa da, 2023 seçimleri için son dönemece girdiğimiz bu dönemde, üstelik bu kadar olayın bir arada yaşandığı bir ortamda ne yazık ki bu pek mümkün olmuyor.

Cumhuriyet Halk Partililerle olan sohbetlerimiz de tabii ki genel olarak bu çerçevede gerçekleşiyor.

Tabii henüz 6'lı masanın adayının ilan edilmesi aşamasına gelinmedi, bu noktaya kadar diğer aktörlerin ne yapacağı da büyük önem taşıyor ve pilavın hala çok su kaldırma ihtimali var. Ancak görünen o ki CHP yönetimi, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de kaybedilmesiyle sonuçlanması muhtemel olan bu yoldan dönmeye niyetli değil. Artık birçok sohbet, seçimin kaybedilmesinin ardından yaşanacakların değerlendirildiği senaryolara dayanıyor...

CHP yönetiminin akıl tutulması olarak adlandırdığım bu tutumu, geçen hafta da yazdığım üzere tabanı partiden gittikçe uzaklaştırıyor.

Yalnızca Kılıçdaroğlu'nun adaylığı bakımından da değil, partinin birkaç ismin eline bırakılmış olması (kongrelerin ertelenerek mevcut yöneticilerin değişiminin önüne geçilerek korunması ve onların da parti içi hukuku yok ederek görevden alma ve atamalarla kendilerine kişisel taban yaratmaları, yerel örgütlerin belediye başkanlarına ciro edilmesi...), tüm farklı seslerin tasfiye edilmiş ve ediliyor olması yönündeki bu tutum, İmamoğlu gibi partiye heyecan ve dinamizm getiren bir figürün aynı kapsamda oyun dışına itiliyor olmasıyla birleşince parti tabanı ve seçmende ciddi bir 'Neler oluyor?' tepkisi oluşmuş durumda.

TEPKİ

Üzülerek ancak açıklıkla buradan ifade etmem gerekiyor ki, partililerle yaptığım görüşmelerde sayısız kişiden, adeta ağız birliği edilmişçesine duyduğum şey aynı: Bu tavır devam edip seçimlere de bu anlayışla gidildiği takdirde, büyük bir kırılma yaşanması ihtimali dahilinde. Bunun sonucu olarak da, iller ve bölgeler arasında parti seçmeninin sandığa gitmeyerek yönetimi cezalandırma yönünde bir pasif örgütlenme içerisinde olduklarını kayda geçirmeliyim.

Partide görev alan ya da almış kişilerin kendi çevrelerindeki insanları dahi sandığa gitmeye ikna edemediklerini bu kadar açık olarak dillendiriyor olması, bir Cumhuriyet Halk Partili olarak beni çok endişelendirmesinin yanında, sadece Cumhurbaşkanlığı değil Milletvekilliği seçimin sonucunun ne olacağıyla ilgili net bir fikir de veriyor olmalı.

"Nasıl olsa tıpış tıpış oy verecekler." düşüncesi, parti yönetimini büyük hatalara sürüklüyor, iktidara alan açıyor. Taleplerine kulak tıkanmasından bıkan muhalif seçmen, açılan bu alanda istediği gibi at koşturan iktidarın kaşıdığı ve işine gelen bir hayal kırıklığı içinde sandıktan umudunu kesecek hale gelmiş durumda. Bu kadar amatör bir siyaseti (bilinçli yapılmıyorsa) nasıl tanımlamak gerekir, gerçekten bilemiyorum.

Hadi Cumhuriyet Halk Partililer umursanmıyor, zira parti yönetimi üzerinde herhangi bir etkileri yok. (Sırf bu cümle bile demokratik bir ülkede anlatılabilecek en kısa fıkradır bence.) Ancak partililerin tepkisinin dışında, sosyal medyayı ve fısıltı gazetesini takip edenler de muhalif seçmenin yaşadığı hissiyatı görmekte hiç zorlanmayacaktır.

Benim partililerden sürekli olarak duyduğum şeyler subjektif diyelim... Bu kadar bilimden teknolojiden bahsedip de bunların seçmen hakkında bize söylediklerini de yekün olarak gözardı etmenin sandıkta sonuçları olacağını görmek için bir siyaset dahisi olmaya gerek yok...

Tabii pek inanmak istemediğim, CHP içerisindeki bazı gruplar için 2023 seçimlerini kazanmanın ikinci derece öneme sahip olması ihtimali. Bu endişeyi besleyen emarelerin giderek artması, bunun yaratacağı sonuçların partinin ve ülkenin geleceğini karartacağı korkusuna dönüşüyor ve giderek de yayılıyor. Bunun gerçek olma ihtimalini göz ardı etmeden, daha önce verdiğim bir mesajı tekrar etmek istiyorum:

CHP yönetiminin bu seçimi kaybetme lüksü yok. Bu seçim kaybedildiği takdirde, her şey bu kadar açıkça ortadayken, hiç kimsenin partinin ve konforlu bir muhalefetin 'imkanlarından' faydalanmaya devam etmesi ihtimal dahilinde dahi değil. Kendilerini gördükleri dev aynasının yansıttığı ışıktan gözleri kamaşanlar bu gerçeği görmekte henüz zorlanıyor olabilir, ancak partinin ve tabanın sesine her hafta kulak kabartma şansına erişen birisi olarak bu noktayı ne kadar vurgularsam vurgulayayım yetersiz kalacaktır:

SONUÇ  

Dimyat'a pirince giderken elinizdeki bulgurdan olacaksınız. Bu benim temennim veya kişisel bir görüşüm değil; tabanın, seçmenin, sokağın atan nabzının verdiği mesajdır. Kulak kabartanlar bu mesajı duymakta hiç zorlanmayacaktır.

Parti içi mücadeleler her zaman olur, ancak bu mücadeleler seçmenin açık taleplerini gözardı edip iradelerini tahakküm altına alacak noktaya evrildiğinde bunun sonuçları ağır oluyor. Örnekleri çok... Siyaseten farklı figürler baskı altına alınabilir, sindirilebilir, ancak seçmenin iradesini sindirmek mümkün değildir.

Bu hatalardan dönmenin yolları gerek bu sütunda, gerekse de başka yerlerde daha önce defalarca tartışıldığı için tekrarlamaya gerek yok. Yukarıda işaret ettiğim küskün ve umutsuz parti tabanı arasında sandığa gitmeme yönünde yayılan örgütlenmeyi ciddiye almak, benim gözlemlerime göre, gelinen noktada artık kaçınılmaz bir hal almış durumda. Parti içerisinde mücadeleyi imkansız hale getirenlere, sürprizlere hazırlıklı olmalarını tavsiye ederim.

Yapılması gerekenler ise çok açık: Siyasi mühendislik ürünü değil, halkın gerçek gündemini ve gerçek iradesini yansıtan, geniş koalisyonlu bir muhalif cephenin kurulması gerekiyor. Ancak bu yapılabildiği takdirde, yani kırarak, dökerek, ayak kaydırarak, düşmanlık besleyerek değil; ancak gerçek bir toplumsal mutabakat kurularak, söylendiği gibi adayın kimliğinin ikinci derece önemde olacağı bir seçim atmosferi yaratılabilir.

En başta da ifade ettiğim gibi, konuştuğum partililerin, saydığım sebeplerden ötürü parti yönetimine ilişkin pek umudu kalmadığını üzülerek ifade etmem gerekiyor olsa da, bunu burada dillendirmenin, partinin eski bir Milletvekili olarak sorumluluğum dahilinde olduğunu düşündüğüm için bu uyarıyı bir kez daha tekrarlamak isterim. Aksi takdirde bu akıl tutulmasının sonuçlarını hem CHP'liler, hem de ülke olarak hep beraber yaşayacağız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beşiktaşlılar üzülmeyin, ADS sizin için de var...

Süper liği takip eden futbol taraftarları arasında Beşiktaş'ın küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş ADS'ye yenilmesi futbol ile ilgili ilgisiz bir çok kesimde dikkat çekmiştir. Bu yenilgiye şaşıran ve de özellikle üzülenler çoğunluktadır. Ama şaşıran ve üzülenler başta olmak üzere herkesin bilmesi gereken bir gerçek var ki Beşiktaş sadece bir futbol kulübüne karşı değil çok zor zamanlarda ve ancak tarihin belli dönemlerinde vücut bulabilecek bir şehrin ruhuyla karşılaştı. Ortaya çıkan sonuç da bunun karşısındaki için kaçınılmaz olacaktı. KİR, SUÇ; FUTBOL Yok, 1932'den 1968'e kadar Portekiz'in idaresini elinde tutan faşist diktatör António de Oliveira Salazar'ın rejiminin fado ve fatima ile birlikte üç dayanağından biri olduğu gerçeği ile özdeşleşen futbolu kutsayacak değilim.. (Portekizce: três F de Salazar) Futbol'un, kulüpler arasındaki karşılaşmalarının skor dışındaki gri alanına yoğunlaşıldığında, kendini ya da otoritesi için kitlelerde meşruiyet arayanlar...

CHP'nin Üye ve Delegelerini Düşkün mü Sanıyorsunuz?

Bu yazı, CHP üyeleri ve delegeleri başta olmak üzere herkesi çok yakından ilgilendiriyor. Mutlaka okumanızı isterim. Bunun için de partide kayıtlı bulunan 45 bin kişiye özel olarak SMS aracılığı ile gönderdiğimi baştan söyleyeyim. Bir çok gazete, haber sitesi başta olmak üzere bir çok mecrada yayınlanıyor. Ayrıca kendi kişisel imkanlarımla diğer kanallardan da okunması için Türkiye çapında paylaşıyorum. Konumuz özelde delegelik genelde ise siyaset kurumunu, düşürüldüğü düzeyden kurtarma, aslında itibarını koruma ve iade etme arayışı aynı zamanda. Siyaset, işinde gücünde, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan herkesin de yaşamını her alanda direkt etkilediğinden, kimse bu konu beni ilgilendirmiyor diyemez. Bu giriş ile birlikte hemen CHP de delege olmayan, yazılmayan, yazılamayanları kutluyorum. En azından isteyip de yazılmadılarsa da, kendilerinin bir talebi ve çabası olmadıysa ve bilerek ve isteyerek 'bu orta oyununun figüranı olmam' diyerek kenarda duranla...

Kılıçdaroğlu'nun Zihnindeki Yük!

Bazı anlar vardır; zihninizdeki soru, bir dağı sırtlayıp kilometrelerce öteye taşımaktan daha ağır gelir. Umut etmek istiyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu böyle ağır bir yük taşımıyor! Çünkü aşağıda aktaracağım açıklaması ile zihinlere taktığı sorular, kendilerini değersizleştirmiş olanların sadakatini satın aldıklarından oluşturan, cahil Belediye Başkanlarına işaret ediyor. Çocuksu bir özgüven eksikliğinden kaynaklı, zayıflık patolojisi içindeki başkanlar, övgüleri gerçek sanıp içselleştirerek her türlü hataya açık olabilir. Aralarında Adana'nın da bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Muğla, Mersin gibi nüfusun ve milli gelirin neredeyse yarısına yakınını temsil eden 11 Büyük Şehir Belediyesi kendi atadığı Başkanların yönetimindeyken 'Belediyeleri rant dağıtım merkezi olmaktan çıkarmalıyız' diyen sayın Kılıçdaroğlu neden böyle bir açıklama yaptı? Bu açıklamayı yapmadan önce partili belediye başkanlarına özel olarak bunları söylediğini düşünmemiz gerek; çünkü kamuoy...